CumartesiKrizden ihtişam doğuyor

Krizden ihtişam doğuyor

07.11.2020 - 03:00 | Son Güncellenme:

Tarihteki her zorlu dönemin ardından gelen moda akımları gösteriyor ki, içe kapanılan günlerin acısı ilerleyen zamanlarda gösterişli kıyafetlerle çıkarılıyor

Krizden  ihtişam doğuyor

Birinci Dünya Savaşı bittikten sonra Batı kültürü sosyal, sanatsal ve kültürel olarak büyük bir sıçrama dönemi yaşadı ve elbette tarih sayfalarına “Kükreyen ‘20’ler” adıyla geçen o günler, insanların giyinme biçimlerini de önemli ölçüde etkiledi. Kadınlar, yaklaşık 50 milyon insanın ölümüne sebep olan İspanyol gribi sebebiyle takmak zorunda oldukları maskelerden, eldivenlerden sıyrılmış; savaş boyunca giydikleri gönüllü hemşire kıyafetlerini, yokluk günlerindeki maskülen giysileri; kalın, yamalı kumaşları sonunda bir kenara bırakabilmişlerdi. Caz müzik doğdu, gece kulüpleri açıldı, insanlar özgürce dans etmeye başladı. Artık dans hareketlerinin ritmiyle sallanan ışıltılı püsküller, payetler, feminenliğin göstergesi olarak kabul edilen kırmızı rujlar, kat kat takılan inci kolyeler vardı moda sahnesinde… Ve işte insanlık, zor günleri içlerinde biriken enerjiyi böyle dışa vurarak geride bırakmaya çalıştı.

Başrolde eşofmanlar

Haberin Devamı

Tam olarak aynı şeyler yaşanmıyor belki, ama eminim tüm bunlar arasında size de tanıdık gelen bir taraf olmuştur. Kovid-19 salgını, depremler, yangınlar ve dünyanın dört bir yanındaki ekonomik belirsizlikler, 2020’de bizim de giyinme alışkanlıklarımızı etkiledi. Uzun zamandır gardıroplarımızın başrolünde rahat eşofmanlar (sıkı taytlara bile tahammül edemez olduk), yumuşak ev giysileri, spor ayakkabılar, kolay yıkanıp kolay kuruyan kumaşlar var. Araştırma şirketlerinin verileri hep aynı şeyi söylüyor: Sportif, rahat kıyafet satışları yüzde 70 arttı. Peki, ama bu hep böyle mi gidecek? Tarihin döngüleri gösteriyor ki, hayır!

Püsküllerin ardından

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra haute couture yükselişe geçti. Tıpkı Birinci Dünya Savaşı’nın ardından yükselişe geçen püsküller gibi, İkinci Dünya Savaşı’nın da moda dünyasına çok büyük katkıları oldu. Örneğin 1947’de Christian Dior’un “New Look (yeni görünüm)” adı verilen siluet tasarımı doğdu. Kadınlar artık iş hayatına girmeye başlamıştı, bu yüzden rahat yürümelerini, çalışmalarını sağlayan diz altı eteklere, kendilerini yeniden feminen hissettiren, beli saran ceketler eşlik etti. Kumaşlar yumuşadı, hafifledi, kısa sürede kendini özel ve ihtişamlı hissetmek isteyen kadınlara hitap eden haute couture modaevleri ve onların efsanevi tasarımcıları moda sahnesindeki yerlerini sağlamlaştırdı. Balenciaga, Yves Saint Laurent, Givenchy ve elbette savaş döneminde bile parfüm satmayı başaran Chanel… Katherine Hepburn, Ingrid Bergman, Ava Gardner gibi yıldız oyuncular, kadınların ikonu haline gelmişti ve böylece zarif ama çarpıcı stillerin dönemi başladı.

Umutsuzluktan ışıltıya

Dünyanın her yerinde mağazalar kapanıyor, bağımsız tasarımcılar iflas ediyor, milyonlar harcanarak düzenlenen şovların yerini küçük koleksiyon sunumları ya da dijital gösterimler alıyor. Koronavirüsün, doğal afetlerin, sosyoekonomik çalkantıların moda dünyasını nasıl etkilediğini çok konuştuk, belli ki konuşmaya da devam edeceğiz. Ancak kesin olan bir şey var ki, insanların sosyalleşemediği, kendini umutlu hissedemediği her dönemin sonu parlak renklerin, ışıltılı materyallerin ve ihtişamlı aksesuarların kendini gösterdiği günleri beraberinde getiriyor. Umarım bizim çağımızın tasarımcıları da yaratıcılıklarını en iyi şekilde dışa vurabilecekleri günlere bir an önce kavuşur.