13.07.2024 - 14:39 | Son Güncellenme:
AA
Tunç, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından SETA Genel Merkezi'nde düzenlenen 15 Temmuz Sempozyumu'nun açılışında konuştu.
Aliya İzetbegoviç'in "Unutulan soykırım tekrarlanır" sözüne işaret eden Tunç, Türkiye'nin siyasi tarihine bakıldığında unutulan darbelerin de tekrarlandığına dikkati çekti.
Tekrarlanmaması için unutmamak gerektiğini vurgulayan Tunç, "Unutmamak için de bu tür toplantılar, bu tür sempozyumların düzenlenmesi ve gençlerimize, gelecek kuşaklarımıza darbenin ne kadar kötü bir şey olduğunu, bir insanlık suçu olduğunu, milli iradeye kastettiğini, çocuklarımıza ve gençlerimize aktarmamız gerekiyor." ifadesini kullandı.
15 Temmuz darbe girişiminde 253 şehit verildiğini ve aralarında hala tedavileri devam eden 2 bin 190 gazinin bulunduğunu bildiren Tunç, bundan sonra, o tür karanlık gecelerin bu ülkede yaşanmaması için milletçe birlik ve beraberlikten hiçbir zaman taviz vermeyeceklerini vurguladı.
Türkiye'nin demokrasi tarihinde 1960'dan bu yana gerçekleşen darbeleri ve darbe girişimlerini hatırlatan Tunç, 15 Temmuz'da Kurtuluş Savaşı'nda düşmanın yapamadığının bu ülkeye yaşatılmaya çalışıldığını anlattı.
15 Temmuz gecesinde "birileri evinde çayını kahvesini yudumlarken, canlı yayınlarda darbeyi seyrederken" Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "canı pahasına", darbecilerle, 'Ben milletimle beraber mücadele edeceğim' dediğini ve o gün "büyük bir kahramanlığı" milletiyle beraber gösterdiğini ifade eden Tunç, şöyle konuştu:
"Bugün birileri çıkmış saçma sapan ifadelerle, saygısız, seviyesiz ifadelerle Sayın Cumhurbaşkanı'mızın 2028'de yurt dışına kaçacağı gibi akıl tutulması içeren birtakım sözleri maalesef sarf edebiliyor. Sayın Cumhurbaşkanı'mız 15 Temmuz o karanlık gecesini milletiyle beraber aydınlatan ve canı pahasına milletiyle beraber darbecilere karşı direnen bir liderdir. Maalesef bu saçma sapan iddiaları böyle televizyon ekranlarında konuşanlar ülkemizde var ama milletimiz hiçbir zaman onlara itibar etmeyecektir."
"YARGI KENDİ İÇERİSİNDE HATALI KARARLARI DÜZELTEBİLİR"
Daha önce yaşanan 1960 darbesinde, 12 Mart 1971'de, 1980 darbesinde, 28 Şubat'ta darbecilerin yanında saf tutan, onların emir ve talimatları doğrultusunda hareket eden bir yargı bulunduğunu dile getiren Tunç, "15 Temmuz'da darbecileri soruşturan, millet düşmanlarını yakalayan, gözaltı yapan, onlara gerekli cezaları veren bir yargımız var. Aradaki fark bu." dedi.
Bugün Türkiye'de yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı yönünde birtakım propaganda ve algı çalışmaları yürütüldüğüne dikkati çeken Tunç, şöyle devam etti:
"Elbette ki yargının hatalı kararları olabilir. İstinaf mahkemeleri, Yargıtay, Danıştay, temyiz mahkemelerimiz bunun için var. Hatalı kararları düzeltmek için var. Yargı kendi içerisinde o hatalı kararları düzeltebilir. Ancak birkaç karardan yola çıkarak yargının bağımsız olmadığını, tarafsız olmadığını söylemek, 24 bin hakim ve savcımıza büyük haksızlık. Hele hele geçmişte darbeciler yanında saf tutan, darbecilere anayasa hazırlayan hukukçular varken, darbecilerin karşısında birifing alan yargıçlarımız, hakimlerimizi hatırladığımızda, 'Geçmişte yargı bağımsız ve tarafsızdı, şimdi değil' gibi yorumları da gülerek izlemekten başka bir şey yok."
"DAHA KÖKLÜ REFORMLARA ADIM ATMAMIZ LAZIM"
Tarafsız ve bağımsız "milletin yargısının" 15 Temmuz'da "çok büyük bir sınav" verdiğini belirten Tunç, fiili olarak silah çeken, milletin üzerine tank süren, helikopter kullanan, bomba atan 4 bin 800 civarında kişinin ağırlaştırılmış müebbet ve kısmı müebbet hapis cezası, FETÖ'ye irtibat ve iltisakı nedeniyle de 125 bin civarında kişinin ceza aldığını söyledi.
Bir daha bu tür girişimlerin yaşanmaması için Türkiye'de çok sayıda reformun hayata geçirildiğine işaret eden Tunç, şunları kaydetti:
"Cumhuriyet'imizin ikinci yüzyılına başladığımız şu dönemde bir daha hiç darbe olmasın, bu ülkede milli iradenin önü hiç kesilmesin diye daha köklü reformlara adım atmamız lazım. Bunun için de 184 değişiklik geçiren, artık yamalı bohçaya dönüşen bir anayasa yerine, milletin temsilcileri tarafından Meclis'te hazırlanan, tüm toplum kesimlerinin görüşlerinin alındığı, temel hak özgürlükleri öne alan, devletin görevlerini net bir şekilde ortaya koyan, demokratik, sivil, katılımcı bir anayasayla inşallah Türkiye Yüzyılını inşa etmemiz lazım. İnşallah Türkiye bu şansı yakalar, Meclis'te bir uzlaşma sağlanır ve o uzlaşma gerçekleştikten sonra da milletimize olan yeni anayasa borcumuzu da ödemiş oluruz."
"15 TEMMUZ SADECE BİR DARBE GİRİŞİMİ DEĞİL, İŞGAL GİRİŞİMİDİR"
SETA Genel Koordinatörü Nebi Miş de 15 Temmuz'un en temelde "ihanet" ile "kıyam ve diriliş" olmak üzere iki yönü bulunduğunu söyledi.
"15 Temmuz sadece bir darbe girişimi değildir. Aynı zamanda hükümeti yıkmak, devleti ele geçirmek için yapılan bir işgal girişimidir" diyen Miş, 15 Temmuz'un aynı zamanda "terör yöntemi kullanılarak" diğer darbelerden ayrıldığı değerlendirmesinde bulundu.
Yabancı devletler tarafından açıkça desteklenmesi ve söz konusu ülkelerin darbenin yöneticilerine "ev sahipliği" yaparak korumasının 15 Temmuz'u "örtülü bir işgal girişimi" olarak nitelendirmenin en önemli dayanağı olduğunu belirten Miş, darbenin önlenmesindeki en önemli unsurlardan birinin de siyasi liderliğin etkisi olduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan döneminde, darbelerin toplum, devlet ve demokrasi için ne kadar zararlı olduğunun toplumsal bellekte yer edindiğini belirten Miş, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Darbelerin önlenmesi, geçmiş dönemlerde darbelere destek veren vesayetçi yapıların dönüşüme zorlanması, siyaset kurumunun ve bürokrasisinin bir kısmının ve bazı örgütlü yapıların, medyanın değişmesi, dönüşmesi ve çoğullaşması ve darbeden medet umma döneminin geriletilmesiyle doğrudan ilgilidir. Bu dönemde sivil siyasetin güçlenmesi, siyasi yapıların dönüşmesi, krizlere karşı mücadele edebilecek bir siyasal ve devlet kapasitesinin oluşturulması ve aynı zamanda da darbelere, darbecilere direnebilecek toplumsal bir öz güvenin oluşturulması, darbenin önlenmesinde önemli unsurlardan biridir."