Derleyen: Oğuzcan Atış / Milliyet.com.tr – İsrail’in 13 Haziran'dan bu yana İran’ı hedef alan saldırıları, Tahran’ın hava savunmasındaki 'zaafiyet' düzeyine varan hazırlıksızlığını gözler önüne serdi. Bu durum, uluslararası kamuoyunda ve askeri çevrelerde uzun süre tartışma konusu oldu. Özellikle dikkat çeken başlıklardan biri ise İran Hava Kuvvetleri’nin pasifliği oldu. Günümüzde İsrail jetlerine karşı neredeyse hiçbir karşılık veremeyen bu kuvvet, bir zamanlar ABD’nin doğrudan desteğiyle Orta Doğu’nun en güçlü hava armadasıydı. Hatta İran, NATO üyesi olmamasına rağmen F-16 savaş uçaklarını kullanmaya en çok yaklaşan ülkelerden biri olmuştu.
İran Hava Kuvvetleri’nin günümüzdeki gücünün de çoğu, 1979 devrimi öncesinde alınan uçaklara dayanıyor. Bu uçaklar arasında en dikkat çekenlerden birisi, bir zamanlar ABD donanmasının vurucu gücü olan ve TOPGUN filminin yıldızı F-14 TOMCAT uçakları. Bu uçak dışında, İran’ın elinde F-4 ve F-5 uçakları da bulunuyor.
F-16’YI İRAN ŞAHI SEÇTİ
İran ve ABD, günümüzde ‘düşman’ devletler olarak görüyor olsa da bu durum 1979 Devrimi'nden önce tam tersiydi. Şah Rıza Pehlevi’nin yönettiği İran, Sovyetler Birliği’ne karşı ABD’nin en önemli müttefiklerindendi. Ayrıca sahip olduğu petrol ve doğal gaz kaynakları, İran’ın ABD’nin gözündeki değerini daha da artırıyor ve önemli bir ülke haline getiriyordu. İkili ilişkiler, İran’dan kalkış yapan ABD casus uçaklarının, Sovyetler Birliği (SSCB) hava sahasına girerek gözetleme yapmasını sağlayacak kadar ilerlemişti. Böyle bir tabloda İran’ın güçlü bir hava kuvvetine sahip olması gerekiyordu ve ABD, bunun için İran’a çok geniş olanaklar tanımıştı.
İran’ın o dönemde elindeki en gelişmiş uçaklardan birisi, ABD’den satın aldığı F-14 uçaklarıydı. Bu uçaklar, Tahran’ın SSCB’den gelen hava tehditlerini uzak mesafelerden engellemesinde çok önemli rol oynuyordu. Ancak aynı yıllarda İran’ın bir diğer bölgesel rakibi de Irak’tı ve Irak’ın elinde bulunan SSCB üretimi MiG-21'leri ve MiG-23 uçaklarıyla F-14'lerin yakın hava muharebelerinde karşı karşıya gelmesi, İranlılara göre pek uygun değildi. Bunun için de İran’a daha az maliyetli uçaklar gerekiyordu. Şah, 1970’li yılların başında İran ordusunu modern sistemlerle donatmak istiyordu ve hava gücünü daha etkin hale getirmek için bir kez daha ABD’nin kapısını çaldı.
YAŞANAN DEVRİM TUZLA BUZ ETTİ
İran, 1970'lerin sonlarından itibaren F-5 Tiger'ın yerini alacak hafif bir avcı uçağı arıyordu ve F-16 bunun için en uygun seçeneklerden biriydi. Şah, Mayıs 1975'te Amerika Birleşik Devletleri'ne yaptığı ziyarette F-16'nın bir gösterisini izlemiş ve o dönemlerde Batı dünyasının yeni ürettiği bu uçağın İran Hava Kuvvetleri için çok iyi bir seçim olacağını düşünmüştü. Şah'ın İmparatorluk İran Hava Kuvvetleri'ni modernize etme planının bir parçası olarak İran, 27 Ekim 1976'da 160 F-16 uçağı alımı için bir niyet mektubu imzaladı. Anlaşmada İran’a 140 tane daha sipariş etme opsiyonu tanınmıştı. Bu anlaşma, o dönemde İran'ın batıdan alacağı en modern askeri teçhizatlardan biri olacaktı. Ayrıca İran, bu anlaşma sayesinde NATO müttefikleri dışında ilk F-16 kullanıcısı ülke haline gelecekti. Ancak o sırada İran, Şah Rıza Pehlevi’nin beklemeyeceği gelişmelere gebeydi. Bu gelişme, İran ve ABD arasındaki ileri seviyedeki ilişkileri tuzla buz edecek olan İran İslam Devrimi’ydi.
İRAN SİPARİŞ ETTİ, 'KÜÇÜK ŞEYTAN' İSRAİL ALDI
İran’da iktidarı değiştirecek olan sokak olayları başladığında, İranlı pilotların ABD’de F-16'ya yönelik pilotaj eğitimleri başlamıştı ve İran’ın ilk uçakları 1980’in ortalarında teslim alması planlanmıştı. Hatta 1978 yılında İran’a çeşitli parçalar ve bakım ekipmanları ulaşmaya başlamış, İran Hava Kuvvetleri’nde görev alan yer personelinin F-16 konusundaki eğitimlerine de başlanmıştı. Ancak İran’da başlayan sokak olaylarının büyümesi, Şah rejimini kısa süre içinde devirdi. Şah’ın ülkeden kaçmasının ardından, Fransa’da bulunduğu sürgünden gelen Ayetullah Humeyni’nin başa geçmesinin ardından İran İslam Cumhuriyeti’nin kurulduğu ilan edildi. Humeyni, ABD’yi ‘Büyük şeytan’ olarak tanımladı ve iki ülke arasındaki ilişkiler, günümüzde de devam eden halini aldı.
ABD’nin böyle bir atmosferde İran’a silah ve ekipman satması mümkün değildi ve kısa süre içinde İran’a yönelik bir ambargo kararı alındı. Alınan bu karar kapsamında İran’a F-16 satışı da durduruldu. 1979 yılı, İran’da yeni dönemin başlangıcı olurken, İran Hava Kuvvetleri’nin geçen 13 Haziran’da İsrail tehditlerine karşı caydırıcı olamayacak kadar zayıf hale gelmesinin başlangıcı oldu. İran, sadece F-16'larından olmakla kalmamış, aynı zamanda elinde bulunan F-14, F-4 ve F-5 gibi ABD üretimi uçakları faal halde tutmak konusunda ciddi zorluklar yaşayacağı bir döneme girmişti. Günümüze kadar gelen süreçte, İran’ın Rusya ve Çin’e yakınlaşmış ve zaman zaman MiG-29 gibi savaş uçakları almış olması da bu durumu değiştirmedi.
İran’ın siparişleri 1979'da Şah'ın devrilmesiyle iptal edilince, İran’a gitmesi gerekirken boşa çıkan uçakların akıbetinin ne olacağı tartışmaları başladı. Yapılan anlaşmanın geçersiz hale gelmesiyle birlikte uçakların birim maliyeti yükselmişti ve F-16 üreticisi General Dynamics, bu uçakları satmak için müşteri arıyordu. İran’ın sipariş edip alamadığı F-16 uçaklarına müşteri bulunması çok uzun sürmedi. F-16'ların yeni müşterisi, İran’ın çok uzağında olmayan bir ülke değildi. İran’ın alamadığı uçakların çoğu İran’ı yöneten Ayetullah Humeyni’nin ‘Küçük Şeytan’ olarak tanımladığı İsrail’e satıldı. İran’a teslim edilen F-16 bakım ekipmanları da uçaklar olmadan bir işe yaramayacağı için, ilerleyen dönemde 1981 yılında ilk F-16 siparişlerini veren Pakistan’a satıldı ve İran’ın F-16 macerası bu şekilde başlamadan sona erdi.