06.06.2022 - 12:41 | Son Güncellenme:
Mithat Yurdakul
TC Invest Trading & Consulting AG Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kantur hayatını tesadüflerin şekillendirdiğini düşünüyor. Türkiye’nin önde gelen şirketlerinde izi bulunan Kantur tesadüfen girdiği katı atık bertaraf işinde büyük oynuyor. Kantur’la iş hayatını konuştuk…
İş hayatınız bugüne kadar nasıl şekillendi?
ODTÜ Endüstri Mühendisliği Bölümü’nden 1970 yılında mezun oldum. 1972 yılında ABD Syracuse Üniversitesi’nde Endüstri Mühendisliği ve İş İdaresi alanlarında yüksek lisans eğitimimi tamamladım. Vatani görevimi yapmak için yurda döndüm. Askerden 3 ay erken terhis edilince Ankara’da kaldım ve 3 ay çalışırım diye Hacettepe Vakıfları’nın bir kuruluşu olan Tepe Mobilya’da işe girdim. 3 ay diye girdiğim yerden 31 yıl sonra emekli olarak ayrıldım. O dönemler Türkiye’de zaten kim ne yaparsa yapsın ilk sayılabilirdi. Pizza yapan bir dükkan ilk pizzacıyı açmış oluyordu. O gün için Türkiye’de endüstri yeteri kadar gelişmediği için insanlar ne yapsalar ilki yapmış oluyorlardı. Biz de bu kapsam içinde Türkiye’nin ihtiyacı olan ilk mobilya fabrikasını kurmuş olduk, arkasından Lice depremi oldu. Lice depreminde anladık ki ithal edilen prefabrik yapıların kapı penceresini yapmak daha zordu. Böylece duvarlarını yapmaya soyunduk ve ilk prefabrik yapı fabrikalarından birini kurmuş olduk. Arkasından bu prefabrik yapılarda kullanılacak olan dış cephe kaplaması tipi bir ürün yoktu. Bunun için adını benim vermiş olduğum “betopan” adlı ürünün üretildiği Tepe Betopan Çimentolu Yonga Levha’yı kurduk. Onun arkasından mutfak üniteleri üreten fabrikalar kuruldu. İnşaat sektörü için alçıpan adını bizim verdiğimiz Türkiye’deki ilk alçı levhaları fabrikasını kurduk. Arkasından inşaat işlerine girdik. Özellikle Bilkent’in etrafında yepyeni bir şehir yarattık. Burada Ankara’nın ilk alışveriş merkezi Bilkent Center’ı kurduk. Spor Center’ı kurduk o da Avrupa’nın en büyüklerinden ve Türkiye’nin o çaptaki ilk spor merkeziydi. Yine o dönem Tepe olarak Akfen ile birlikte havaalanı inşası ve işletmesi için TAV’ı kurduk. Tepe grubu olarak Bilkent Üniversitesi ile birlikte Türkiye’nin ikinci teknoparkı olan Bilkent Cyberpark’ı kurduk, yüzlerce Ar-Ge şirketine yer verdik. 2005 yılı başında Tepe Grubu’ndan ayrıldım.
Atık bertarafı işine nasıl girdiniz ve şu anda ne aşamadasınız?
Ben tesadüflere inanan biriyim. Bu işe de girmemiz tamamen tesadüf oldu. Bir uçak yolculuğunda tesadüfen bir delikanlı ile karşılaştım. Ankara’daki katı atık işini Yap - İşlet - Devret (YİD) gibi bir ihaleyle aldığından bahsediyordu. Konuştuğu şeylere bakınca YİD’i fazla bilmediğini anladım, ona birazcık nasihat ettim. Bir ay sonra bana geldi, ‘bize yardım et, ortak ol’ dedi. Ama katı atığın atıldığı sahayı biliyordum. Kokudan veya uçan plastiklerden 3 kilometre yanına yaklaşmak mümkün değildi. Onun için reddettim. Fakat birkaç gün sonra yine bir uçakta bu sefer yanımdaki kişi şu fıkrayı anlattı: ‘2 gezegen birbiri ile konuşuyormuş. Biri ötekine demiş ki başıma korkunç bir felaket geldi. Diğeri hayrola deyince, bende insan çıktı demiş.’ O anda insanın gezegene neler yapabileceğini düşündüm ve anlamaya başladım. Fıkrada diğer gezegen daha deneyimli olduğu için ‘merak etme zaten insanlar kendilerini 10 bin yıl içinde yok ediyorlar’ diyor. Bunu duyduktan sonra sanki bir işaret gelmiş gibi döndüm bu delikanlıyı buldum, şirketi devraldık. Katı atıkta Türkiye’nin durumu çok değişikti. Bir kere katı atığımız Avrupa’ya göre değişikti. İçerisindeki organik (mutfak atığı) ve su miktarı fazlaydı. İkincisi toplanma şekli değişikti çünkü kaynağında ayrıştırma yoktu. Üçüncüsü Türkiye’nin gelişmiş ülkelere nazaran ekonomik koşulları da farklıydı. Dolayısıyla Avrupa’dan aldığımız teknolojileri direkt kullanma şansımız yoktu. Hemen kolları sıvayıp Ar-Ge çalışmalarına başladık. Şu anda 11 şehirde 14 noktada katı atık tesisleri işletiyoruz. Türkiye’de üretilen katı atığın yüzde 22- 25’ini biz bertaraf edip, saatte yaklaşık 100 MW elektrik üretiyoruz. Tesisleri yaparken Avrupa teknolojisini Türkiye şartlarına adapte ettik ortaya güzel bir çözüm çıkardık, şimdi bu deneyimlerimizi, bizim gibi ülkelere taşımak için oldukça önemli görüşmeler yapıyoruz.
Yeni bir sanayi yaratma arayışı var
Atık bertarafı haricinde başka hangi işleriniz var?
Atık bertarafı haricinde halihazırda ortak olduğum birkaç iş dalı daha var. Bir tanesi Mesa ve Artaş ortağımızla TEMA İstanbul Projesi’ni yapıyoruz. Bu proje 3 konut kompleksinden ve onun yanındaki çeşitli ticari alanlar ve sosyal donatı alanlarından oluşuyor. Ayrıca TEMA World diye bir alan var ki bu belki yine Türkiye’de ilk olabilecek nitelikte; park, eğlence, alışveriş ama adeta insanların toplanma yeri halinde dizayn edilmiş bir proje. Buna da başladık 2023 sonunda veya 2024’ün ortasında bitirmiş oluruz. Bunun dışında İşbir Holding şirketlerinde hem ortaklık yapım mevcut hem de holdingin Yönetim Kurulu Başkanı’yım. Burada sünger, yatak ve sentetik adı altında özellikle plastik big-bag denen büyük torbalar halindeki ambalaj sanayinde çalışmalarımız var. TOBB ve ODTÜ görevleri Ayrıca birçok STK’da görevlerim var. Okuduğum yıllarda burs aldığım Türk Eğitim Vakfı’nın mütevelli heyetinde yer alıyorum, ODTÜ’nün vakıflarında yer alıyorum. TOBB’un Atık ve Geri Dönüşüm Sanayi Meclis Başkanlığı görevini yürütüyorum, burada da ‘sektörde yeni bir sanayi yaratabilir miyiz?’ diye çalışmalar yapıyoruz. Çünkü artık yeni sanayilerde geri dönüşüm malzemeleri kullanılması zorunlu. Bu iklim değişikliği problemlerine çözüm olması ve ihracat yapabilmenin koşulu haline geldi. Sanıyorum bu çalışmalarda Ticaret, Sanayi ve Çevre Bakanlıkları ile birlikte geri dönüşüm ile ilgili çok önemli olabilecek, cari açığı azaltabilecek büyüklükte bir sektör yaratmamız mümkün olabilecek.
Dünyanın geleceğini ‘okuyor’
İş dışında nelerle vakit geçirirsiniz?
Basketbol, tenis çok severdim. Sörfe çok merakım oldu. Şimdi ana hobim kitap okumak, film seyretmek. Şu anda ana ilgi saham dünyanın geleceği ile ilgili sorunlar. İklim değişikliği ile ilgili sorunlarla ilgileniyorum. Bu konuda çok okuyorum. Bana bilgi verebilecek, kültür ve görgümü artırabilecek her şeye inanılmaz bir merakım var. Son zamanlarda adeta aşık olduğum bir yazar var. Adı Vaclav Smil, Kanada’da bir üniversitede profesör. Bir konuyu ele aldığı zaman madalyonun bırakın iki tarafını, bin tarafını araştırarak rakamlara dökebilme kabiliyeti var.
Baktığı ilk şey öğrenme arzusu
İş dünyasındaki tecrübelerinizden yola çıkarak ne tavsiyeleriniz olur? Gençlerle konuşurken ilk öğrenmek istediğim şey onların öğrenme arzularının olup olmadığı. Çünkü öğrenme arzusu olmayan bir kişinin kendini geliştirme ve bir şeyler öğrenme şansı olmuyor maalesef. İnsanlar yeteri kadar okumayınca kendisinin her şeyi bildiğini sanıyor. Halbuki bilgi hem paylaşıldıkça büyüyen, hem de öğrendikçe ne kadar az şey bildiğimizi öğrendiğimiz bir olgudur. Gençlere şöyle yapın, böyle yapın demektense, onları okumaya teşvik etmek isterim çünkü benim söyleyeceğimden çok daha fazlası, yazarlar tarafından yazılmış veya yazılıyor. Bunları okudukça benden alacakları 3 - 5 bilgiden daha kıymetli olacağına inanıyorum.