23.09.2021 - 09:44 | Son Güncellenme:
Casusluk faaliyetlerini hatırlatan bir gizlilikle yapılan anlaşma ABD ve Avrupa arasında tarihi bir kırılmaya yol açtı, dünyanın gözünü çevirdiği telefon görüşmesine ise tek kare fotoğraf damgasını vurdu. ABD Başkanı Joe Biden, Fransa ve Çin'in tepkisini çeken AUKUS Paktı'nın ardından Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile ilk telefon görüşmesini yaptı.
ABD ve İngiltere'nin Avustralya'ya nükleer denizaltı teknolojisi transferini içeren güvenlik anlaşması, Avustralya'nın Fransa'dan on milyarlarca dolar karşılığında nükleer olmayan denizaltı almak için yaptığı anlaşmayı iptal etmesine yol açmıştı.
Beyaz Saray'dan yapılan açıklamaya göre Biden, anlaşma öncesi Fransa'yla daha fazla bilgi paylaşımı yapmalarının mümkün olduğunu kabul etti. Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki, yarım saat süren telefon görüşmesindeki havayı 'arkadaşça' diye niteledi.
Ortak bir açıklama yayınlayan liderler, önümüzdeki ayın sonunda görüşeceklerini duyurdu. Açıklamada iki ülkenin de karşılıklı güven tesisi için adımlar atacağı yer aldı. Macron, Paris'e çağrılan Fransa'nın Washington Büyükelçisi'nin önümüzdeki hafta ABD'ye döneceğini söyledi.
Görüşmenin ardından ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan bir yetkili, gazetecilere yaptığı açıklamada, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantıları için New York'ta bulunan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian'ın Perşembe günü ikili görüşme yapacağını söyledi.
Çarşamba günü gazetecilerin sorularını yanıtlayan Avustralya Başbakanı Scott Morrison da, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'la bir telefon görüşmesi ayarlamaya çalıştığını ancak şu ana kadar olumlu bir yanıt alamadığını söyledi. Morrison, "Fransa'yla bağlarımızı yeniden inşa etmek için sabırsızlanıyorum" dedi.
BBC'nin Washington muhabiri Noia Iqbal, Biden-Macron görüşmesinin analizine "Bu aslında ABD'nin her zaman yaptığı 'özür dilemeden özür dilemesi'ydi. Süreç için ve Fransa'ya danışmadıkları için özür diliyor ancak AUKUS için özür dilemiyordu" cümleleriyle başlıyor:
"Başkan Biden'ın Macron'la telefonda konuşurken gülümsediğini gösteren fotoğrafı paylaşıldı. Bu da 'Her şey yolunda' mesajıydı. İki ülke her zaman olduğu gibi ayrı ayrı açıklama yapmak yerine ortak bir açıklama yaptı. Bu da, '30 dakikalık dostane görüşmeden sonra' verdikleri "ortaklık" mesajı oldu.
Biden'ın telefon konuşması için talepte bulunduğu açıklamada özellikle belirtiliyordu, bunu muhtemelen Fransa açıklamaya eklemek istedi. Açıklamadaki 'Liderler, açık istişarelerin iki tarafın da yararına olacağını kabul etti' ifadelerini de Fransa eklemek istemiş gibi duruyor.
Ancak Amerika'nın da her zaman dile getirdiği 'Avrupa kendi savunmasına daha fazla yatırım yapmalı' ifadeleri açıklamaya eklenmişti. Ardından ABD'nin, Fransa'nın büyük yatırım yaptığı Afrika'nın Sahel bölgesindeki terörle mücadele çabalarına nasıl destek verdiği belirtiliyor.
Özetle, açıklama iki tarafın da detayları üzerinde çok çalıştığı ve her savını dikkatle eklediği bir metindi. Telefonla konuşurken gülümsemek bir yana, iki liderin gelecek ayın sonunda Avrupa'a gerçekleştirecekleri görüşmede ne olacağı merak ediliyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un gelecek yıl seçim maratonuna gireceğini hatırlatmakta fayda var. ABD Başkanı'na kafa tutması içeride oylarını artıracak bir hareket olabilir; ancak uzun vadede ulusal çıkarlar için uygun bir at diplomasi yürütmek zorunda olduğunun da farkında. Bugünkü konuşmada bu politikanın izleri görülüyordu."
Fransız Savunma Bakanı Florence Parly, bu hafta Londra'da bir araya gelmeyi planladığı İngiliz mevkidaşı Ben Wallace'la olan görüşmesini iptal etti. İki gün sürmesi planlanan görüşmelere ev sahipliği yapacak olan İngiltere'nin eski Paris büyükelçisi Lord Ricketts, görüşmenin 'ileri bir tarihe ertelendiğini' açıkladı.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu için New York'a giderken uçakta gazetecilere konuşan İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Fransa ile yaşanan gerilimle ilgili daha düşük bir ton kullanarak "İngiltere ve Fransa birbirleri için çok önemli ve son derece dostane ilişkileri var. İngiltere'nin Fransa sevgisi sökülüp atılacak türden bir sevgi değil" dedi. AUKUS'un 'dışlayıcı olmak gibi bir hedefi olmadığını' belirten Johnson, "Bu kimsenin endişe etmesini gerektirecek bir anlaşma değil, özellikle Fransız dostlarımızın" dedi.
Avrupa Birliği (AB) Dışişleri Bakanları, İngiltere-ABD-Avustralya arasındaki AUKUS Paktı'na tepki gösteren Fransa'ya destek verdi. Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısı için New York'a giden dışişleri bakanları, Pazartesi günü yaptıkları toplantıda Fransa'yla Avustralya arasındaki 40 milyar dolarlık denizaltı anlaşmasının AUKUS Paktı sebebiyle feshedilmesi masaya yatırıldı.
Basına kapalı toplantının ardından konuşan AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, "Çin'in en büyük yükselen güç olduğu Hint-Pasifik bölgesinde istikrar ve barışa ulaşmak için daha fazla işbirliği, daha fazla koordinasyon ve daha az bölünmeye ihtiyaç olduğunu" söyledi.
Avustralya, Fransa'dan satın almak üzere anlaştığı denizaltıları kapsayan anlaşmayı feshederek 'nükleer başlıklı en az sekiz denizaltı almak istediğini' ve bunu da AUKUS Paktı'nı imzaladığı İngiltere ve ABD'den sağlayacağını duyurmuştu. Borrell, AB'nin, bu anlaşmaya ve kendi anlaşmalarının iptaline tepki gösteren Fransa'nın yanında olduğunu söyledi, "Bu duyuru bizim için de elbette sürpriz oldu" dedi.
Fransa'nın başkenti Paris'te denizaltı krizinin görüşüldüğü Senato oturumu gergin geçti. Savunma Bakanı Florence Parly, Avustralya'nın Fransa'nın güvenini kırdığını belirterek bu durumu tahmin edemeyeceklerini savundu: "Tarihi tersten yazamayız aksi halde kendimizi hakim ya da savcı yerine koymuş oluruz. Ama anlıyorum ki Senato o niyette." Parly konuşurken yuhalandı ve senatörler sıralara vurarak tepki gösterdi. Savunma Bakanı Parly ancak Senato başkanının müdahalesiyle konuşmasını sürdürebildi.
İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss ise, ABD ve Avustralya ile imzalanan ve AUKUS Paktı olarak adlandırılan güvenlik anlaşmasının yüzlerce yeni iş imkanı yaratabileceğini söyledi. Güvenlik anlaşması ABD ve İngiltere'nin Avustralya'ya nükleer enerji ile çalışan denizaltı yapmak için teknoloji transferi yapmasını da içeriyor.
Dışişleri Bakanlığı görevine bu hafta başlayan Truss, İngiltere'nin çıkarlarını koruma konusunda 'inatçı' olmaya devam edeceğini belirtti. Sunday Telegraph gazetesine konuyla ilgili bir makale yazan Truss, bu anlaşma ile İngiltere'nin Hint-Pasifik bölgesi istikrarına verdiği önemi gösterdiğini söyledi:
"Özgürlüklerin korunması gerekir bu yüzden dünyanın dört bir yanında güçlü güvenlik bağları kuruyoruz. Bu sadece kavramsal bir dış politika değil aynı zamanda benzer görüşlere sahip ülkelerle ortaklıklar yapıp, ortak değerler ve ortak çıkarlar üzerine koalisyonlar kurarak, İngiltere ve ötesindeki insanlara hizmet etmektir."
Avustralya ile yapmış olduğu denizaltı anlaşması iptal edilen Fransa ise eleştirilerine devam ediyor. Fransa, geçen hafta ABD ve Avustralya'daki büyükelçilerini geri çağırdı. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, tarihlerinde ilk defa ABD'deki büyükelçilerini çağırdıklarını hatırlattı ve "Bu iki ülke arasındaki krizin boyutunu gösteriyor" dedi.
İngiltere'deki büyükelçilerini çağırmaya gerek duymadıklarını, çünkü İngiltere'nin 'her zaman fırsatçı olduğunu' belirten Le Drian "Bütün bu hikayede İngiltere'ye düşen rol yancılık gibi olmuş" diye konuştu. Bakan Le Drian, ABD ve Avustralya'yı yalancılıkla suçladı.
Avustralya ise suçlamayı reddetti. Avustralya Başbakanı Scott Morrison, ülkesinin çıkarlarını savunduğunu söyledi. Morrison, Fransa ile 2016'da imzalanan ve 37 milyar dolar karşılığında 12 geleneksel denizaltı inşasını öngören anlaşmanın Avustralya'nın stratejik çıkarlarına uygun olmadığını ve Fransa'nın da bunu bilmesi gerektiğini belirtti.
Morrison "Tabii ki bu Fransız hükümeti için büyük bir hayal kırıklığı, bunu anlıyorum" dedi ve ekledi: "Fakat aynı zamanda Avustralya'nın her bağımsız ulus gibi kendi ulusal çıkarlarına uygun karar almaya hakkı vardır."
AB Konseyi Başkanı Charles Michel ise ABD yönetimini vefasızlıkla suçladı: "Avustralya, İngiltere ve ABD'nin attığı bu adımı anlamakta zorlanıyorum. Neden mi? Çünkü 'Biden yönetimiyle birlikte ABD geri döndü.' Yeni yönetime geldiklerinde verdikleri tarihi mesaj buydu.
Ama şimdi bizim soru işaretlerimiz var. Amerika geri döndü, ne demek? Amerika, Amerika'ya mı yoksa başka bir yere mi geri döndü? Bilmiyoruz. Eğer Washington'ın asıl hedefi Çin ise Avustralya ve İngiltere'yle ayrı bir ekip oluşturması çok garip çünkü bu karar Transatlantik İttifakı'nı zayıflatıyor."
BBC diplomasi muhabiri James Landale, "Acemice bir diplomasi, abartılı duygular ve casusluk faaliyetlerini andıran bir gizlilik: İngiltere, ABD ve Avustralya'nın imzaladığı yeni güvenlik anlaşması ve ardından yaşanan tartışmalar bunların tümünü içeriyor" diyor:
"Fakat aşağılanan Fransız bakanlardan gelen ve gittikçe keskinleşen hakaretler, temel bir hakikati de gösteriyor: Batı, Çin'e dair tutumu konusunda kafa karışıklığı yaşıyor. İngiltere ve Avustralya, güvenlik sorununun çözülmesi konusunda ABD ile ortak hareket etmeyi kabul etti.
Özellikle Avrupa'da yer alan bazı ülkeler ise Çin'e karşı daha güvercin bir tavır sergiliyor, Pekin'le stratejik rekabet ve ekonomik işbirliği konularının birbirinden ayrı değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyor. Fransa Avustralya'nın sözleşmeyi iptal etmesi ve ABD ile İngiltere'nin güven kırıcı davranışı karşısında öfkeli.
Bu yüzden Fransız gazetelerinde büyükelçileri geri çağırmanın da ötesinde daha sert intikam planları tartışılıyor. Bunlar NATO'ya dair adımlar da olabilir. Bazıları da bu olayın Avrupa'yı daha fazla stratejik otonomi için harekete geçmeye itebileceğini söylüyor.
Hakikat ise daha net: Batı, Hint-Pasifik bölgesindeki çıkarlarını korumak istiyorsa, Fransa ve diğer Avrupa ülkeleri, ABD ve İngilizce konuşan müttefikleriyle ortak bir görüşe sahip olmalı."
Bazı uzmanlar da anlaşmanın Çin'i provoke edeceği ve bölgedeki savaş riskini artırdığı görüşünde. Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zhao Lijian, anlaşmayla ABD ve İngiltere'nin Avustralya'ya nükleer teknoloji desteği vermesinin "büyük bir sorumsuzluk" olduğunu söylemişti. Avustralya bu anlaşma ile nükleer denizaltıya sahip yedinci ülke olacak.