25.11.2024 - 13:36 | Son Güncellenme:
Taha AYHAN/ANKARA (DHA)-
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde 'Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü Programı'nda konuştu. Erdoğan, bir eş, bir baba ve Türkiye Cumhurbaşkanı olarak, ülkenin ve dünyadaki tüm kadınların onurlarını, onurluca yaşama haklarını koruma mücadelelerinde daima yanlarında olacağını söyledi. Erdoğan, "Biz, bugün burada bu programı gerçekleştirirken, maalesef sınırlarımızdan birkaç yüz kilometre uzaklıkta aylardır büyük bir soykırım devam ediyor. İsrail’in Gazze’ye yönelik 14 ay önce başlattığı saldırılarda, bugüne kadar, 50 bine yakın Filistinli kardeşimiz şehit oldu. Hayatını kaybeden Filistinlilerin yüzde 70’ten fazlasını, ne yazık ki, masum çocuklar ve kadınlar oluşturuyor. Lübnan’a uzanan İsrail saldırganlığının en büyük mağdurları da yine kadın ve çocuklar" dedi.
'SOYKIRIMIN DURMASI İÇİN GÜR BİR SESLE DİLLENDİRMEYİ SÜRDÜRECEĞİZ'
Gözü dönmüş Netanyahu hükümetinin, öldürmekten zevk alan seri katiller gibi her gün onlarca kadını, çocuğu, yaşlıyı, bebeği hunharca katlettiğini kaydeden Erdoğan, "Bu katliam, bu zulüm, dünyanın gözü önünde, dünyanın sessiz ve tepkisiz bakışları altında, tam 14 aydır adım adım ilerliyor. Katliam şebekesinin barbarlıkları karşısında Filistin’in onurlu, gururlu, kadınları; kararlı mücadeleleriyle, zalime boyun eğmeyen asil duruşlarıyla, bombaların altında umudu ve kıyamı büyüten imanlı yürekleriyle tüm dünyaya, tüm kadınlara örnek oluyorlar. Buradan, uluslararası kuruluşların, uluslararası medyanın, bize her fırsatta insan hakları dersi veren Batılı devletlerin sırtını döndüğü Gazzeli, Filistinli, Lübnanlı kadınlara şu mesajı tüm samimiyetimle iletmek istiyorum. Şiddete uğrayan tüm kadınlarla olduğu gibi sizinle de tam bir dayanışma halindeyiz. Türkiye olarak, devleti ve milletiyle, kadını ve erkeğiyle, 85 milyon tüm vatandaşlarıyla sizlerin yanındayız. İçinde bulunduğunuz şartlar ne kadar zor ve ağır olursa olsun, şunu lütfen aklınızdan çıkarmayınız; sadece bu salonda bulunan hanım kardeşlerimizin değil, Türkiye’nin tüm kadınlarının kalpleri de şu an sizlerle birlikte atıyor, sizin için çarpıyor, sizin için dua ediyor, Filistin’in kurtuluşu için Mevla’ya niyazda bulunuyor. Lafa gelince demokrasi ve insan hakları konusunda aslan kesilenler, sizin arşa yükselen feryatlarınıza kulaklarını tıkasa da söz konusu sapkın akımlar olunca ortalığı ayağa kaldıranlar, 14 aydır İsrail vahşeti karşısında 3 maymunu oynasa da biz sizi asla unutmayacağız, sizi yalnız ve çaresiz bırakmayacağız. Siyonist lobinin baskılarına aldırmadan tepkimizi gösterecek, en temel hakkınız olan yaşam hakkınızı savunmaktan asla geri durmayacağız. Bu soykırımın durması, akan kanın, akan gözyaşının dinmesi için, her platformda gerçekleri gür bir sesle dillendirmeyi sürdüreceğiz. Gazze’nin ve Filistin’in yürekli kadınlarını bir kez daha saygıyla selamlıyor, Rabb’imden sabır temenni ediyorum" diye konuştu.
Türkiye'nin, köklü vakıf geleneğinin de bir sonucu olarak, çok güçlü ve yaygın bir sivil toplum ağına sahip olduğunu söyleyen Erdoğan, "İnsana ve hayata dair her konuda vakıflarımız, derneklerimiz, gönüllü teşekküllerimiz gerçekten olağanüstü çalışmalar ortaya koyuyor. Kadına yönelik şiddetle mücadele, hiç şüphesiz, bunların en başında geliyor. Bir insanlık suçu olarak gördüğümüz kadına yönelik şiddetin kökünün tamamen kazınması için faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarımızı da burada tebrik ediyorum. Gerek kamu bürokrasisi, gerek sivil toplum, gerek medya, gerekse siyasi partilerimiz bünyesinde kadına yönelik şiddetle mücadeleye destek veren, bu mücadelenin bayraktarlığını yapan, bu mücadelenin aynı zamanda bir insanlık davası olduğuna inanan tüm kardeşlerime en kalbi şükranlarımı sunuyorum" dedi.
'KADINLARA YÖNELİK ŞİDDET, KABUL EDİLEMEZ BİR VANDALLIKTIR'
Erdoğan, Türkiye’de başta şiddet olmak üzere kadınlarla ilgili kritik konuların bugün geldiği yerde, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın, sivil toplumun çok büyük rolünün, katkısının ve emeğinin olduğunu belirterek, "Daha önce konuşulması dahi mümkün olmayan, konuşulsa bile çözüme kavuşturulması hayal olan nice meseleyi el birliği içinde hal yoluna koyduk. Her zaman şunu söyledik; kadına yönelik şiddet insanlığa ihanettir. Eşref-i mahlukat olan insana, özellikle de kadınlara yönelik şiddet, kabul edilemez bir vandallıktır. Böyle bir yola tevessül eden, bu ihanetin içine giren, kadına el kaldıran, fiziki ya da psikolojik şiddet uygulayan herkes, hak ettiği cezayı mutlaka çekmelidir; bunu temin etmek de devletin asli görevidir. Bu anlayışla göreve geldiğimiz ilk günden beri, her biri kendi alanında devrim niteliğinde pek çok adım attık. Bireysel, sosyal, ailevi, iktisadî ve siyasî düzlemde kadınların haklarını güçlendirecek, onları destekleyecek sayısız projeyi devreye aldık. 2012 yılında çıkardığımız 'Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun', hukuki düzenlemelerimizin en önemlisiydi. Bu yasanın çıkmasıyla ülkemiz; kadına yönelik şiddetle mücadelede en kritik eşiği aştı, devletimizin 'şiddete sıfır tolerans' politikası çok güçlü bir hukuki zemine kavuşmuş oldu" ifadelerini kullandı.
6284 sayılı kanunun, kadına karşı şiddetle mücadelenin çerçevesini, başka hiçbir sözleşmeye veya belgeye ihtiyaç hissettirmeyecek şekilde kesin ve kati olarak çizdiğini vurgulayan Erdoğan, "Muhalefetin, İstanbul Sözleşmesi üzerinden ısrarla yürütmek istediği sanal tartışmaların hiçbir dayanağı yoktur. 'Sözleşme yaşatır' sloganı da marjinal kesimlerin ideolojik kavga aparatı olma dışında hiçbir anlam taşımıyor. Esasen bu sloganların arkasına saklananlar, bize örnek gösterdikleri Batılı ülkelerdeki vahim tabloyu ya bilmiyor ya da bilmek-görmek istemiyor" dedi.
'SÖZLEŞMEDEN ÇEKİLME ŞİDDETLE MÜCADELE KARARLILIĞIMIZI EKSİLTMEMİŞTİR'
Avrupa Parlamentosunca, Avrupa Birliği genelinde ilk kez uygulanacak kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadeleye ilişkin direktifin, bu yılın ortalarında kabul edildiğini hatırlatan Erdoğan, "Direktifin yayımlanma sebebi, Birlik üyesi ülkelerin kadına yönelik şiddetle mücadeleyi iç mevzuata aktarmada hızlı hareket etmemesi ve var olan mevzuatlarında yeterli düzenlemeleri yapmamasıydı. Parlamento, üye devletlere hükümleri uygulamak için 3 yıllık süre tanıdı. İstanbul Sözleşmesini imzalayan ülkelerin yarıdan fazlası metne çekince koymuş, 7 ülke ise iç hukukunda hiçbir düzenleme yapmamıştır. Diğer bazı ülkeler ise bu konuda son derece kısmi düzenlemeler yapmıştır. Türkiye, sözleşmeden çekilmesine rağmen hem iç hukuk mevzuatında hem de 6284 sayılı kanunla konuyu kapsamlı ele alan, ikincil mevzuatları ile bu mücadeledeki eksikliklerini tamamlamış yegane ülkedir. Avrupa'da, Türkiye dışında, bu hususta müstakil kanun yapan başka bir ülke bulunmuyor. O zaman da söyledik, bugün tekrar altını çizerek vurguluyorum; muhalefetin iddialarının aksine, sözleşmeden çekilme ile hükümetimizin kadına yönelik şiddet mücadele iradesi arasında hiçbir illiyet bağı yoktur. Bu adım, her türlü şiddetle mücadeledeki kararlılığımızı asla eksiltmemiş, geriye götürmemiş, asla törpülememiştir. Türkiye, 2011'den önce olduğu gibi, 2020'den sonra da ihtiyaç duyulan yasal düzenlemeleri yapmıştır. Bize bu iftiraları atanlar, maalesef, hükümetlerimizin bu süreçte hayata geçirdiği, her biri bir dönüm noktası olan gerçekleri de gizlemektedir" diye konuştu.
'SÖZLEŞME DEĞİL, KANUNLAR YAŞATIR'
2005'teki kapsamlı Türk Ceza Kanunu düzenlemesine kadar, ceza kanununda kadına yönelik şiddetin, suç olarak bile tanımlı olmadığının altını çizen Erdoğan, şunları söyledi:
"Kadına karşı şiddet, AK Parti iktidarında tanımlanarak nitelikli suç haline getirildi. Bu suçun katalog suç haline getirilmesi, boşanılmış eşe karşı işlenen suçun tıpkı nikahlı eşe işlenmiş gibi ceza alması, iyi hal indirimi uygulamasının kaldırılması gibi adımlar da 2020’den sonra atılmıştır. Hasılı, Avrupa Parlamentosu'nun 51 maddelik direktifinde belirtilen bütün hususlar, gerek 6284 sayılı kanunla, gerek iç hukuk düzenlemeleriyle ülkemizde katbekat fazlasıyla yerine getirilmiştir. Öyle ki; direktifte dahi olmayan 'KADES', 'ihtiyaç halinde mağdurun kimliğinin ve adresinin değiştirilmesi' ile 'elektronik kelepçe' gibi tedbirleri biz şu an uyguluyoruz. Dolayısıyla, 'sözleşme değil, kanunlar yaşatır.' Bunun yanında 'Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele' için hazırladığımız eylem planlarını kararlılıkla tatbik ediyoruz. Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerimizle, Sosyal Hizmet Merkezlerimizle, Kadın Konukevlerimizle, Mağdur Destek Sistemimizle ve eğitim çalışmalarımızla bu alanda takdir edilen bir yere geldik. Yine bu süreçte kadınlara yönelik toplumuzda yerleşmiş, dini ve kültürel hiçbir temeli bulunmayan yanlış algılarla, yanlış davranış biçimleriyle de yoğun bir şekilde mücadele ettik."
'ŞİDDETSİZ BİR TÜRKİYE HEDEFİNE YÜRÜYECEĞİZ'
Kadınların eğitimleriyle arasına giren engellerin ve yasakların da ortadan kaldırıldığına işaret eden Erdoğan, "Başörtüsü yasağı sebebiyle liseye ve üniversiteye gidemeyen, gitse de kapısından geri çevrilen kızlarımızın mağduriyetlerini giderdik. CHP’li yöneticilerin son günlerde 'safsata' dediği, güya 'yalan' olduğunu iddia ettiği zulümlere bu ülkede son verdik. Kılık kıyafeti sebebiyle okulundan, memuriyetinden, kamu görevinden atılan on binlerce 28 Şubat mağduruna haklarını tekrar iade ettik. Kız çocuklarının okullaşma oranlarında yaşanan ciddi artış. Kadınların iş gücüne katılım oranlarının sürekli yükselmesi. Siyasette ve bürokraside kadınların daha fazla pay sahibi olması. Ülkemizdeki öğretmenlerin yüzde 60'ının, akademisyenlerin yarıdan fazlasının, üniversite öğrencilerinin yüzde 51'inin kadınlardan oluşması, yasakçı zihniyete karşı verdiğimiz mücadelenin semerelerinden sadece birkaçıdır. Tüm bu başarıları da kadınların çektiği acılara 'safsata' diyen CHP'ye ve CHP'nin kadın düşmanı politikalarına rağmen elde etik. İnşallah çok daha iyi konumlara geleceğiz. Bir daha bu ülkede 28 Şubatların yaşanmaması ve kadınların benzer zorbalıklara maruz kalmamaları için her türlü önlemi aldık, alıyoruz, bundan sonra da ihtiyaç hasıl olması halinde her türlü tedbiri alacağız. Kadınlara dönük şiddete hiçbir surette geçit vermeyen, 'şiddetsiz bir Türkiye Yüzyılı' hedefine ulaşana kadar bu yolda sabırla yürüyeceğiz" ifadelerini kullandı.
'CHP, FAŞİZAN TARİHİYLE NE ZAMAN YÜZLEŞECEK'
Kadınlara, anne, eş ve kız çocuklarına şiddet uygulayanların, ayrımcılık yapanların, kadınları öteleyenlerin veya hayattan dışlayanların insani, vicdani, kutsal değerlerden bahsetmeye hakkının olmayacağını belirten Erdoğan, "Bunların en başında bölücü terör örgütüne şaşı bakanlar vardır. Şunun bir defa anlaşılması lazım; kadına şiddetin konuşulduğu her platformda, şayet kadınların canına kastedenlerle, genç kızlarımızı zorla dağa kaçıranlarla, onları zorla ölüme ve öldürmeye gönderenlerle ilgili tek bir cümle kurulmuyorsa, ortada büyük bir ikiyüzlülük var demektir. Bölücü terör örgütündeki tecavüzden infaza her türlü insan hakkı ihlalini görmezden gelenlerin meselesi asla kadınlar olamaz, kadınların hak ve hukuku olamaz, özgürlüğü hiç olamaz. Yıllardır ciğerparelerine yeniden sarılmak için mücadele veren Diyarbakır Annelerinin feryatlarına kulak tıkayanların samimiyeti elbette sorgulanacaktır. CHP lideri Özel, iradesini bölücü örgütün komiserlerine teslim edenlerle dayanışma sergilemek için koşa koşa yanlarına giderken, yüreği yanık Diyarbakır Annelerinden bir selamı niçin esirgiyor? Kadın haklarını, İstanbul Sözleşmesine sıkıştıran CHP yönetimi, neden bu kahraman annelerin acılarına yıllardır bigâne kalıyor? 28 Şubat’ta yüz binlerce kadının çektiği ızdırabı, maruz kaldığı zulmü inkâr etmek, soruyorum, CHP’ye ne kazandıracak? CHP, faşizan tarihiyle ne zaman yüzleşecek? Tahrik siyasetini ne zaman terk edecek? Ne zaman milletle ve milletin değerleriyle barışacak? Kadın düşmanı söylemleriyle ne zaman vedalaşacak? Görüyoruz ki, eski genel başkanın parti içi darbeyle emekliye sevki ve seçim sürecinin tamamlanmasıyla birlikte CHP’nin 'helalleşme tiyatrosu' da tümden rafa kaldırıldı. Kadın ve çocuk katili bölücü terör örgütünün arkasında duranların, bugün özgürlükten bahsetmelerini, milletimiz gibi biz de zaten kale almıyoruz. Türkiye’de kadına şiddete karşı duruşun samimiyet testi, teröre karşı kararlı, dirayetli ve cesur bir tavır sergilemektir. Kandil'deki kadın düşmanı terör baronlarına ses çıkaramayanların, açık söylüyorum, bu testten geçmesi de mümkün değildir" dedi.
'ALKOL TÜKETİMİNİ ÖZENDİRİCİ ADIMLAR İYİ NİYETLİ DEĞİL'
Toplumsal huzurun altını oyan alkol ve kumar bağımlılığının, kadına ve çocuğa yönelik şiddet vakalarında önemli bir faktör olduğunu belirten Erdoğan, "Aile kurumumuzu, ahlaki yapımızı, evlatlarımızın ve milletimizin geleceğini tehdit eden içki ve uyuşturucu bağımlılığı, kumar ve bahis gibi marazların önüne geçmediğimiz müddetçe, kadına yönelik şiddetin de önünü tam anlamıyla kesemeyiz. Araştırmalar, şiddet ve bağımlılık arasında doğrudan bir irtibat olduğunu, birinin diğerini tetikleyip beslediğini ve nihayetinde kısır bir döngüye girildiğini çok net biçimde ortaya koyuyor. Bugün karşı karşıya olduğumuz aile içi şiddetin, davranış bozukluklarının, psikolojik sorunların, travmaların ve daha nice problemin içki ve kumar bağımlılığıyla derinleştiği bir gerçektir. Hal böyleyken muhalefet bu tehlikeyi görmezden gelmekte; alkol ve kumar bağımlılığının yol açtığı felaketlere karşı gözlerini kapamaktadır. 31 Mart sonrası el değiştiren kimi belediyelerin ilk icraatlarından birinin, alkol tüketimini özendirici adımlar olmasını asla iyi niyetli bulmuyoruz. Çok açık ve net söylüyorum; bunlar, yıllarca bu ülkeye dayatılan, bizim 'vitrin modernleşmesi' dediğimiz jakoben modernleşme algısının tezahürlerinden ibarettir. Tek parti faşizmi yıllarında millete 'illallah' dedirten ne kadar uygulama varsa, daha sinsi yöntemlerle bugün de tedavüle konulmak istenmektedir."
'ÇAĞDAŞLIK' KILIFIYLA DAYATILMASINA 'EYVALLAH' DİYEMEYİZ'
Muhalefetin, zihniyet itibarıyla 1940'larda takılıp kaldığını söyleyen Erdoğan "Valsle, dansla, kadeh tokuşturmakla modern olacağını zannedenler, artık Batının bile terk ettiği arkaik bir ideolojinin adeta son temsilcileridir. Elbette bu ülkede herkesin, her vatandaşımızın, her insanımızın 'hayat tarzı' Anayasamızın güvencesi altındadır. Başkalarının özgürlük alanına girmediği müddetçe, isteyen istediğini giymekte, söylemekte, tüketmekte, istediği gibi davranmakta serbesttir. Ama 1940'ların faşizan uygulamalarının, 'çağdaşlık' kılıfıyla tekrar millete dayatılmasına da eyvallah diyemeyiz. Hukuk ve demokrasi zemininde eleştirilerimizi dile getirir, tepkimizi ortaya koymaktan asla çekinmeyiz. Biz yarım asrı bulan siyasi hayatımızın her safhasında bunu yaptık" dedi.
'MUHALEFETİN DE BİZİMLE AYNI ÇİZGEYE GELMESİNİ ÜMİT EDİYORUZ'
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'ndan Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığına kadar milletin takdiriyle geldiği her görevde insanların yaşam tarzına müdahale etmediklerini kaydederek, "Kimsenin de bize bir dayatmada bulunmasına, bu milleti hor görmesine, üstenci bir dille bu millete had bildirmesine rıza göstermedik. Ne hak yedik ne de hakkımızın yenilmesine izin verdik. Bugün de aynı yerdeyiz, aynı hassasiyetle hareket ediyoruz. Doğruluktan sapmıyor, yanlış bulduğumuz uygulamaları da açık yüreklikle ifade ediyoruz. Muhalefetin de bizimle aynı çizgeye gelmesini, millete karşı dayatmalara girmekten uzak durmasını arzu ve ümit ediyoruz" diye konuştu.
'SİNEMA VE DİZİ SEKTÖRÜ ÇEKİDÜZEN VERMELİ'
Diğer taraftan kadına şiddet konusunda sinema ve dizi sektörünün de artık kendine bir çekidüzen vermesi gerektiğinin vurgusunu yapan Erdoğan, "Kadın ve Demokrasi Vakfı KADEM'in yaptığı kapsamlı inceleme, maalesef reyting uğruna kadına yönelik şiddetin normalleştirildiğini gösteriyor. Bu konuda toplumu bilgilendirici olması gereken diziler, tam tersine, şiddeti teşvik eden, meşrulaştıran, araçsallaştıran kötü bir rol oynuyor. Bunun engellenmesi noktasında hepimize, özellikle de yapımcılara, senaristlere, medya organlarına ve RTÜK'e sorumluluk düşmektedir" ifadelerini kullandı.