08.12.2024 - 04:17 | Son Güncellenme:
Şükrü Andaç
Şükrü Andaç- Google'ın efsane CEO'su -şimdinin milyarder yatırımcısı- Eric Schmidt bir söyleşisinde şunları söylemişti: "Yalnızca risk alanlar büyük oynayabilir. Risk alan girişimciler hızlı olan ve sürekli deneyenlerdir. Evet, hızlı olunan işlerin batışı da hızlıdır. Ama bu başarısızlıklardan oluşan deneyim iyi çalışan mükemmel ürüne ulaşmak için en ideal yoldur. Bu yüzden girişimcilere tavsiyem, risk alan tarafta olmayı seçin."
"Risk alırken sadece ürünle ilgili değil işin pazarlama, reklam ve ses getirme boyutuyla ilgili de 'saçmalamak' işe yarayabilir."
Bu görüş ise; popüler İngiliz girişimci Steven Bartlett'a ait. (Bir CEO'nun Günlüğü / Boyner Yayınları)
Herkes onu konuştu
Gelin yazıya bu kitaptan bir bölüm ile devam edelim... "İlk pazarlama şirketimi 20 yaşında kurdum. İşler benim tecrübemin başa çıkabileceğinden çok daha hızlı büyüdü ve şirketi kurduktan 1 yıl sonra en büyük müşterimizden 300.000 dolarlık bir yatırım aldım. İlk kez CEO olan 20 yaşındaki deneyimsiz birine çok fazla para, hayatında hiç görmediği kadar çok para verdiğinizde bununla gerçekten 'aptalca' bir şey yapma ihtimali vardır. Bu örnekte de tam olarak bu oldu. Sadece 10 kişi olmamıza rağmen İngiltere'nin kuzeyindeki Manchester'da, yüzlerce kişinin çalışabileceği büyüklükte, 1300 metrekarelik devasa bir depoyu 10 yıllığına kiraladım. Daha ekibimin çalışması için masa almadan bir asma kat inşa ettim ve video oyunları oynayabilmemiz için bir oyun odası kurdum. Oyun odasından çıkmak için merdiven kullanma fikrinden hoşlanmadığım için alt kısımda büyük bir top havuzu olan devasa mavi bir kaydırağa 13.000 sterlin harcamaya karar verdim.
Ofise masalar geldiğinde ben çoktan bir basketbol potası, tamamen dolu bir bar, bira muslukları, ofisin tam ortasında devasa bir ağaç ve birkaç çocukça donanım daha kurmuştum. Önümüzdeki birkaç yıl içinde, çalışanlarımızın yaş ortalaması sadece 21 olmasına rağmen şirket kendi sektöründe "en çok tanınan", "en çok konuşulan", "en hızlı büyüyen" ve "en ezberleri bozan şirket" haline geldi.
Satışlarımız üst üste birkaç yıl boyunca yılda ortalama yüzde 200'den fazla arttı. Müşterilerimiz dünyanın en büyük markalarıydı ve toplam çalışan sayımız 25. doğum günümde 500'den fazla kişiye ulaşmıştı. Ve bu hikâyenin en etkileyici kısmı, hiçbir zaman bir satış ekibimizin olmamasıydı. Satış ekibine ihtiyacımız yoktu çünkü devasa bir mavi kaydığımız vardı. Bunun kulağa abartılı ve çılgınca geldiğini veya uyduruyormuşum gibi göründüğünü biliyorum ama gerçekten, şirketin ilk birkaç yılında medya tanıtımımızın en büyük unsuru o devasa mavi kaydırak idi.
Hakkımızda yazı yazan her büyük basın kuruluşu, her TV kanalı, bizden bahseden her blog hep o devasa mavi kaydırağa atıfta bulundu, onunla dalga geçti ya da ona odaklandı. Şirket üçüncü yılına girdiğinde kaydırak gazeteciler tarafından yüzlerce kez fotoğraflanmıştı ve o kadar çok gazeteci, yazacakları haberler için top havuzuna uzanarak poz vermemi istemişti ki bu durum ofisimizde süregelen bir şaka olmuştu.
Bir gazeteci benimle görüşmek için resepsiyona geldiği anda ofisten biri mutlaka bana "top havuzuna gir!" diye bağırıyordu. BBC, VICE News, Channel 4, Channel 5, ITV, Guardian, Telegraph, Financial Times gibi büyük medya kuruluşlarının hepsi ofisimize gelmek, hikâyemizi kapaklarına taşımak ve bizimle röportaj yapmak için sıradaydı ve haberin manşet görseli neredeyse her zaman o büyük mavi kaydırağı öne çıkarıyordu. Bir BBC haberinde ofisimizin ülkenin "en havalı ofisi" olduğunu söylediler ve VICE bizimle ilgili bir belgesel çekmeye geldiğinde ekip zamanının çoğunu top havuzunu ve büyük mavi kaydırağı farklı açılardan çekerek geçirdi.
Geriye dönüp baktığımızda, kurucu ekibimizin tamamı -aptalca, amaçsız ve çocukça olsa da- verdiğimiz en iyi finansal kararlardan birinin, aldığımız yatırımın 13.000 sterlinini büyük mavi kaydırağa harcamak olduğu konusunda hemfikir. Kabul etmeliyim ki şirketi yönettiğim 7 yıl boyunca kaydırağın yalnızca birkaç kez kullanıldığını gördüm ancak kaydırağın faydası hiçbir zaman kullanım amacına göre değil, bir pazarlama mesajı olarak etkinliğine göre ölçülmesiydi. Kaydırak dünyaya bizim hakkımızda "bu şirket farklı", "bu şirket genç", "bu şirket ezber bozucu" ve "bu şirket yenilikçi" diye haykırdı. Bu mesajı şimdiye kadar yaptığımız tüm pazarlama kampanyalarından daha yüksek sesle ve daha ikna edici bir şekilde iletti. Eğer bir resim bin kelime anlatıyorsa bizim büyük mavi kaydırağımız kitap yazdı ve bu kitap değerlerimiz, kim olduğumuz, neye inandığımız ve nasıl davrandığımızın hikâyesini anlatıyor."
İşe yaramaz saçmalıklar
Bartlett, bu bölümün son satırlarına şu notu ekliyor, "Kesinlikle 'gidip paranızı büyük mavi bir kaydırağa yatırın' demiyorum ama herkes tarafından bilinen hikâyeniz, ortaya koyduğunuz yararlı pratik şeylerle, hatta çoğu durumda sattığınız ürünlerle bile değil markanızın ilişkilendirildiği işe yaramaz saçmalıklarla tanımlanacaktır, diyorum.
Yaptığınız en absürt şeylerle tanınacaksınız. Bu absürt şeyler sizin hakkınızda her şeyi anlatma görevini üstlenecek ve sizin hiçbir şey söylemenize gerek kalmayacak. Absürtlük daha etkili ve daha eğlencelidir ama korkaklar için değil, risk alanlar, aptallar ve dahiler için."