29.09.2020 - 12:09 | Son Güncellenme:
İhsan Dindar - milliyet.com.tr /ihsan.dindar@milliyet.com.tr
Tüm dünya pandemiyle birlikte adeta sigortaları indirdi, aylarca sessizliğe gömüldü. Bir süredir ise çekingen de olsa bazı etkinlikler yapılmaya başlandı. Bu süreci genel manada İKSV özelde de siz İstanbul Müzik Festivali ekibi nasıl geçirdiniz?
Hazırlıkları birkaç yıl boyunca şekillenen ve bahar aylarıyla başlayıp yıl sonuna kadar süren birçok festival ve kültür sanat etkinliği düzenleyen bir vakıf olarak bizim için oldukça stresli bir dönemdi elbette. Tam festivallerimizin başlayacağı, bayrak yarışına koşmayı beklediğimiz noktada dünya durdu! Ancak bu yıl İKSV tarafından düzenlenmesi planlanan hiçbir festivalimizi tamamen iptal etmeyi düşünmedik bile. Bilhassa karantina dönemlerinde içine düştüğümüz karanlıktan bizi çıkarıp hayata bağlayan, ruhumuzu iyileştiren müziğe, filmlere, edebiyata, dansa ve hatta sanal olarak gezdiğimiz müze ziyaretlerine ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu gördükten sonra her ne olursa olsun planladığımız tüm sanatsal üretimin hayat bulması gerektiğine kanaat getirdik. Hızla durum değerlendirmesi yapıp gerçekçi öngörüler üzerinden nasıl ilerleyebileceğimizin çalışmalarını yapmaya ve dijital formatımızı oluşturmaya başladık.
İstanbul Müzik Festivali, salgın nedeniyle birkaç ay ertelemeli olsa da 18 Eylül itibarıyla izleyiciyle buluştu. Ancak bu sefer bir değişiklik de söz konusu. Festival çevrimiçi gerçekleşiyor. Bu yeni program ve hazırlık süreci nasıl gelişti?
Son birkaç yıl içerisinde oluşturulan ve sene başında ilan edilen 48. İstanbul Müzik Festivali’nin programını pandemi nedeniyle planladığımız şekilde gerçekleştiremeyeceğimizi bahar aylarında anladığımızda hızla dijital olarak çevrimiçi sunabileceğimiz içerikler üzerinde çalışmaya başladık. Ana programda bu yılın temasıyla örtüşen projelerin bir kısmını izleyicisiz salonlarda kayıt altına alarak programımızda tutabilme imkânı olduğunu gördükten sonra da; İstanbul, Ankara ve Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde performans çekim süreçlerini başlattık. Pandemi nedeniyle büyük müzisyen topluluklarını bir araya getirmek konusunda kimi kısıtlamalar söz konusu olduğundan, gerekli prosedürlere uygun düşecek formatlarda oluşturulan oda orkestraları ile seslendirilecek repertuvarları belirleyerek içeriklerimizi şekillendirdik. Bizler için bambaşka bir iş yapma süreciydi elbette. Bu zamana kadar alışık olduğumuz çalışma biçiminin dışında yepyeni görevler üstlendik ve çok şey öğrendik, öğrenmeye de devam ediyoruz. Günü gününe durum analizi yaparak çok kısa bir süre içerisinde tüm çekim prodüksiyonlarını en üst düzey güvenlik önlemlerini alarak tamamlanması ve bu içeriklerin sunulacağı altyapının oluşturulması konusunda tüm vakıf çalışanlarının gece-gündüz, hafta sonu demeden müthiş bir özveriyle çalıştığını da söylemeden geçemeyeceğim. Böylesi zor ve karanlık zamanlarda müthiş bir birlik ve dayanışma örneği göstererek programımızda yer almayı kabul eden tüm müzisyenlere ve festivalin gerçekleştirilip içeriklerin çok erişilebilir fiyatlarla tüm Türkiye’den ve hatta dünyadan izleyicilere ulaşabilmesini sağlayan Kültür ve Turizm Bakanlığı’na, tüm sponsorlarımıza ve destekçilerimize de gönülden teşekkür etmek isterim.
İlk defa gerçekleşecek bir şey bu. Bunun için bir klasik müzik tutkunu olarak teşekkür etmek istiyorum. Festivalin ne olursa olsun gerçekleşebilmesi bence çok güçlü bir mesaj. Çevrimiçi konseptte ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
Bu kadar kısa bir sürede bu boyutta bir içeriğin sunulacağı yepyeni bir festival programının ortaya çıkarılmasında en büyük düşmanımız zamandı elbette. Çekimlerin yapılacağı mekânların seçimi bizim için ilk zorluktu; içeride pandemi protokollerine uygun olacak şekilde performans yapacak müzisyen ve çalışan ekip sayısının sağlanabileceği ancak sergilenecek içerikle de örtüşecek, konuşacak mekânlar belirlenmesi gerekiyordu. İstanbul, Ankara ve hatta Belçika, Avusturya, Hollanda ve Almanya’da çeşitli merkezlerde yapılacak ve 2,5 aya yayılacak bir çekim takvimi oluşturduğumuzda da, en büyük zorluk gün be gün değişen salgının ilerlemesini takip ederek öngörülen tarih ve şehirlerde planlanan kayıtların yapılıp yapılamayacağı sorusuydu. Zira her an bir sokağa çıkma yasağı ile tüm çekim takviminin bozulma ve hatta kimi kayıtların hiç yapılamama olasılığı bile vardı.
Ve en nihayetinde yapılan tüm çekimlerin post-prodüksiyonlarının tamamlanarak yayın tarihlerine yetişmesi de bizim için ayrı bir kalp çarpıntısı oldu diyebilirim. Festivalin ikinci haftasında kurgusu devam eden iki konserimiz daha var, onları da yayına yetiştirince rahatlayacağız!
Buna karşın bu sayede festival etkinliklerini Adana ya da Edirne'de yaşayan biri de ekran başından izleyebilecek. Bu konuda ne gibi tepkiler aldınız?
Her şerde bir hayır vardır derler ya, tüm bu pandemi sürecinden bizim adımıza çıkarabileceğimiz en güzel olumlama bu olurdu sanırım. Bu yıl İstanbul Müzik Festivali sadece İstanbullu izleyicilere değil, tüm Türkiye’den müzikseverlere ulaşıyor. Şimdiye kadar çok güzel tepkiler aldık. Tüm gösterimlerin bittiği 5 Kasım’dan sonra gelecek final izlenme raporlarından da nerelerden izlendiğimizi daha net görebileceğiz, merakla bekliyoruz.
Bu noktada programın öne çıkan unsurlarından da bahsetmek istersiniz belki...
2020 temamız olan ‘Beethoven’in Aydınlık Dünyası’na gönderme yapan birçok repertuvarı, yeni projeyi, konser öncesi söyleşilerini ve ücretsiz yan içeriklerimizi festival programımıza dâhil ettik. Bu ana temaya paralel olarak içerikleri kurguladığımız alt tema başlıklarını ise Beethoven’in savunduğu ve yapıtlarına ilham olan kardeşlik, eşitlik, doğa sevgisi gibi evrensel değerlerden aldık.
Festivalin (içinde bulunduğumuz bu zamanlara çok önemli mesajlar veren) alt temalarına uyum sağladığını düşündüğüm ve sevgili Cem Mansur’un desteğiyle hayat geçirdiğimiz Festival Orkestrası özellikle pandemiden olumsuz etkilenen ve herhangi bir kadrosu bulunmayan müzisyenlerden oluşturuldu. Türkiye’nin en yetenekli genç kuşak müzisyenlerinden oluşan bu güzel topluluk bize bu yılın bir hediyesi de oldu.
Programda dikkat çeken ve Avrupa’da yapılan kayıtlarla programımıza dâhil olan Wiener Akademie, Philharmonix, Ensemble Kheops, Beethoven Trio Berlin, Hollanda Saksofon Sekizlisi’nin yanı sıra; ülkemizin en önemli klasik müzik toplulukları olan Tekfen Filarmoni Orkestrası, üç konserlik bir seriyle Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası ve Bilkent Senfoni Orkestrası’nın konserlerine yer verdik.
Klasik oda müziğinden, daha popüler içeriklere uzanan repertuvarlar; İstanbul’un kültürel mirasını gözler önüne seren Hidiv Kasrı, Tophane-i Amire, Şerefiye Sarnıcı, St. Esprit Katedrali gibi çok özel mekânlarda seslendirildi ve kaydedildi. Alt tema başlıklarımızdan ‘Beethoven’in doğa sevgisine’ ithafen; bestecinin Pastoral Senfonisi ile çağdaşları Osmanlı müziği bestecilerinin eserleriyle harmanlanarak sevgili Turgay Erdener tarafından bu yılki siparişimiz olarak bestelenen ‘Pastoral Dokuzlu’ ile bir dünya prömiyerini gerçekleştirdik. YouTube kanalımızdan yayımlanan çocuk atölyeleri, ücretsiz hafta sonu konserleri ve konsere doğru söyleşileri gibi içeriklerimizi de festival izleyicilerinin beğenisine ücretsiz olarak sunuyoruz.
İstanbul Müzik Festivali her yaş grubundan insanı ağırlasa da yaş almış müzikseverlerin daha çok sahiplendiği bir festival diyebiliriz. Onlara çevrimiçi festivali ulaştırma konusunda özel bir yol izleyecek misiniz? Bir bölümünün teknoloji ile mesafeli olduğu gerçeğini göz önünde bulundurarak da soruyorum bu soruyu...
Geçtiğimiz 6-7 ay içerisinde pandemi nedeniyle genci yaşlısıyla herkesin belli aralıklarla evlerine kapandığını ve hem dünya hem yakın çevreleri ile bağını sadece akıllı telefonlar, tabletler üzerinden kurduğunu düşünürsek, şu anda her kesimden her yaştan insanın hızlı bir dijitalleşme sürecinin de parçası olduğunu görebiliriz. Bu anlamda izleyicilerimizin sunduğumuz içeriklere ulaşmasında çok büyük sorun yaşadığını söyleyemem. Festival programımızın izlendiği platform, web sayfamız ve sosyal medya hesaplarımız üzerinden de izleyiciye yol gösteren kimi videolar ve kullanım talimatları sunduk. Bu içeriklerin de fayda sağladığını düşünüyorum.
Pandemi süreci performans çekimlerinin ve konser verecek sanatçılarla yapılan anlaşmaların telif ve benzeri içeriklerinin yeniden gözden geçirilmesini de beraberinde getirdi. Bundan sonraki yıllarda konser çekimleri ve bunun telifleri için nasıl bir strateji izleyeceksiniz?
Özellikle önümüzdeki yılın planlamasında olabildiğince hibrid bir model uygulayacağız. Yani fiziki konserlerle birlikte bu içeriklerin büyük bir kısmının kaydını alarak dijitalden de izleyiciye ulaştırmayı planlıyoruz. Bu noktada çekimleri yapılacak konserlerin çevrimiçi izleyiciye ulaştırılması konusunda farklı telif uygulamaları ve yepyeni, bambaşka masraflar mutlaka doğuyor.
Salgının başlangıcında sanatsal üretimlerini izleyiciye fiziki ortamda sunamayan birçok müzisyen kendi sosyal medya hesaplarından ücretsiz yayın yaparken, çok fazla kurumun da yine tamamen ücretsiz olarak arşivlerini açtığına şahit olduk. Bu durum insanlık için bir dayanışma ve beraberlik ruhu yaratmış olsa da, sunulan içeriklerin müzisyenlerin ve bestecilerin eserleri / meslekleri olduğunu ve hayatlarını buradan kazandıklarını hatırlamaya ihtiyacımız var.
Bu bağlamda elbette telif konusunda da benzer bir yaklaşımın önemli olduğuna inanıyorum. Ancak önümüzde yepyeni bir dünya da açıldı, bundan sonraki dönemde sayısının artacağı aşikâr olan dijital yayınlar için tasarlanacak yepyeni telif düzenlemelerinin tüm paydaşların haklarını gözetecek ama işini de zorlaştırmayacak şekilde yapılması en büyük dileğimiz. Zira önümüzdeki dönemlerde ürettireceğimiz dijital içerikleri arzu ettiğimiz oranlarda izleyiciye ulaştırabilmemiz bu yeni düzenlemelere de bağlı olacaktır.
Son olarak müzikseverlere, İstanbul Müzik Festivali'nin direktörü olarak vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
Kültür sanat sektörü ve bu sektörde çalışıp özellikle sahne sanatlarına hizmet eden müzisyeninden perde arkasında çalışan emekçilerine çok büyük bir kesim sadece Türkiye’de değil tüm dünyada büyük bir buhranla karşı karşıya. Varlığımızı sürdürebilmemiz ve kültür sanat üretiminin devamlılığını sağlayabilmemiz için devletin koruyucu politikalar ve destek paketleri oluşturması ve özel sektörün de sponsorluklarla bu üretimleri destekleyecek yardımlarda bulunması adına bir çağrıda bulunmak isterim. Bu anlamda izleyicilerimizden de bizlerle bir dayanışma içerisinde olmalarını ve içinde bulunduğumuz zorlu şartlarda ortaya çıkarılan tüm sanatsal içerikleri takip etmelerini ve desteklemelerini rica ediyorum.
Fotoğraflar: Poyraz Tütüncü