26.05.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:
GÜLİZ ARSLAN / gulizarslan@gmail.com
“Çağdaş sanat galerilerinin en yoğun olduğu bölge”
Nasıl hazırlandınız C24’teki sergiye?
İrfan Ö.: Sergi için yeni bir konsept oluşturacak zaman yoktu. Amerika’daki ilk solo sergim olduğu için elimde olan, bazı tekniklerimi ve dönemlerimi anlatan işler koymak istedik. Yeni işlerin yanı sıra eskiye dönük işler de var. Gazete enstalasyonlarından oluşturduğum yedi “Arşiv” serisinden bir tanesini götürmeye karar verdik. “Panik Odası” işimi orada yeniden kurguladım. İkincisi tül kompozisyonlarım... “Gece Serileri” olarak adlandırdığım, sokak resimleri... Bir de son yaptığım, “Bakış” adını verdiğim bir seri iş var. Orada da büyük boy portreler yer alıyor.
Bir sanatçı için ne ifade eder Chelsea’de sergi açmak?
İrfan Ö.: Chelsea, çağdaş sanat galerilerinin dünyada en yoğun olduğu bölge. Önemli olduğu için orada sergi açmayı istedim. Sonuçta çok tatmin olduğum, kurgusuyla söylemek istediğimi, plastik yaklaşımlarımı en iyi anlatan sergilerimden biri oldu bu.
Bugünlerde C24’te İrfan Önürmen’in eserlerinden oluşan bir sergi var.
Dünyanın en saygın galerilerinin yer aldığı New York’un Chelsea bölgesindeki ilk Türk galerisi C24 Gallery, Maide-Emre Kurttepeli, Aslı-Erkut Soyak ve Mel Doğan ortaklığında geçen eylülde açılmıştı. 10’uncu ve 11’inci sokaklar arasında yer alan 1000 metrekarelik, iki katlı bu galeri 16 Haziran’a kadar İrfan Önürmen’in çalışmalarına ev sahipliği yapıyor. Bu, galerinin yer verdiği ilk Türk solo sergi. Galerinin ve serginin ayrıntılarını konuşmak üzere Aslı Soyak, Emre Kurttepeli ve İrfan Önürmen’le sanatçının atölyesinde buluşuyoruz.
New York’ta galeri açmak riskli bir iş miydi?
Emre Kurttepeli: Çılgın Türkler (gülüyor)! Kesinlikle riskli ve iddialı bir iş ama yaratacağı etki de çok büyük. 98 bine yakın sanatçı yaşıyor New York’ta. Rekabetin çok acımasız ve üst düzeyde olduğu bir ortam. İrfan beyin açılışında karşımızda Anish Kapoor’un açılışı vardı. Yanda da Ciny Sherman’ın vardı. Kendini kanıtlamış ve satış fiyatı belli boyuta erişmiş sanatçıların arasına görmedikleri sanatçıları götürüyoruz. İrfan dünya çapında bir sanatçı ama Amerika için yepyeni biri. Bu riski de iddiayı da arttıran bir şey.
‘Seyahatteydik, birden galeri sahibi olduk’
Nasıl oluştu bu galeri fikri?
Emre K.: İlk kıvılcımı atan ben oldum ama hemen arkasından eşim ve Aslı’yla Erkut katıldı. Bir de Amerika’da arkadaşımız, Mel Doğan var. Hepimiz ayrı ayrı sanat koleksiyoneriyiz. Benim hiç galeri sahibi olmak gibi bir isteğim yoktu. Sanatın yaygınlaşmasıyla da dünyanın daha iyi bir yer haline gelebileceğine inandım. ‘Sanat evrenseldir, Türk sanatının da bunun içinde hak ettiği yeri alması gerekiyor’ misyonuyla yola çıktık.
Aslı Soyak: Erkut ve Emre çok uzun zamandır tanışıyor. Maide’yle ben de eski arkadaşız. Dördümüz bir seyahatteyken Emre bu konuyu açtı. İş, ortaklık, New York, galeri... Bunlar yoktu kafamızda, sadece seyahate gidiyorduk. Bir anda Chelsea’de bir galeri sahibi olarak bulduk kendimizi...
Açılış nasıldı?
Aslı S.: Küçük çocuklar gibi dolandık etrafta. Bir ara eşimin “Bunu biz mi yaptık?” dediğini hatırlıyorum (gülüyor). Sıfırdan bir hayalin gerçekleşmesi hepimizi çok etkiledi. O kadar kalabalıktı ki ben bir ara içeriye giremedim.
Siz galeriyi nasıl buluyorsunuz?
İrfan Ö.: Çok büyük bir galeri. Tek bir mekandan oluşmuyor.
O yüzden içinde bir hikaye oluşturmaya çok elverişli. Bir mekandan diğerine geçtiğinde başka bir atmosfere girer gibi oluyorsun. Üst katı var. Yüksek tavanlı bir yeri var. Koridoru var. Kutu gibi olmasını istediğin bölümü var. O caddedeki diğer galerilerden hiçbir geri kalır tarafı yok.
Galeri mekanını nasıl buldunuz?
Emre K.: O sokakta yer bulmak gerçekten çok zor, bir yer kiralayınca beş kişi daha geliyor “Aman bize verir misiniz?” diye. Bizden evvel biri kiralamıştı. Los Angeles’lı bir galeri. Depozitosu falan da verildi. Tam “Artık elimizden gitti” dediğimiz anda vazgeçtiler. Galeri sahibi evlenecekti. Evlenmeden evvel kavga çıkmış, adamın da morali bozulmuş, vazgeçmiş. Kime niyet kime kısmet...
C24’ün kurucuları Türk ama geride kalan dört sergiye bakınca Türklere ağırlık veriliyor gibi bir durum yok...
Emre K.: Galeri de sahiplerinin Türk olmasından dolayı biraz Türk ama Türkler ayrıcalıklı olarak yer alacaklar gibi bir durum yok. Daimi olarak dokuz sanatçımız var, bu sayı 30’a kadar çıkacak. Kısıtlamıyoruz ama beş-altı Türk sanatçı hedefliyoruz. Galerinin kurucuları olarak sanatın ülkesinin olmadığına inanıyoruz. İyi sanatçı iyi sanatçıdır. Ama dünya çapında işler yaptıklarında da Türk sanatçıların enternasyonel düzeyde yeteri kadar tanıtılmadığını düşünüyoruz.
Neden böyle?
Emre K.: Sanatçılara aracılık edecek mekanizmaların zayıflığından kaynaklanıyor. Bürokrasinin azaltılması lazım.
Hâlâ anlayamadığım bir şekilde sanat eserinde KDV yüzde 18, dünyada bu böyle değil.
İrfan Önürmen: Sotheby’s, Christie’s gibi müzayede salonları en son Türkiye pazarına girdi. Bunun bir nedeni de Türk sanatının çok ayırt edici özelliklerinin olmaması. Mesela Alman, Çin ya da İran resim sanatına baktığınızda karakteristik özellikler görebilirsiniz. Ama Türk resmine baktığınızda böyle değil. Tek tek çok iyi çağdaş yapıtlar üretiyor sanatçılar ama genele baktığımızda dağınık, eklektik, bir kimliği yokmuş gibi durur.
“Büyüyoruz ama hâlâ küçüğüz”
Türk sanatçılar yurtdışına açılmakta sıkıntı yaşıyor ama bir yandan da İstanbul çağdaş sanat konusunda da yükselişte değil mi?
Emre K.: Türkiye’deki sanat piyasasının büyüklüğü yıllık 40-50 milyon dolar civarında. İyi tarafı, büyüyor, geçen yıla oranla yüzde 20-25 büyüme var. Kötü tarafı ise hâlâ ufağız. Amerika’ya bakınca konuştuğunuz rakamlar 11-12 milyar dolar. Chelsea’de 1.2 milyar dolar sadece bizim galerinin sokağındaki galerilerin yaptığı satış.