Kültür SanatKan çiçekleri

Kan çiçekleri

29.04.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kan çiçekleri

Kan çiçekleri


Yaklaşık 25 yıldır müzik yapan The Cure, yeni albümü “The Bloodflowers" ile şifa dağıtmaya devam ediyor...


The Cure dinleyicileri, geçtiğimiz günlerde grubun son stüdyo albümü “Bloodflowers"ın yayınlanmasıyla ihya oldular. Albümün adının Baudelaire’in “Kötülük Çiçekleri" ile benzerliği de hoş bir gönderme olarak dikkat çekti.
Yaklaşık 25 yıldır müzik yapan The Cure’un şimdiye kadar yaş tahtaya bastığı görülmedi. Yeni albümleri de bu kuralın dışına çıkmayarak, grubu sevenlerin yüzünü kara çıkarmıyor.
1976 yılında kurulan The Cure’un ilk çıkışını yapmasını sağlayan “Killing an Arab", vokalist Robert Smith’in Albert Camus’nun “Yabancıösından etkilenerek yazdığı bir parçaydı. (Milliyetçilikle hiçbir ilgisi olmayan “Killing an Arab", yıllar sonra Körfez Savaşı sırasında, ABD radyolarında en çok istek alan şarkı oluvermişti!) Ardından “Boys Don’t Cry" ile bağımsız listelerde prestij kazanmaya başladılar.
İlk albümleri “Three Imaginary Boys" (1979) idi. Ardından, “Seventeen Seconds" (1980), “Faith" (1981) ve “Pornography" (1982),öThe Top" (1984) ve “The Head On The Door" (1985) geldi.

Sıkıntı ve duyarlılık

Bu başarılı albümler, İngiltere listelerinde de varlık gösterdi. Ancak bu süreçte, grupta anlaşmazlıklar başgösterdi ve eleman değişiklikleri yaşandı. Yeni oluşumların ardından The Cure’un tarzı da oturdu ve dinleyici kitlelerinin genişlemesini sağlayan albümleri de peş peşe gelmeye başladı.
Smith’in kırılgan, manik depresif vokali bir yana, grubun diğer elemanlarının Simon Gallup (bas), Perry Bamonte (gitar), Roger O ‘Donnell (tuşlu çalgılar) ve Jason Cooper (davul)) müzikal üstünlükleri tartışılmaz. The Cure, sevenleri için gerçek bir “deva" niteliğinde. Büyük ölçüde hayatın sıkıntılarını ve çıkmazlarını aktaran şarkı sözleri acıların ortak paylaşımıydı.
Grubun “epik" kabul edilen 1986 tarihli albümü “Disintegration", bu etkiyi en yoğun taşıyan albümlerindendi. Özellikle “Love Song", “Lullaby" ve “Fascination Street", yaraları kanatırken, ruhları doyuran şarkılardı. Aynı yıl içinde tatsız bir olay da meydana geldi: Los Angeles’ta verdikleri bir konserde bir The Cure fanatiği kendini bıçaklayarak intihar etti.

Artan popülarite

Bir yıl sonra, “Kiss Me, Kiss Me, Kiss Me", The Cure’a ABD müzik piyasasının kapılarını açtı. 1990’da yayınlanan “Mixed Up" ise kendi parçalarının dans remixlerinden oluşuyordu.
Ardından “Wish" ile popülariteleri katlanıverdi. Büyük bir hit haline gelen “Friday I’m In Love"ın cuma günleri radyoların en çok istek alan şarkısı olması neredeyse gelenekselleşti.
1997’de yayınlanan ve “Best Of..." niteliğindeki “Galore" ise, grubun 20 küsur yıllık müzik geçmişini yad ediyordu.
The Cure’un yeni albümü “Bloodflowers", ne çok depresif ne de çok neşeli. Olgunluk dönemlerinin yeni meyvası, geçmiş çalışmalarının ortasını tutturan bir çizgi izliyor. Hiçbir zaman bir, iki parçayla albümlerini yutturmaya çalışan gruplardan olmadıkları için dinleyicilerine yine saygılılar. Parçalar, birbirini tamamlayarak bir bütün oluşturuyor. Birbirleriyle bağlantıları tam; tüm albüm tek bir parçaymışçasına dinlenebiliyor. Söz ve bestelerin tümü Robert Smith’e ait.

KEŞFETYENİ
Toplu taşıma kullanmasıyla gündem olmuştu! Tepkilere yanıt
Toplu taşıma kullanmasıyla gündem olmuştu! Tepkilere yanıt

Cadde | 26.03.2025 - 11:22

“Uzun zamandır işim yok, lüks harcama yapmıyorum” diyen Bade İşçil, bebekte ucuzluk marketinden çıkıp belediye otobüsüne binerken görüntülenmişti. Ünlü isim, tepkilerin ardından, açıklama yaptı.

Yazarlar