29.11.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
SERVET YILDIRIM
Mısır’ın Sharm el - Sheikh şehrinde kasım ayında yapılan Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi ya da çok bilinen adıyla COP27’den beklenti çok fazlaydı. Afrika’nın COP’uydu. İlk defa küresel ısınmadan en fazla zarar gören Afrika’daki bir ülkede yapılıyordu. Hesapta farklı olacaktı; önemli adımlar atılacaktı.
Sonda söyleneceği başta söyleyelim. Tek tük de olsa önemli adımlar atıldı atılmasına ama ortaya çıkan sonuçlar çok büyük ölçüde beklentileri karşılamadı; aksine iklim konusunda kaygılı olanların endişelerini daha da artırdı. Çünkü ana mesele olan küresel ısınmaya yönelik bir ilerleme olmadı.
An itibariyle sanayi devrimi öncesi döneme göre küresel ısınma 1.1 dereceye ulaştı. Geçen yıl Glasgow’da yapılan COP26’da verilen taahhütlerin ardından gidişat, bu yüzyılın sonunda küresel ısınmanın boyutunun 2.4 ila 2.8 derece arasında bir yerlerde olacağını gösteriyordu. Yani durum alarm verici; güvenli eşik olan 1.5 derecenin çok üzerindeyiz.
Peki Mısır’daki COP27’den sonra bu durumda bir değişiklik oldu mu? Olmadı. Yani ana mesele konusunda Mısır bir fark yaratmadı; çare üretemedi. Oysa yaklaşan tehlike karşısında bir zirvenin en önemli başarı ölçütü buydu. Çünkü eğer küresel ısınmanın boyutu sanayi devrimi öncesindeki, yani 1800’lerin başındaki ortalama sıcaklık derecesine göre 1.5 °C derecelik bir artışta frenlenemezse iklim krizi artık geri dönüşü olmayan bir sürece girecek. Bu nedenle sera gazı emisyonlarının acilen azaltılması gerekiyor.
Umutlar Dubai’ye kaldı
Mısır’daki zirve biraz da arada kaynadı, gitti desek yanlış olmaz. Zamanlaması şanssızdı. Dünyanın dikkatini iklimden alıp başka yere çekecek gelişmeler yaşandı. G20 zirvesi ile aynı zamana denk getirilmesi yanlışın ötesinde ihmalkarlıktı. Küresel liderlik vasfından hızla uzaklaşan G20 bu yıl COP’u gölgeledi. ABD ara seçimleri, Rusya krizi de zirveyi arka plana atan gelişmelerdi. Bir de bunların üzerine Katar’daki 220 milyar dolarlık Dünya Kupası eklendi. Oysa geçen sene tüm dünyanın dikkati Glasgow’daki COP26’daydı. Ev sahibi Mısır’ın zayıf liderlik örneği göstermesi de deyim yerindeyse ‘tüy dikti.’
Bu noktada umutlar bir sonraki COP’a yani Dubai’de yapılacak zirveye kaldı. Ama zirveye ev sahipliği yapacak Birleşik Arap Emirlikleri’nin bir petrol ülkesi olması zirvenin başarısına dair beklentileri de zayıflatıyor. Çünkü sera gazı emisyonlarının sınırlanması ve azaltılması için atılacak temel adım fosil yakıt, yani petrol, gaz ve kömür kullanımının azaltılarak sonlandırılması.
‘Kömür’de ilerleme yok
Geçen yıl Glasgow’da kömür konusunda bir adım atılmıştı. Ancak normalde kömür kullanımının ‘aşamalı olarak sonlandırılması’ yerine ifadenin yumuşatılarak ‘kademeli azaltılması’ ile yetinilmesi geri adımdı. Bu konuda Mısır’da da bir ilerleme sağlanmadı. Hindistan’ın sadece kömür değil gaz ve petrolün de kapsama alınması önerisi kabul görmedi.
Kısacası, kömür kullanımı konusunda da COP27 başarılı değildi. Glasgow’un ötesine geçilemedi. Bu arada metinde ‘düşük emisyon ve yenilenebilir enerji’ denilerek petrol ve kömürden daha temiz olan doğal gaz ayrı tutulmaya çalışılıyor. Rusya - Ukrayna savaşı ve enerji şokunun gölgesinde geçen bir zirvede ve tüm çağrılara rağmen ülkelerin fosil yakıt kullanımını arttırdıkları bir yılda doğal gazın aklanmaya çalışılması çok sürpriz olmamalıydı.
Sonuçta petrol üreten ülkelerin engellemelerinin de etkisiyle fosil yakıt kullanımının sınırlanması konusunda bir ilerleme sağlanmaması hayal kırıcıydı. Oysa zirve metninde 1.5 derece ile küresel ısınmayı sınırlamak için 2030’a kadar sera gazı emisyonlarında hızlı ve güçlü azaltmalar yapılması gerektiği vurgulandı.
30 yıllık tartışma
Beklendiği gibi zirveye küresel ısınmadan en fazla zarar gören ancak en az sorumluluğu olan ülkelerin zararlarının ve kayıplarının karşılanması için bir fon kurulması çabaları damga vurdu. Oysa ABD, AB ve İngiltere gibi devler fon işine sıcak bakmıyorlardı. Çünkü böyle bir fonun kurulmasını ve buraya katkı yapmayı kabul ettikleri takdirde küresel ısınmadaki sorumluluklarını da kabul etmiş olacaklardı. Bu da ilerde karşılaşabilecekleri bazı tazminat taleplerine kapıyı açmak olarak görülüyordu.
Çin ve Hindistan gibi son yılların sera gazı emisyon şampiyonları da fon işine mesafeli durmaya çalışıyorlar; suçu sanayi devrimi sonrası iklim tahribatına yol açan asıl aktörlere bırakmak istiyorlardı.
Böylesi bir ortamda son dakikada, hatta uzatmalarda bir anlaşma sağlandı ve bir fon kurulması kararı alındı. Bu yoksul ülkelerin 30 yıldır mücadelesini verdikleri bir meseleydi. Fon anlaşması aslında bir ilerlemeydi ama sadece karar alındı. Detaylar henüz belli değil. Kim ne kadar para koyacak? Zarar gören ülkelere bu paralar nasıl aktarılacak? Bunlar gibi önemli detaylar gelecek yıl tartışılacak; (belki) karara bağlanacak. Bunlar en az karar alınması kadar önemli detaylar ve yoğun bir çalışma gerektiriyorlar.
Brezilya desteği
Glasgow’da yaklaşık 140 ülke ormansızlaştırmanın durdurulması ve tersine döndürülmesi için taahhütte bulunarak önemli bir adım atmışlardı. Bu konuda daha ileri bir adım ise Mısır’da Brezilya’nın yeni seçilen devlet başkanı Lula’dan geldi. Yakında görevi devralacak olan Lula COP27’de Amazonlar konusunda güçlü açıklamalar ve taahhütlerde bulundu.
Glasgow’da kurulan ‘Net Sıfır İçin Finansal İttifak’ ise ekonomilerin karbonsuzlaştırılması çabalarını arttırmayı taahhüt etti. Toplam 550 üyeye ulaşan ittifak karbon emisyonları için sağlanan finansmanın azaltılacağını taahhüt etti. Bu taahhüt çok önemli çünkü kirleten enerji ile ilgili sektörlere kaynak akıp finansman sağlandığı sürece fosil yakıtlar atmosferi kirletmeye devam edeceklerdir. Kaynakların kirli enerjiden temiz enerjiye yönelmesi işin kritik noktasıdır.
Taahhütler yetersiz
İklim değişikliğinin 1.5 derece ile sınırlandırılması yolunda ülkelerin taahhütlerinde ise kayda değer bir değişiklik olmadı. Yeni taahhütlerin alınması gelecek yıla bırakıldı. Ancak bununla birlikte, 1.5 derece eşik değerinin sonuç bildirgesinde korunmuş olması olumludur. Her ne kadar verilen taahhütler 1.5 derece ile sınırlı tutulmasını desteklemiyorsa da bu eşik değerin telaffuz edilmeye devam edilmesi önemlidir.
Kısacası işimiz zor. Dubai öncesi önümüzdeki bir yıl boyunca sıkı bir çalışma gerekiyor. Bu süre boyunca ülkelerden taahhütlerini sıkılaştırmaları istenmeli ve bunu yapmaya zorlanmalılar.