Suriye'de son 1 haftada yaşananlar, İsrail'in Filistin ve Lübnan'a saldırması, İran-İsrail gerilimi, Rusya-Ukrayna savaşı, Gürcistan'daki protestolar... Bölgemizde yaşanan gerilimler devam ederken Akdeniz'de de sıcak bir gelişme yaşandı. Güney Kıbrıs Rum Kesimi'ne İsrail'in hava savunma sistemi Demir Kubbe'nin ilk partisinin teslimatı yapıldığı yerel medya tarafından duyuruldu.
Güney Kıbrıs yönetimi, Demir Kubbe siparişini eski Rus yapımı TOR ve BUK hava savunma sistemlerinin yerine geçecek bir modernizasyon adımı olarak değerlendirirken ABD'nin Güney Kıbrıs'a yönelik silah ambargosunu kaldırma kararını uzatması da bu sürece önemli bir katkı sağladığını belirtiyor. Ayrıca Batılı ülkelerle geliştirilen askeri iş birliği, GKRY'nin silahlanma faaliyetlerini de hızlandırıyor.
"DİPLOMATİK ÇABALARI BALTALAYAN BİR GİRİŞİM"
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Rum tarafınınsilahlanma hamlesiyle ilgili Kıbrıs sorununu çözmek için sürdürülen "diplomatik çabaları baltalayan bir girişim" olarak değerlendirdi. KKTC'li yetkililer, söz konusu hamlenin Rum tarafının barış söylemlerini çelişkiye düşürdüğünü ve bölgedeki tansiyonu artırdığını da belirtiyor.
SAVAŞ HELİKOPTERİ VE TANKLAR DA BEKLENİYOR
Güney Kıbrıs'ın Fransa'dan savaş helikopterlerini de yakın zamanda teslim alması beklenirken, Rus T-80 tanklarının yerine yeni tankların satın alınmasına yönelik prosedürler de devam ediyor.
GKRY'nin Demir Kubbe hava savunma sistemini satın alma gerekçesi nedir? Kıbrıs sorununun çözüm çabaları bu silahlanma hamlelerinden nasıl etkilenir?
İSRAİL KENDİNİ VE ABD ÜSSÜNÜ KORUMAK İÇİN VERDİ
Hizbullah'ın Kıbrıs Rum Kesimi'ni İsrail ve ABD'ye üs açtığı için tehdit ettiğin hatırlatan Savunma ve Denizcilik Araştırmacısı Kozan Selçuk Erkan, 'Hizbullah 'O üsleri vururuz' diye tehditte bulundular. Öncelikle İsrail, Demir Kubbe'yi kendini ve ABD üssünü korumak için veriyor. Bizim Kıbrıs'taki birliklerimize baktığımızda biz topçu roketiyle taarruz üzerinden bir sistem kurmuyoruz. Bizim genelde zırhlı birlikler üzerinden hava üstünlüğüyle beraber yürümekte.' dedi.
Erkan sözlerini şöyle sürdürdü; Demir Kubbe sistemi de evet, hava savunması yapıyor ama ana işi topçu roketlerini durdurmak. Bu da başka bir şey yaratıyor. Biz yüksek hızlı topçu roketleri kullanırken Demir Kubbe ağırlıklı olarak Hizbullah'ın ve Hamas'ın attığı daha yavaş topçu roketlerini durdurmak için kullanılıyor. Atış adet hızı, füzenin uçuş hızı daha yavaştır.
Elbette her silah tehdit oluşturur. Ne kadar verimli olur, çok merak ediyorum. Örneğin İsrail; Gazze'den roket atıldığında daha İsrail topraklarına geçmeden bölge dümdüz olduğu için roketleri Gazze'nin üzerinde vurmaya çalışıyor. Fakat Güney Lübnan'dan atılan Hizbullah roketleri ise o bölge daha dağlık olduğu için Tel Aviv ve diğer bölgelerde vurmaya çalışıyor. Kıbrıs da dağlık bir bölge. O yüzden nasıl bir performans gösterecek çok merak ediyorum.
'ZENON' MERKEZİ VE 'NEMESİS' İSMİ
Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi KKTC/Lefkoşa Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk Ana Bilim Dalı Öğretim üyesi Doç. Dr. Emete Gözügüzelli de, Akdeniz'de yaşanan son gelişmelerle ilgili şu ifadeleri kullandı;
Fransa ile Güney Kıbrıs arasında 2006'da imzalanan savunma anlaşması gereği Fransa bizzat bu anlaşma temelinde Türkiye'ye karşı Güney Kıbrıs'ı koruma yönünde tahaahhüt vermiştir. Dolayısıyla bu tahahhüt karşısında Fransa'ya Andreas Papandreou Hava Üssü'nü kesintisiz ve şartsız kullanmasına izin verilmesi öngörülmüştür. Özellikle de Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası kapsamında her iki ülkenin ittifak sergileyerek hareket etmesi, ortak askeri tatbikatlar yapması ve Fransa'daki özellikle askeri mercilerin Güney Kıbrıs Rum Milli Muhafız Ordusu'nun eğitimini de içerecek şekilde teknik destek, askeri destek savunma anlaşması temelinde sergilenmesi kararlaştırıldı.
Bu anlaşma sonrasında bölgede ikili savunma anlaşmaları Güney Kıbrıs'ın daha da ilerletilmiş, 'Zenon' denilen arama kurtarma merkezi üzerinden ortak tatbikatlar Avrupa ülkeleriyle artırılmış, Körfez ülkeleri de buna dahil edilmiş ve bütün tatbikatlarda seçilen isimler örneğin, intikam anlamına gelen 'Nemesis' ismi gibi stratejik isimlerle Türkiye karşıtlığı ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kuzeyi kontrol edilemeyen bölge olarak görülmesinden ötürü Kıbrıs Türklerine karşı ciddi yapılanma olduğunu askeri anlamda görüyoruz.
ÇOK YÖNLÜ SAVUNMA ANLAŞMASI
İsrail-Filistin meselesi bir dönüm noktası olmuştur. Onun öncesinde 2019'dan sonra Amerika ambargosunun Güney Kıbrıs'taki GKRY üzerinden kaldırılması, askeri anlamda daha da güçlendirilmesi yönünde adımlar atılması, şu an halihazırda Mari Deniz Üssü'nün kurulması yönünde Amerika'nın buna ortak olması, Amerika ile 10 Eylül 2024'te yapılan savunma anlaşması gereği bu limanların kullanılmasından askeri eğitim verilmesine, teknik askeri destekten çok yönlü savunma anlaşması detaylarının olduğunu görmekteyiz.
3. DÜNYA SAVAŞI KIBRIS ÜZERİNDEN PATLAK VEREBİLİR
Bütün bu çerçeve bize şunu gösteriyor. Plan büyük... Planın büyüklüğü bölgede bu çatışma alanının donanma savaşına da evrimleşecek karaktere bürünebileceğini, Kıbrıs üzerinden 3. Dünya Savaşı'nın patlak verebileceğini esasen söylememiz gerekiyor. Çünkü bütün bu yapıların, Orta Doğu'da sınır değiştirme, istikrarsız yapının kendisini göstermesi... Özünde esasen deniz alanları var. Kıbrıs Adası üzerinde stratejik hakimiyet ve üstünlük var.
Akdeniz'deki üstünlüğün şu an Türkiye'nin elinde olduğunu söyleyen Doç. Dr. Gözügüzelli, 'Bu gücün kırılması için Amerika'ya biat etmeyen bir Türkiye'nin mevcudiyetinden ötürü Türkiye'nin eli kolu kenetlenmesi en büyük hedef. En büyük hedefleri Kıbrıs Adası üzerinde Türkiye'nin etkin ve fiili garantörülüğü son bularak Rumların ortaya koyduğu sözde federasyon çözümü adı altında Kıbrıs Türklerini azınlık olarak Rumlara yama etmek.' dedi.
Planın özünde buna direnç gösteren KKTC makamlarının mevcudiyeti en büyük rahatsızlık sebebidir. Bugün bu kadar silahlanmanın bölgemizde Rumlar üzerinden gerçekleştirilmesi, askeri tatbikatların devam ettirilmesi ve bu ateş çemberi içerisine bize Kıbrıs'ın da dahil olmak üzere çok yüksek olduğunu gösteriyor. Öte yandan Amerika'nın özellikle izlediği politikalarla bölgenin istikrarsızlaşma yönünde ve daha fazla çatışma alanının Kıbrıs ve Mavi Vatan veya Akdeniz'e yansımasıyla sonuçlanabileceğini bize gösteriyor.
"KIBRIS'A DİKKAT EDİNİZ"
Şunun altını çizmemiz gerekiyor; 'Kıbrıs'a dikkat ediniz.' Bu söz tarihi bir sözdür. 'Çünkü olaylar çıkması kaçınılmazdır' diye bağlamak istiyorum. Esas büyük oyun Kıbrıs üzerinden çevrilmek isteniyor. Güney Kıbrıs üzerinden ciddi bir yapılanma ve askeri anlaşmalarla Güney Kıbrıs cesaretlendirme anlamında teşvik ediliyor. Bölgedeki gelişmeler önümüzdeki süreçte İsrail'in özellikle 20 Ocak sonrasında sergileyeceği daha saldırgan tutumun, bölgemizi daha fazla cehenneme çevirecek tutumun maalesef ve maalesef Trump dönemiyle ön plana çıkacağını net bir şekilde görüyoruz.
Bu ateş sarmalı coğrafyamızı, coğrafya insanını tehdit eden bir sarmal olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Tabii ki bu kapsamda Türkiye, gerekli altyapı ve donanıma sahip bir şekilde bugün kendisini bölgemizde gösteren güçtedir.
HEDEF: SAVAŞ SARMALININ İÇERİSİNE TÜRKLERİ DE ÇEKMEK
İsrail ile Güney Kıbrıs arasında özel bir askeri anlaşma yapıldı. Bu anlaşmaya göre deniz yataklarındaki hidrokarbon yataklarının korunması, özellikle de tarafların birbirini savunma gereçlerini karşılaması, 'Kuzey bir gün işgalden nasıl kurtarılır' sözünü dikkate alarak tatbikatlar değerlendirildiğinde bölgemizdeki hedef, genişletilmiş bir çatışma yaratarak bu savaş sarmalının içerisine Türkleri de çekmek. Çünkü dünya sisteminin uluslararası konjonktürde çökmüş olduğu yerde etkin ve işlevsiz kaldığı yerde, yeni çatışma ve saha alanlarının ortaya çıkması kaçınılmazdır, kural yoktur.
Kuralı dinleyip caydırıcılık gücünü ortaya koyacak bir sistem yoktur. Üzülerek belirtiyorum ki böyle bir dünya düzeni ve sistemi içerisindeyiz. Önümüzdeki süreçte bu kırılgan fay hatlarının daha fazlasını hissettireceği yeni bir dönem ve evre var. Bu çıkan kaos dönemi içerisinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin diplomasi dilini kullanarak bölge gerginliğini azaltacak şekilde çok bilinçli ve soğukkanlı şekilde hareket etmesi de tesadüf değil.
Planlar var ve bu planlar üzerinde Türkiye'nin de planı var. Bunun neden altını çizmemiz gerekiyor; Bu oyun varsa bu oyunun üstünde daha farklı Türk oyunu var, Türk ekseni Türk diplomasisi var. Türkiye'nin dünyadaki mevcut pozisyonu, savaşçı gücü, Avrupa içerisindeki gücü dikkate alındığında diğer tarafta birilerinin çatışma alanı yaratma yönü karşısında Avrupa'da, Amerika içerisinde de söz konusu olabilir.
TÜRKİYE'NİN GÜVENLİĞİ TEHLİKEDEYSE DÜNYANIN GÜVENLİĞİ TEHLİKEDEDİR
Türkiye'nin parçalanmasını veya Türklerin zarar görmesini istemeyen güçler de unsurlar da devletler de vardır. Bu dünya denklemi içerisinde 'Avrupa'nın güvenliği' denildiği zaman bu coğrafyada Türkiye üzerinde bu güvenlik tesis edilir. Türkiye'nin güvenliği tehlikeye girdiği anda bütün dünyanın güvenliği tehlike altına girecektir, Avrupa'da özellikle.
Bu denklemler dikkate alındığını şunu görüyoruz; Evanjelist politikalar ekseninde hareket eden Netanyahu ve zihniyetinin hedefi ve planı Orta Doğu'nun ötesinde Akdeniz'e yansıyacak bir savaş alanı, Kıbrıs'ı da içerisine alacak şekilde genişletmek.
SİYONİST HEDEFLER VE RUMLARIN PANHELENİZM HAYALİ
Bunun bu şekilde daha fazla Rumların silahlandırılarak cesaretlendirilmesi yönünde tavır izlenmesi tamamıyla birincisi siyonist hedefleri gerçekleştirmek. İkincisi, kazan-kazan mantığı çerçevesinde Rumların Panhelenizm hayaline destek vermektir. Fakat bu çizgide ve zeminde bir Avrupa güvenliği tesis edilmez, tamamıyla bir istikrarsızlık ve kaos politikası süreci bizi bekler demektir.
(*Panhelenizm, eski Yunanca kökenli bir kavramdır ve "tüm Helenler" anlamına gelir. Tarihsel ve kültürel bağlamda, Helen (Yunan) topluluklarının birlik ve dayanışmasını vurgulayan bir fikir veya hareketi ifade eder.)
RUMLARIN HAYALİ ŞİŞMİŞ BİR BALONA BENZİYOR
O kadar güçlü bir Türkiye var ki şu an Rum tarafı dört bir taraftan silahlandırılıyor. Silahlandırılması bir fayda etmez. Caydırıcı güç unsurları açısından Rumların 3-5 silah ya da donanmayla güçlendirilmesi mesele değil. Burada mesele Türkiye açısından bir tehdit değildir. Fakat Kıbrıs Türkleri açısından bir tehdit unsuru olarak değerlendirilmesi gerekir. Çünkü bütün yapılanmalar Kuzey'in bir gün Rumların hakimiyetine girmesi için cesaretlendirilerek yapılıyor. Rum Milli Muhafız Ordusu bu kapsamda destekleniyor. O nedenle buradaki riskin tarafı olan Kıbrıs Türklerinin de güvencesi Türkiye Cumhuriyeti anavatanı olarak garantörlük hakları ekseninde de Kıbrıs Türkü'nü bir oldubittiye getirecek sahneyi yaşamasına izin vermez, vermeyecektir.
Buradaki tatbikatların sıklaştırılması planın daha büyük olduğunu bize net bir şekilde gösteriyor. Rumların hedefi hayali şişmiş bir balona benzemektedir. Bir travmanın neticesinde yüzyıllardır bir fobi ekseninde Türklere karşı bir önyargıyla hareket etmektedirler. Bu travma son dönemlerde Türkiye'nin güçlenen yapısıyla, askeri gücüyle daha da artmıştır. Bu travma etkisinde daha fazla silahlanma arayışındadırlar. Çünkü amaçları çatışma alanını genişletmektir. Fakat buna güçleri bu konjonktür mümkün değil.