28.05.2025 - 13:35 | Son Güncellenme:
Türkiye'nin ev sahipliğinde, Levent'teki Çok Uluslu Müşterek Harp Merkezi Komutanlığı'nda düzenlenen, "18. Balkan Ülkeleri Genelkurmay Başkanları Konferansı"nda konuşan Yılmaz, Balkan ülkelerinin Genelkurmay Başkanları ve NATO temsilcilerini Türkiye'de ağırlamaktan onur ve mutluluk duyduklarını söyledi.
Yılmaz, konferans boyunca ortaya konacak değerlendirme, öneri ve katkıların, Balkan ülkelerinde kalıcı barış, istikrar ve refaha hizmet edecek yapıcı sonuçlar doğurmasını temenni ederek, konferansa gözlemci olarak iştirak eden Slovenya ve Hırvatistan'ın, gelecek dönemde üye olarak katılım sağlamasını dilediğini belirtti.
Konferansın dünyanın çok yönlü krizlerle sarsıldığı, güvenliğe dair sınamaların giderek daha karmaşık hale geldiği bir dönemde icra edildiğini aktaran Yılmaz, sadece savaşlar değil, enerji ve gıda arzında yaşanan kırılmalar, iklim değişikliğinin yol açtığı doğal afetler ve çevresel tehditler, milyonları yerinden eden düzensiz göç hareketleri ve sınır aşan güvenlik riskleriyle karşı karşıya olunduğunu ifade etti.
Yılmaz, Gazze'de devam eden insani felaketin, sivillerin en temel haklardan dahi mahrum bırakıldığı bir ortamda uluslararası düzenin vicdani ve hukuki sınavdan geçtiğini ortaya koyduğunu vurgulayarak, "Ukrayna'daki savaş ise sadece Avrupa kıtası için değil, küresel ölçekte güvenlik, ekonomi ve diplomasi alanlarında ciddi sarsıntılara neden olmuş, enerji ve gıda arz zincirlerinde kırılmalar yaratmıştır. Bu çok boyutlu sınamalar, askeri güvenliğin yanı sıra bütüncül bir güvenlik anlayışının geliştirilmesini de kaçınılmaz hale getirmiştir. Aynı zamanda, bölgesel diyalogun, çok taraflı işbirliğinin ve kurumsal dayanışmanın ne denli hayati bir öneme sahip olduğunu bir kez daha teyit etmiştir." ifadelerini kullandı.
"İnsansız sistemler, askeri operasyonlarda kritik rol oynamaktadır"
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, bu çabaların kalıcı sonuçlar doğurabilmesinin yalnızca iyi niyet beyanlarına değil, güvenlik kapasitesinin dengeli paylaşımına, teknolojik eşitsizliklerin giderilmesine ve savunma alanında daha adil bir işbirliği zemininin oluşturulmasına bağlı olduğunu belirtti.
Savunma sanayisinde yaşanan gelişmelerin sadece belirli ülkelere yoğunlaştığı, teknolojik uçurumların derinleştiği bir ortamda, karşılıklı güvenin ve istikrarın sürdürebilmesinin mümkün olmadığını aktaran Yılmaz, "Küresel barış ve istikrarın tesisi, savunma teknolojilerinde şeffaflık, adil erişim ve kapsayıcı üretim yaklaşımlarının benimsenmesiyle doğrudan ilişkilidir. 'Geleceğin Harekat Ortamında İnsansız Sistemlerin Kullanım Vizyonu' temasıyla gerçekleştirilen bu konferansın, yalnızca teknolojik kabiliyetlerin değil, aynı zamanda stratejik sorumlulukların da paylaşılmasına zemin hazırlayacağına inanıyoruz." diye konuştu.
Yılmaz, dünyanın askeri teknolojilerde yaşanan hızlı dönüşümle birlikte yeni bir dönemin eşiğinde olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Muharebe sahalarının dinamikleri köklü bir şekilde değişmekte, yalnızca insan gücüne veya konvansiyonel kabiliyetlere dayalı anlayış yerini, yüksek teknolojili platformlara ve yapay zekaya dayanan hibrit yapılara bırakmaktadır. İnsansız sistemler ise bu yeni dönemin merkezinde yer almakta, hava, kara, deniz ve su altı gibi farklı alanlarda geliştirilen otonom araçlar, komuta kontrol yapılarının da evrilmesini zorunlu kılmaktadır. Hız, hassasiyet ve esneklik gibi nitelikleriyle öne çıkan insansız sistemler, riski minimize etme, insan kaybını azaltma ve kaynakları daha etkin kullanma gibi yönleriyle askeri operasyonlarda kritik rol oynamaktadır. Küresel ölçekte yürütülen projeler, ülkelerin insansız sistem yatırımlarını artırdığını, doktrinlerini, teşkilat yapısını ve operasyonel yaklaşımlarını bu doğrultuda yeniden şekillendirdiklerini açıkça ortaya koymaktadır. Türkiye, son yıllarda insansız savunma sistemleri alanında çarpıcı bir ilerleme kaydetmiş, kara, hava, deniz ve su altı platformlarında yüksek teknolojiye dayalı çözümler geliştirmiştir."
"Türkiye dünya İHA pazarının yüzde 65'ine sahip"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde savunma sanayisinde devrim niteliğinde dönüşüm yaşandığını, yerli milli adımlara imza atıldığını aktaran Yılmaz, "Türkiye olarak Balkanlar'dan Kafkaslar'a, Ukrayna-Rusya Savaşı'ndan Etiyopya-Somali ilişkilerine, Suriye'den Gazze'ye her bölgede diplomasiyi önceleyen, barış ve istikrara katkı sunan, güven veren bir siyaset yürütüyoruz. Tüm taraflarla diyalog kanallarını açık tutarak çözüm için gayret ediyoruz. Diğer yandan caydırıcı bir güç olarak kapasitemizi geliştiriyoruz. Savunma alanında geliştirdiğimiz kapasite sayesinde, müdahil olduğumuz süreçleri, kimsenin icazetini alma ihtiyacı duymadan, kendi irademizle yönetme kabiliyetine sahibiz. Yerli tedarik oranımızı yüzde 20'lerden yüzde 80'lere çıkarmamız bir tesadüf değil güçlü bir siyasi iradenin sonucudur." şeklinde konuştu.
Yılmaz, İHA-SİHA, elektronik harp ve savaş gemisi üretimiyle Türkiye'nin, dünyada öncü ülkeler arasında yer aldığını dile getirerek, şöyle konuştu:
"Bugün Türkiye dünya İHA pazarının yüzde 65'ine sahiptir ve küresel pazarda bu alanda çok önemli bir oyuncu konumundadır. İnsansız kara ve deniz araçları alanlarında da önemli mesafeler kat ederek, bu alandaki yetkinliğimizi hızla güçlendiriyoruz. Türk savunma sanayisinin geliştirdiği NATO standartlarına uygun bu insansız sistemler ve diğer pek çok ürünler, operasyonlarda başarıyla kullanılmış ve harekat ortamlarında kendini birçok yönden kanıtlamıştır. Türk savunma sanayisinde bugün 3 bin 500'ü aşkın firma, 1200'ün üzerinde proje ve 100 milyar doları aşan proje hacmiyle faaliyet göstermektedir. 18 milyar dolara ulaşan ciro ve 100 bine yaklaşan istihdamla sektör, Türkiye'nin teknolojik gücünü ve stratejik vizyonunu yansıtmaktadır."
"Bilgimizi, tecrübemizi ve teknolojimizi dostlarımızla paylaşmaya her zaman hazırız"
Yılmaz, Türkiye'nin kendi savunma teçhizatı ihtiyaçlarını milli imkanlarla karşılamanın yanı sıra dost ve müttefik ülkelerin de ihtiyaçlarına cevap verebilir konumda olduğunu belirterek, şunları dile getirdi:
"185 ülkeye ihraç edilmekte olan Türk savunma ürünleri ürün çeşitliliği 230'u aşmıştır. 2025 yılı Ocak-Nisan döneminde ihracatımız, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 67 artışla 2,2 milyar dolara ulaşmıştır. Hedefimiz yıllık bazda en kısa zamanda 10 milyar dolar ihracatı aşarak, çift haneli ihracatı olan ülkeler ligine girmektir. Bu rakamlar bize savunma ve havacılığın sadece güvenlikle ilgili olmadığını, katma değeri yüksek bir ekonomi ve yüksek sosyal refah için de son derece kıymetli olduğunu göstermektedir. Bir taraftan da savunma sanayisinde elde ettiğimiz bu yetkinlikleri sivil endüstrilere transfer edip, bu gelişmelerin ekonomik refaha, sosyal refaha dönüşümü anlamında da çabalarımızı sürdüreceğiz. Sahip olduğumuz bilgi, tecrübe ve teknolojimizi dostlarımızla paylaşmaya her zaman hazırız. Bu doğrultuda Türk Silahlı Kuvvetlerimiz ve savunma sanayimiz, Balkan ülkeleriyle işbirliğine her daim gönülden açıktır."
Yılmaz, dünyanın her yeriyle işbirliğine açık olduklarını ancak Balkan ülkelerinin kendileri için çok önemli olduğunu vurgulayarak, "Her bakımdan ayrılmaz bir parçası olduğumuz Balkanlar'da yapıcı, öncü ve tüm aktörlerle etkileşimi, diyalogu önceleyen rolümüzü muhafaza ediyoruz, etmeye devam edeceğiz. Ayrıca Türkiye NATO içindeki stratejik konumunu muhafaza etmeye devam edecektir." dedi.
Özellikle 1990'lı yıllar boyunca Balkanlar başta olmak üzere bölgede herkesi derinden etkileyen acı olaylara tanıklık edildiğini anımsatan Yılmaz, uluslararası toplumun krizleri çözmek yerine dondurmayı tercih ettiğinde, bu yaklaşımın ne denli sürdürülemez olduğunu çok ağır bedellerle öğrenildiğini kaydetti.
"İstikrarlı bir Suriye hem Orta Doğu hem Avrupa hem Kuzey Afrika için son derece kıymetlidir"
Yılmaz, Balkan coğrafyasının, küresel düzeyde barış ve güvenliği tesis etmekle sorumlu uluslararası kurumların etkisizliğini en ağır biçimde hisseden bölgelerin başında geldiğini anlatarak, "Uluslararası kuruluşlar, 1990'lı yıllarda yaşanan acı tecrübelerden yeterince ders çıkarmamış gözükmektedir. Oysa bu kurumların temel işlevi, küresel güvenlik ve istikrarın teminatı olmaktır. Ancak iç çekişmelerin ve dar siyasi hesapların etkisiyle bu yapıların yıprandığına üzülerek şahit oluyoruz. Komşumuz Suriye başta olmak üzere birçok ülkede yakın tarihte yaşanan çatışmalar, bu durumun somut örneklerini oluşturmaktadır." diye konuştu.
Suriye'nin devrimle birlikte yeni bir döneme girdiğini aktaran Yılmaz, şöyle devam etti: "Bu dönemde Suriye'nin istikrarına, güvenliğine büyük önem veriyoruz. Türkiye olarak elimizden gelen tüm katkıyı ortaya koyuyoruz. Son dönemlerde Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği'nin yaptırımlarını kaldırmasıyla Suriye'de hızlı bir yeniden yapılanma bekliyoruz. Kapsayıcı bir siyasi anlayışla oluşacak yeni siyasi yapı içinde Suriye, sadece kendisi için değil tüm bölge için istikrarı artırıcı bir noktaya yükselecektir. Bu konuda da uluslararası işbirliğinin bir zorunluluk olduğunu ifade etmek isterim. İstikrarlı bir Suriye hem Orta Doğu hem Avrupa hem Kuzey Afrika, tüm geniş coğrafya için de son derece kıymetlidir. Biz de bütün çabamızı bu yönde sarf etmeye devam ediyoruz."
Gazze'de devam eden soykırım ile Ukrayna'da süren yıpratıcı savaşın, uluslararası sistemin krizlere müdahalede ne denli yetersiz kaldığını açıkça ortaya koyduğuna dikkati çeken Yılmaz, bu örneklerin barışın tesisi için daha etkin, daha kapsayıcı bir uluslararası işbirliğine ihtiyaç olduğunu gösterdiğini belirtti.
Yılmaz, uluslararası kuruluşların, asli görevlerine dönerek daha adil, daha dengeli ve daha kararlı bir duruş sergilemelerinin bir tercih değil, bir zorunluluk haline geldiğini aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sizler, bulunduğunuz görevler itibarıyla bölgesel barış ve işbirliğinin ne kadar hayati olduğunu en iyi bilen aktörlersiniz. Bu kritik dönemde hepimize düşen ortak sorumluluk, geçmişin acılarını unutmadan ama geçmişe de takılıp kalmadan, geleceği ortak akılla adalet ve güven temelinde inşa etmektir. Balkanlar'da kalıcı barışın ve stratejik istikrarın sağlanması, ancak birlikte düşünerek, birlikte hareket ederek ve birlikte çözümler üreterek mümkündür. Karadeniz'in yeniden bir istikrar ve işbirliği havzası haline gelmesi, kıyıdaş ülkeler arasında güvene dayalı diyalog ve ortak sorumlulukla mümkündür. Bu doğrultuda, mevcut işbirliğimizi bölgesel sahiplenmeyi esas alan kapsayıcı bir anlayışla daha da derinleştirmeyi hedefliyoruz."
Balkan ülkelerinin NATO, Avrupa Birliği ve AGİT başta olmak üzere Avrupa-Atlantik kurumlarıyla entegrasyon süreçlerini, bölgesel istikrar ve ortak güvenlik anlayışı çerçevesinde desteklemeye devam ettiklerini anlatan Yılmaz, "Türkiye olarak, bu yöndeki kapasite geliştirme çabalarınıza NATO bünyesindeki mekanizmalar aracılığıyla katkı sunmayı sürdüreceğimizi özellikle ifade etmek isterim. Barış hepimizin barışı, güvenlik hepimizin güvenliğidir. Hep birlikte başarırsak o zaman yeni nesillere de daha huzurlu daha güvenli bir miras bırakabiliriz." şeklinde konuştu.
Yılmaz, konferansın Balkan ülkeleri arasında diyalog, karşılıklı anlayış ve yapıcı işbirliği zemininde geleceğe dair ortak bir istikrar perspektifinin geliştiğinin somut bir göstergesi olduğunu dile getirerek, imzalanacak ortak bildirinin bölgedeki işbirliğini ve dayanışmayı geliştirmesi temennisinde bulundu.
Konferansa katılan genelkurmay başkanlarıyla tek tek tokalaşan Yılmaz, Birlik Ziyaret Defteri'ni imzaladı. Konferansın ardından topluca fotoğraf çekildi.