26.01.2025 - 07:02 | Son Güncellenme:
Ümran Avcı - Melisa Kesmez yeni yılı “Çiçeklenmeler”le karşıladı. Bütün yaşamını ‘birilerinin yanında durarak’ geçiren Türkan’ın hikâyesini anlatıyor kitap. “Çiçeklenmeler”, ana kahraman Türkan’ın ilk ve tek aşkı olan kocası Orhan’ın ölümü sonrası yaşadığı derin acı ile başlıyor. Hikâye ilerledikçe Orhan’ın ikinci evliliğini Türkan ile yaptığını, ilk eşine çok âşık olduğunu ancak terk edildiğini öğreniyoruz. Türkan’ın hatırlayışları üzerinden de ikilinin aynı çatı altında birbirlerinden uzak iki iyi arkadaş gibi yaşadıklarına tanık oluyoruz. Eşinin ölümü sonrası acıdan evine sığamayan Türkan, Orhan’ın kendi elleriyle yaptığı karavana yerleşiyor ilk olarak. Boşalttığı evi gözyaşları eşliğinde bir güzel boyuyor, ardından karavanı ile yollara düşüyor. Bu yol kendini bulduğu bir yolculuk oluyor Türkan için.
■ “Nohut Oda” ile Sait Faik Ödülü’nü kazandığınızda “Sesim bir yerlere ulaşıyor, ne mutlu bana!” demiştiniz. “Çiçeklenmeler”de hemcinslerinize, “Kendinizi keşfedin, farkınıza varın” diyen sesiniz geliyor.
O bahsettiğiniz sesleniş, o fısıltı benim niyet ettiğim bir şey değildi ama evet, yazdıklarımın benden habersiz uçup gidip birine ulaşması, benim olmadığım odalarda birilerine ses etmesi çok mutlu ediyor beni. Odadan odaya köprüler kuruyoruz bu yolla. Ama kendiliğinden oluyor bu. Bir hikâyeyi anlatırken başta okura bir söz söyleme kaygısı taşımıyorum. Sadece anlatmak istediğim hikâyenin peşini kovalıyorum. Bu hikâyeyi yazarken de aklımda sadece Türkan vardı. Ömrünü yarılamış, bir sürü şeyi ıskalamış, durgun bir yaşamın içinde sıkışıp kalmış bir kadını anlatmak istedim.
■ Türkan’ın “Bütün yaşamı durarak yaşamıştım. Bütün yaşamımı birilerinin yanında durarak geçirmiştim” diyen iç sesi çok kadının duygusuna tercüman aslında. Sevginin, karşılık bulmanın iyileştirici gücü üzerine konuşalım isterim.
Evet, Türkan layıkıyla sevilmemiş bir kadın. Ve pek çoğumuz için onun hikâyesinde kendini bulmak, onunla özdeşlik kurmak çok kolay. Bizden biri çünkü. İyi tanıyoruz onu. Ama bence Türkan’ın derdi, sevgisine karşılık bulamamak değil. Biri tarafından sevilmek değil ilacı. Sevmenin başka bir türünü keşfediyor. Romantik aşkın üzerine çıkan bir şey bu. Kendi olduğu, kendinden razı olduğu, kendiyle yeterli olduğu, tek başına Türkan olmanın noksan, tamamlanması gereken bir şey olmadığı bir yere varıyor.
■ ‘Mış’ gibi süren evliliklere de bir neşter vurmuşsunuz. Sevgili olmaktan ziyade aynı evde iki yakın arkadaş gibi yaşayan Türkan ile Orhan’ın hikâyesi birçok evlilik özelinde malumun ifşası sanki bu anlamda…
Evlilik o kadar abartılan bir kurum ki! Yaşamın zorlukları karşısında durmak için insana bir ‘yan yanalık’ gerekiyor, bunu kabul ediyorum. Bir ekonomik sözleşme, bir dayanışma biçimi, kötü günde birbirine bakma vaadi, yalnızlık korkusuna karşı bir çözüm, kadını ve çocuğu koruyan bir sigorta. Bunların hepsini anlıyorum. Ama bu sözleşmenin içinde her koşulda aşk var mı, karşılıklı sevgi var mı, insanın otantik varlığını koruyan, destekleyen bir ortam var mı, buralardan emin değilim. Aile dediğimiz şey toplumun büyük çoğunluğu için cehennemden farksız. Bir ev dolusu mutsuz, tatminsiz insan yan yana yaşamaya çalışıyor. Şiddetin her türlüsü kol geziyor. O deliliğin içinde bir de çocuk yapılıyor. Bana sorarsanız arkadaşlık çok daha kıymetli bir dayanışma biçimi günümüzde.
“Bir selam vermek istedim İrfan’a”
■ Peyk grubunun hayatını kaybeden değerli solisti İrfan Alış’ın “Aşk ki” şarkısının sözlerini alıntılayarak bir anma ile başlamışsınız girişte…
İrfan Alış’ın gidişi benim hayatıma bir bomba gibi düştü. Hiç tanışmadım kendisiyle. Ama İrfan öyle biri ki bence onunla tanışmanıza da gerek yok o şahane kalbine şahit olmak için. Peyk ilk albümden beri hayatımda büyük yer tutan bir müzik grubu. Gerçekten bu basit bir hayranlık değil. Hayatımda bir sürü şey olurken arkada hep Peyk çaldı. Bu gidiş çok imkânsız bir şeyin olması gibiydi benim için. “Çiçeklenmeler”in çıkışına denk geldi bu gidiş, ben de bir selam vermek istedim İrfan’a. Belki bir yerlerden görür, tatlı tatlı güler diye.