İstanbul Üniversitesi yemekhanelerinde vegan menü olmadığı için Change.org’da “Vegan Menü” başlığı altında bir kampanya başlattık ve kazandık. Ancak bu yeterli değil, çünkü veganlar sadece et değil, hayvansal hiçbir ürünü tüketmiyorlar. Bu nedenle Türkiye’de işimiz çok zor
İSTANBUL Üniversitesi yemekhanelerinde öğrencilere ve üniversite personeline verilen ortak yemeklerde, veganlara uygun yemek çıkmıyordu. Bu sorunu çözmek için “Change.org”da “Vegan Menü” başlığı altında bir kampanya başlattık. 299 kişinin imzaladığı kampanya sonunda, üniversite vegan öğrenciler için özel bir menü vermeye başladı. Bu güzel bir aşama. Ancak Türkiye’de hâlâ pek çok kişi “vegan” ne demek bilmiyor. Peki, vegan nedir, ne yer, ne içer. Bu noktada kendi hikayemden başlayarak size veganları tanıtmak istedim.
Hayvansal gıdalar yok
Ben vegan olmaya Ocak 2015’te karar verdim. Vejetaryenlik herkesin bildiği gibi et yememek, veganlıkta ise hem et hem de hayvandan elde edilen hiçbir şeyi tüketmemek ve bunu doğru bulmamak var. Yani vejetaryenler hayvanların eti haricinde hayvanlardan elde edilen süt, yumurta gibi gıda maddelerini tüketirken veganlar et, süt, yumurta dahil hiçbir hayvansal gıdayı ve giysileri tüketmiyor.
Okul bahçesinde bir kedinin ezilip kafasının koptuğunu gördüm. Ardından yoldan araçların geçmesini engellemek istediğimde okulun güvenlikleri üstüme yürüdü ve sivil polisten de hapse atılacağıma dair tehdit aldım. Bu olaydan sonra kendimi sorgulayan bir sürecin içine girdim. Bir süre sonra vegan olmaya karar verdim.
Veganım dediğimizde çoğu insanın tepkisi tabii ki dalga geçmek oluyor. Et yemeden nasıl yaşanıyor sorusu en çok duyduğumuz soruların başında geliyor ancak et yemeden de yaşanır. Örneğin proteini kabak çekirdeği, buğday gluteni, tuzlu fıstık, mercimek, nohut, kuru fasülye gibi baklagillerden ve kuruyemişlerden, kalsiyumu ise nane, kekik, tarçın, tofudan elde edebiliyorsunuz. Hangi üründen ne kadar besin değeri alınabileceği konusunda Yeryüzüne Özgürlük Derneği’nin yayınladığı vegan beslenme tablosundan bilgi alınabilir.
Kampanya ilgi gördü
Et kültürünün çok gelişmiş olduğu ülkemizde vegan mekânlar bulmak çok zor fakat gün geçtikçe artıyor. Tatlılarda da süt kullanılmamasına dikkat ediyorum, suyla yapılanlar veya bitkisel sütlerle yapılanları tercih ediyorum. Ara tatildeyken vegan olarak yaşamanın, yiyecek bulmanın zor olduğunun farkına vardım. Üniversitede de bu durum devam etti. Haftada 5 gün dersimiz vardı ve evden yemek getirmek veya her gün yemek yiyecek bir yer aramak zorluyordu. Vegan yemeklerin okulda da olması gerektiğini düşündüm ve Change.org sitesinden kampanya başlattım.
Bu sırada o zaman rektör vekili olan şimdiki Rektörümüz Mahmut Ak ile mailleştim. O anlayışla karşıladı ve Spor, Kültür Daire Başkanlığı’ndan Hasan Alpak’a yönlendirdi. O da Yemekhaneler Müdürü İlhan Yenigün’e. Bu durumu konuşmak için bir gün belirledik. Aşçı ve gıda mühendisi de çağrıldı. Veganlığın ne olduğu, bir menüde nelerin bulunup bulunamayacağını anlattım. Üç hafta sonra ilk menü servis edildi. Şu anda öğlenleri Beyazıt Kampüsü’nde çıkan bu yemeğin diğer kampüslere de yakın zamanda yayılmasını bekliyoruz.
Gençler ne diyor?
Elif Arzuman (Boğaziçi Üniversitesi - Sosyoloji): Ben vegan değilim, vejetaryenim ama vegan menüyü destekliyorum. Öğrenci olmamdan mütevellit üniversitede çok zaman geçiriyorum ve vegan olursam yemekhaneden yemek yemem zorlaşacak. Sürekli de yemeğe para veremeyeceğim için vegan olamam.
“Ayrı menü zor olabilir”
Nazlı Sıla Yerliyurt (Cumhuriyet Üniversitesi): Ben etsiz yapamayanlardanım bu yüzden vejetaryen veya vegan olmayı hiç düşünmedim. Her insana saygı duyuyorsak onlara yönelik menüler de olabilir. Fakat veganlar ve vejetaryenler sayı olarak çok az bu nedenle bu menüler çok tutmaz. Dışarıdaki mekanlarda onlara yönelik yemekler yapılabilir.
“Destek olunsun”
Hakan Ulufer (Çukurova Üniversitesi - Sınıf Öğretmenliği): Bazı insanlar hayvansever olduğu, bazıları da sağlıklı yaşam için vegan veya vejetaryen olmayı tercih ediyor. Onların her zaman arkasında olmalı, destek sağlamalıyız. Bu yüzden ihtiyacı olan besinleri bulabilmeliler.
SOSYAL TREND
Para kazandıran uygulama
Bir yere giderken yolunuzun üzerindeki bir marketin, kuaförün hatta kebapçının fotoğrafını çekerek para kazanmak ister misiniz? O zaman hemen Bounty uygulamasını indirin. Bounty insanların çevrelerindeki görevleri yapıp para kazandığı bir uygulama. Bu görevler, kullanıcıların çok vaktini almayacak; gizli müşteri, ürün denetleme, dükkan fotoğrafı çekme gibi basit ve yapması oldukça eğlenceli görevler. Üniversite öğrencilerinin ek gelire ihtiyacının olduğunu bilen yeni mezun gençler tarafından oluşturulan uygulamayı her kesimden insan kullanılıyor olsa da öğrencilerin sayısı hayli fazla. Belki sizi geçindirecek kadar çok kazandırmayacak ama en azından arada harçlığınızı çıkarabilirsiniz.
Fotoğraflara renkli dokunuş
Lucas Levitan isimli sanatçı Instagram’da başka kullanıcıların profillerinden bulduğu ve beğendiği fotoğrafları alıp üzerine kendi yaptığı illüstrasyonlarını yerleştiriyor.
Oluşturduğu ilginç kompozisyonları takipçilerine sunan Levitan’ın “Photo Invasion” isimli projesini paylaştığı Instagram’daki @lucaslevitan hesabını 75 bini aşkın kullanıcı takip ediyor. Levitan, beğenip kullandığı fotoğrafların sahiplerinin ismini yazmadan da geçmiyor. Kim bilir belki bir gün sizin fotoğraflarınızı da kullanır.
Kitapların antivirüsü
Kebikeç
Osmanlı’da tarihi el yazması eserleri korumak için içlerine Kebikeç adı verilen bir dua yazılırdı. El yazmalarının yerini şimdi e-kitap aldı, Kebikeç’in yerini de “e-book security”
Teknoloji hayatımızın her alanında değişiklikler getirdi. Örneğin kitaplar. Osmanlı’da tarihe kaynaklık eden önemli el yazması eserleri korumak için içlerine Kebikeç adı verilen bir dua yazılırdı. Bu dua eseri böceklerden, güvelerden ve kitaba zarar verecek diğer şeylerden korumak için yazılmış bir nevi “Kitap Tılsımı” olarak adlandırılırdı. Kebikeç, kitabın kapağına kondurulan bir çeşit efsundu. O zaman Kebikeç’e, cinlerin en güzeli, en faydalısı gibi nitelendirmeler de yapılıyordu.
‘Dua rahatlatır’
Kebikeç’in kitap kurtlarının şahı olduğuna inanılıyor ve eserin içine “Yâ Kebikeç” ifadesi yazılıyordu. Bunun nedeni “Ey kurtçuk, bu kitap sana ait değil. Başkasının malına zarar verme!” uyarısında bulunmaktı. O melek ya da cinden korkan, saygı duyan kitap kurtlarının, efendilerinin ismini kitabın üzerinde görünce “Bu kitap efendimizin himâyesinde” diyerek yaklaşamayacağına inanılırdı.
Kebikeç konusunda fikrini aldığımız sahaflardan, İsmail Elbey konuya ilişkin olarak, “Kebikeçler efsane. Ama bazı eski kitaplara baktığımızda, harita çizmiş kurtlar görürüz. Dönemine göre Kebikeç Duası mantıklı. Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin insanlarda iş yerlerine, evlerine, üstlerine dua koyma mantığı var. Padişahlara baktığımızda onlarda da değişik korunma ve koruma yöntemleri olduğunu görüyoruz. Kebikeç Duası’nı incelediğimizde, mistik ve doğru buluyorum. Bir rahatlama sağlıyor” şeklinde konuştu.
Farklı yöntemler var
Sahaf Ümit Nar ise eskiden kâğıtlarda yumurta özünün kullanıldığını bunun da kurtları besleyen madde olduğunu dile getirerek, “Kurtlar bu yüzden geliyorlar. Dua da inanışa göre bunları koruyor” dedi.
Günümüzde basılı kitapların yerini e-book aldı. Ümit Nar’dan e-kitap koruma yöntemleriyle Kebikeç Duası’nı karşılaştırmasını istediğimde “e-kitapların çok güvenilir olduğunu zannetmiyorum. Matbu varken onu kullanmak da sıkıntılardan biri. Umberto Eco’nun dediği gibi, kitaplardan kurtuluşumuz olmayacak” cevabını verdi.
Görüşünü aldığımız Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cem Sefa Sütçü ise “Elektronik ortamda tam güvenlikten bahsedemeyiz, e-kitapların önümüzdeki yıllarda artacağı öngörülüyor. Bunlar için koruma yöntemleri geliştiriliyor” dedi.
Teknolojinin gelişmesiyle yavaş yavaş yok olmaya başlayan matbu işler, e-kitap satışlarının ve kullanıcı sayılarının artmasıyla e-kitap güvenlik sistemlerini doğuruyor. Özetle “Ya Kebikeç” tarih olmaya başlayıp “e-book security” ortaya çıkıyor.