30.03.2025 - 07:01 | Son Güncellenme:
Seray Şahinler - Çağdaş Türk resminin en yenilikçi, en hareketli ressamlarından Ömer Uluç, vefatının 15. yılında onun sanatına ve felsefesine farklı bakış sunacak bir sergiyle anılıyor. İstanbul Modern’de gerçekleşen “Ufuk Çizgisinden Öteye” adlı sergi, Uluç’un kauçuk, keçe, alüminyum, akrilik levha, PVC ve polyester gibi malzemelerle ürettiği işlerle insanlık ve evren arasındaki karmaşık ilişkiye dair düşünceleri irdeliyor.
Serginin küratörlüğünü Öykü Özsoy Sağnak ve Nilay Dursun, asistan küratörlüğünü ise Naz Uğurlu Benek üstleniyor. Ömer Uluç hayatı boyunca evrenin geçmişinde, bugününde var. Küratörler de onun bu özelliğine atfen sergiyi kronolojik değil tematik olarak bölümlere ayırmış. 300 eser, Ömer Uluç’un figürle soyut arasındaki hikâyesini takip ediyor. Dönüp duran, devingen ama dingin, lineer ama dolanarak karşımıza çıkan sarmallar Ömer Uluç evreninin içine çekiyor izleyiciyi.
Her şey isimle başladı
Ömer Uluç’un pratiği Londra’da bir otelde adını tekrar tekrar kâğıtlara yazmasıyla yeni bir ufuk kazanıyor. Sanatçının baş harfinin yuvarlak formu, sarmal, jest ve hareketlerle kendi kimliğini buluyor. 1960’tan 2010’a kadar uzanan süreç de bu karakteristiğin istikrarlı biçimde hem farklı hem benzer tekrarı. Küratör Öykü Özsoy Sağnak’ın paylaştığına göre mühendislik eğitimi alan Uluç için dönüm noktası, ‘70’lerde yaptığı Afrika seyahati oluyor. Sergi de bu yolculuktan izleri ve izlerin Uluç’un sanatına nasıl intikal ettiğini göstererek başlıyor. İlk eser, külliyatın en eski tarihli işi, tuval üzerine yağlı boya olan “İsimsiz” (1958).
“Figürler: Soyutla Figür Arasındaki Devinim” ile başlayan bu yolculuk “Afrika Kraliçesi” adlı resimlerle Ömer Uluç’un zihnine giriyor. Burada 1974’te Doğu Afrika’da bir çukurda keşfedilen, ilk bilinçli varlık olduğu iddia edilen ve Beatles’ın ünlü “Lucy in the sky with diamonds” şarkısından esinlenen sanatçının Lucy’yi simgeleyen çalışmaları girişte izleyiciyi selamlıyor. Lucy bu bölümde çeşitli formlarla karşımıza çıkıyor. Ama bu öyle bir devinim ki Lucy’den Galapagos Adası’ndaki nesli tükenen kaplumbağalara, Beyoğlu’nda sokak afişlerinde karşılaşan kadınlara, ressam-büyücü ve canavarlara kadar uzanıyor. Devamındaki tematik bölümler de aslında bu hikâyenin bir uzantısı.
“Mistik Dünya: Doğaüstü Yaratıklar” onun görsel dünyasının bileşenlerini ilk kez bu kadar bütünlüklü şekilde izliyor. Döküm polyester heykellerde, alüminyum üzerine karışık teknik çalışmalarda, tuval üzerine akrilikte karşımızda çıkan, tuhaf, belli belirsiz varlıklar hem tanıdık hem yabancı formlar, Uluç’un fütürist labirentlerinde dolaştırıyor izleyiciyi. “Mistik Dünya” ile birbirini tamamlayan “Hayvanlar: Canlılar Dünyası” ise aslında bu dünyanın bir başka ifadesi. Kaplumbağalar, kediler, köpekler, ayılar, atlar, keçiler bazen kaotik bazen doğal örüntüsünde kültürel ve ruhani kodları imgeliyor.
Ömer Uluç’un kült referansları arasında tarih, mit, mitoloji, kültür, anlatı, geçmiş, bugün var. Serginin “İlham ve yorumlama” bölümü bu kavramların birleştiği bir alan. “İlham ve yorumlama”, bir yönüyle 50 yıllık sanat yolunun da bir temsili. Uluç burada kendi serüveniyle Osmanlı minyatürlerini, arkeolojik figürinleri, Bizans ikonalarını yorumluyor. “Kibele ve Kuş” (1998), “İki Bizanslı Çift (1997)”, “Buhari” (1982) gibi eserlerinde bu izler çok belirgin. “Deniz: Sarmaş Seyahatler” serisinde yer alan dijital kompozisyonu “Denizaltı ve Kuş”, kauçuk üzerine karışık teknikle “Balıkçı ve Balık”, tuval üzerine akrilik “İki Gemi” ise onun çocukluktan itibaren tutkun olduğu denizi, hem romantik hem ekolojik çerçeveden yansıtıyor.
Çeşitli coğrafyalarda yaşaması ve seyahatlerinin de etkisiyle, keskin bir ironi ve mizah anlayışıyla insanlar, hayvanlar ve doğadışı varlıklardan oluşan bir canlılar albümü yaratan Uluç, modern sanatın keşif ve araştırma ruhunu sürekli taze tutan sanatçılardan olmaya devam ediyor.
Sergi 12 Aralık’a kadar ziyaret edilebilir.
Form, renk, duygu
Ömer Uluç’u özgün kılan noktalardan biri güncele nüfuzu. Sanatçının döngüsel takibi onun günceli ne denli yakaladığını da gösteriyor. Hayatının son döneminde dönüp baktığı “DNA, RNA” meselesi, bilim ve biyoloji çerçevesindeki araştırmalar dahi işlerine yansımış. Serginin son bölümünde yer alan DNA, RNA serisi olarak gruplandırılan çalışmalarda sanatçının bilimsel temalarındaki pratiğine nüfuz ediyor. Öykü Özsoy Sağnak, “Ömer Uluç gibi yoğun üretimi olan sanatçıyı kapsamlı bir sergiyle anmak istedik. Kronolojik gitmek yerine aynı temalara nasıl dönüp baktığına odaklandık. Form, renk ve duygu bizim için önemliydi” diyor.
'Uzak Şehir' dizisinin başarılı oyuncusu Atakan Özkaya verdiği röportajda samimi açıklamalarda bulundu.