27.06.2025 - 14:13 | Son Güncellenme:
DIŞ HABERLER SERVİSİ
2018’in soğuk bir sabahında Tiffany Hopkins, ABD'nin Brooklyn kentindeki evini terk etti. Yanında yalnızca sadık köpeği Nika ve bir kamyon dolusu eşyası vardı. Yıllardır çalıştığı teknoloji sektöründen bıkmıştı. Bir çıkış yolu arıyordu. O çıkışı, New York’un güneybatısındaki nüfusu sadece 275 olan Lily Dale kasabasında buldu.
Fakat Lily Dale sıradan bir yer değildi. Burası, dünyanın en büyük spiritüalist topluluğuydu. Kasabanın her sakini, ölülerle iletişim kurulabileceğine inanıyordu ve bunun herkesin öğrenebileceği bir yetenek olduğunu savunuyordu.
20 YILDIR KULLANILMAYAN BİR EV
Tiffany buraya, yıllardır kullanılmayan aile mirası bir kulübeye yerleşmek için geldi. Amacı basitti: Masrafları kısarak biraz durmak, düşünmek ve belki de yeni bir işe başlamak. Ama karşılaştığı manzara hayal ettiğinden çok daha zordu. Evin suyu yoktu, tuvaleti çalışmıyordu, banyo yapmak için en yakın kamyona binip 40 dakika yol gitmesi gerekiyordu. Dahası, 20 yıldır biriken çöp ve hayvan kemikleriyle dolu evde yaşamak neredeyse imkânsızdı.
Ama o kaldı. Evi onardı. Sessizliğe alıştı. Ve bir gün, meraktan bir spiritüalizm sınıfına katıldı. Hayatının yönü o anda değişti.
'KİMSE BENDEN DAHA ÇOK ŞAŞIRMADI'
İşletme okumuş, Avrupa’da, Asya’da ve Afrika’da çalışmış, global teknoloji şirketlerinde yöneticilik yapmış bir kadındı Tiffany. Ama bir zaman sonra, ne kadar büyük başarı elde ederse etsin, içindeki boşluk büyüyordu. Kendi deyimiyle, "mantıkla inşa ettiği dünya artık yetmiyordu."
Lily Dale’de geçirdiği ilk aylarda, medyumluk eğitimlerine katıldı. Başta çok saçmaydı her şey. Ama bir gün, kız kardeşinin ısrarıyla bazı arkadaşlarına "okuma" yaptı. O an hissettikleriyle şaşkına döndü.
"Kadının arkasında yüzlerce kadın ruhu hissettim. Bir diğer arkadaşına ise zarif bir kadın tarif ettim. 'Bu, birkaç gün önce ölen arkadaşım' dediğinde tüylerim diken diken oldu. İşte o an, devam etmem gerektiğini anladım.”
TIFFANY, RUHLARLA NASIL KONUŞUYOR?
Tiffany’nin öğrendiği ve kitabında detaylıca anlattığına göre, bir ruhla iletişime geçmek için öncelikle zihni sakinleştirmek ve bulunduğun ortamla bağ kurmak gerekiyor. Bu bir tür meditasyon anı gibi işliyor. Ardından, iletişim kurmak istenilen ruh davet ediliyor, niyet açıkça belirtiliyor. İletişim sırasında ruhun varlığı genellikle fiziksel bir hisle, bir ağırlık veya bir hareketle hissediliyor. Bunu takip eden imgeler veya duyumlar zihinsel olarak algılanıyor ve adım adım bir bütün oluşturuluyor. En önemli aşama ise bu deneyimin dışa aktarılması.
Tiffany, bazen ruhların verdiği mesajları heykel yaparak, bazen bir müzik besteleyerek, bazen de sadece sözle ifade ederek dış dünyaya aktarıyor. Ona göre bu aktarım süreci, deneyimi gerçekten "medyumluk" yapan şey. Son olarak ise, ruhsal bağa teşekkür edilip zihinsel olarak dünyaya dönülüyor. Bu sayede bağlantı açık kalmıyor ve kişi günlük hayatına sağlıklı şekilde devam edebiliyor.
'BENİ BEN YAPAN ŞEY BU'
Bugün Tiffany, hem teknoloji sektöründe danışmanlık yapıyor, hem de spiritüalizm yolculuğuna devam ediyor. Bilimin ve sezginin birbirini dışlamadığına inanıyor. Hayatını "Bir yandan kod yazıyorum, diğer yandan ölen köpeğim Nika’nın ruhunu hissediyorum. Bu çelişki gibi görünse de aslında beni ben yapan şey bu ikilik" diyerek tanımlıyor.