28.01.2025 - 07:02 | Son Güncellenme:
Müjde Işıl - Geçen sene prömiyerini Adana Altın Koza Film Festivali’nde gerçekleştiren, En İyi Senaryo Ödüllü “Döngü”, sınıf bilinci olmayan bir gündelikçinin gerçeklerle yüzleşmesini anlatıyor. 2024’ün en yetkin yerli yapımlarından olan bu film vizyona girmese de Başka Sinema’nın özel gösterimlerinde (bugün İstanbul Atlas 1948 Sineması’nda, 5 Şubat’ta Eskişehir Cinetime Özdilek Sineması’nda ve 6 Şubat’ta Ankara Büyülü Fener Kızılay Sineması’nda) seyirciyle buluşuyor. Filmin detaylarını senarist/yönetmen Erkan Tahhuşoğlu’ndan dinledik.
- Sınıf bilinci eksikliği üzerine film yapmayı sizi yönlendiren etmenler nelerdi?
Çok uzun yıllar süren çalışma hayatımda gözlemlerim; ülkemizde, çalışan kesimde sınıf bilincine dair ciddi bir eksiklik olduğu yönündeydi. Beyaz yakalıların bir kısmı işçi olduklarını bile bilmiyorlardı. Tuhaf bir şekilde, bunu kondurmuyorlardı kendilerine. Başka yaygın bir sorun da iş hayatında dilimize pelesenk olmuş “Ekmeğini yediğimiz yer” veya çoğunlukla işveren tarafından gelen “Biz bir aileyiz” gibi kavramlardı. Gerçekte karşılığı olmayan bütün bu kavramlar, çalışan kesimin sınıf bilincinin üstünü örten bir yanılsamayı besleyip büyütüyor. Bunlara dair gözlemlerim, kaygılarım böyle bir sınıf hikâyesi anlatmak yönünde beni harekete geçirdi.
- Sevim’in işvereni ve oğlundan yola çıkarsak kötülük, sınıf çatışmasında mı görünür oluyor?
Kriminal insanları bir tarafa bırakırsak gündelik hayatta kimsenin kendisini gerçekten saf kötü olarak gördüğünü düşünmüyorum. Hatta aksine, kime sorsanız aslında kendisinin iyi bir insan olduğunu söyler. Neredeyse hepimiz iyi insan olduğumuza veya en azından iyi insan olmaya çalıştığımıza inanırız. Bu perspektifi belirleyen en önemli faktörlerden birisi de sınıfsal aidiyetler ve bu aidiyetlerden çıkan reflekslerdir. Varsa bir kötülük ya da bir kötücüllük, buradaki reflekslerden çıkıyor. İşte ben de bu sınıfsal reflekslerden türeyen kötülük ve kötücüllük hâlleriyle ilgileniyorum “Döngü”de. Karakterlerin iyiliği veya kötülüğü beni çok ilgilendirmiyor. Ayten veya oğlu Ergin belki de gerçekten de saf kötü değiller ama kendi pozisyonlarını korumak için gösterdikleri refleksler doğal olarak başka insanlara zarar verecek bir kötülüğü doğuruyor.
- Filmi vizyon yerine özel gösterimler ve sonrasında dijital platformda yayınlamayı neden tercih ettiniz?
Gerek ekonomik sebeplerle, gerekse özellikle pandemiden sonra seyircinin izleme alışkanlıklarının değişmesiyle filmlerin sinemada izlenme rakamları belirgin bir şekilde düştü. Bu durum bizim gibi bağımsız sinemacıların filmlerinin sinemada izlenme sayılarına da yansıdı elbette. Bu yüzden biz “Döngü”de, Başka Sinema dağıtımıyla, ekip katılımlı gösterimler ve Başka Çarşamba gösterimleriyle seyirciye birebir ulaşmaya karar verdik.
‘Serpil’i düşünerek yazdım’
- Sevim rolünde Serpil Gül kusursuz oynuyor. Senaryoyu yazdığınızda Sevim karakteri için aklınızda o mu vardı?
Yazım sürecinin en başında yoktu ama senaryoyu geliştirirken, bir noktada Serpil’le yollarımız kesişti. “Döngü” için bir moodvideo’da beraber çalıştık. Ondan sonra Sevim rolünü Serpil’in oynayacağı belli oldu. Senaryo yazımına o noktadan sonra Sevim rolünde Serpil’i düşünerek devam ettim. Sonra da uzun bir prova süreci yaşadık. Sanırım ikimiz de sette bunun avantajını yaşadık.