16.03.2025 - 07:02 | Son Güncellenme:
Müjde Işıl - Almanya’da yaşayan Türker Süer, kısa filmi “Kardeşler”de, biri hapse düşmüş diğeri saygın bir avukat olan iki erkek kardeşin, babalarının ölümünden sonra yaşadıkları çalkantıyı anlatmıştı. İlk uzun metrajı “Gecenin Kıyısı” için benzer temanın askeriyede geçen versiyonu denebilir. Yine iki erkek kardeş, üzerlerinde baba gölgesi ve çözümsüz görünen çatışmalar…
İkisi de asker olan Sinan ve Kenan, Ergenekon soruşturmasında suçlanmış, bir zamanlar ordunun kahramanı olan bir komutanın oğulları… Emir komuta zincirine sıkı sıkıya bağlı Sinan’a, kardeşi Kenan’ı askeri mahkemeye teslim etme görevi verilir. Yola çıktıkları gece 15 Temmuz’dur ve kendilerini kaotik bir ortamın içinde bulurlar.
Dünya prömiyerini Venedik Orizzonti Extra’da yapan “Gecenin Kıyısı”, Türkiye’deki ilk gösterimini gerçekleştirdiği 31. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde Yılmaz Güney Ödülü, En İyi Kurgu (Rainer Nigrelli), En İyi Erkek Oyuncu (Ahmet Rıfat Şungar) ödülleri ile dönmüştü. Hem senaryosu hem de çekim tercihleriyle son dönemin en dikkat çekici yapımlarından biri oldu. Şimdiye kadar 15 Temmuz konulu filmlere (“Börü” ve “15/07 Şafak Vakti”) baktığımızda hamasetin öne çıktığını görüyoruz. “Gecenin Kıyısı” ise bireysel zıtlıkları 15 Temmuz ile birleştiriyor. Zıt karakterde ve tarafta görünen iki kardeşin o geceki hesaplaşmalarına odaklanıyor.
Büyük sözler söylemiyor
“Gecenin Kıyısı” her ne kadar 15 Temmuz’u fon olarak kullansa ve Ergenekon gibi gerçekte yaşanmış olaylara, görüntülere yer verse de politik açıdan büyük sözler söylemekten imtina ediyor. Aslında karakterlerinin nerede durduğu konusunda gayet politik bir içeriğe sahip. Ama hikâyeyi politik eksende derinleştirmeden, seyircinin kendi imasını oluşturabileceği bir zeminde yol alıyor; karakterlerinin ruh hâlini öne çıkarıyor. Sinan’ın itaati ile Kenan’ın isyanının çatışmasını izliyoruz filmde. Süer karakterlerle seyircinin özdeşleşme yaşamadan onlara dışarıdan bakmasını amaçlamış gibi. Sinan’ın masum yüzüne karşın yanlış adımlar atması, Kenan’ın sert simasına karşın doğru sorular sorması bunu kanıtlar nitelikte. Süer iki kardeşi, kendi doğrularıyla hayatta kalmaya çalışan sistem kurbanları olarak yorumluyor. Sinan’ın eşi Eda ise erkekler dünyasındaki en mantıklı karakter olarak öne çıkıyor. Yanlışları evirip çevirmeden söyleyiveriyor.
Absürt komedi gibi başlayan, sonrasında adım adım gerilime dönüşen filmin tekinsiz atmosferinde, görüntü yönetmeni Matteo Cocco’nun payı çok büyük. Açılarla oynayan, kahramanlarının yakın ve genel planlarında tedirginliğini anbean hissettiren Cocco, bir yandan karakterlere dışarından bakmamızı sağlarken bir yandan da onların sıkışmışlık hislerine görsel açından tercüman oluyor.
Bir nevi düşman kardeşleri canlandıran Ahmet Rıfat Şungar ve Berk Hakman’ın performansı, filmin başlıca artılarından. Hem sima hem de hayata bakış açısından birbirine tezat görünen kardeşler, kan bağının zorlayıcılığını ve aynı zamanda kopamayacak kadar güçlü oluşunu başarıyla yansıtıyorlar.
Hadise ve İrem Derici'nin sahne performansları hep konuşuluyor. Bu kez meslektaşları iki ismi hedef aldı olay sözler söyledi.