23.03.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
Güliz Arslan / guliz.arslan@milliyet.com.tr
Türkiye’nin modern ve çağdaş sanat sergileri düzenleyen ilk özel müzesi İstanbul Modern, kurulduğu 2004 yılından bugüne ev sahipliği yaptığı birbirinden önemli sergilerle şehrin en gurur verici mekanlarından biri. Sergi salonları, fotoğraf galerisi, eğitim programları, kütüphanesi, sineması, restoranı ve mağazası ile hizmet veren müzenin koleksiyon sergisi yenilendi. Mekanın üst katı olan sürekli sergi salonunda da yenilenen koleksiyon için değişiklikler yapıldı.
Resimden heykele, enstalasyondan videoya uzanan çeşitlilikteki eserler yenilenen mekanda yeni bir sergileme anlayışıyla sunuluyor. Küratör Levent Çalıkoğlu ile bu yeni sergileme anlayışını ve 136 sanatçının 180 çalışmasından oluşan “Geçmiş ve Gelecek” isimli yenilenen koleksiyon sergisini konuştuk.
İstanbul Modern’de yapılan değişiklikler neler?
Koleksiyon sergimizde modernden çağdaşa uzanan kronolojik bir akış vardı. Bu akışta 1800 sonlarından bugüne, adım adım Türkiye’deki modern ve çağdaş sanatın geçirdiği dönüşümü, dönemin ve sanatçıların en karakteristik işleriyle sunuyorduk. Bu sergileme biçiminde bir yeniliğe gittik. Akış biçimiyle birlikte mekanı da değiştirdik. Eskiden sergilememiz bir koridor fikri üzerine kuruluydu. Şimdi koridorları yıktık. Mekanların karnını açtık. Koridorlar küçük meydanlara dönüştü. Böylelikle sanatçıları ve dönemleri iç içe, yüz yüze getirmiş olduk. Mesela D grubu sanatçıları kendi üretimlerine 1930’larda başlamışlardır ama 50’lerdeki soyut sanata geçişte de aktif rol oynamışlardır. Biz şimdi bu dönemleri iç içe sergiliyoruz. Nurullah Berk’le Kuzgun Acar farklı jenerasyonlara aittir ama soyut sanat arayışındaki üslupsal sorunları birlikte tecrübe etmişlerdir. Onların arasındaki ilişkiyi yan yana görebiliyorsunuz artık. Ya da Fahri Kaptan’ın Göksu Deresi resmiyle resme konu olan fotoğrafı yan yana sergiliyoruz. Bu sergileme biçimi sanat tarihsel olarak okumaya daha elverişli. Koleksiyon katının küçük salonunda ise yine bir eşzamanlılık anlayışıyla Türkiye’den ve dünyadan sanatçıları bir araya getiriyoruz. Bir de ilk defa müzenin fotoğraf koleksiyonu kalıcı koleksiyona taşınmış oldu.
Yenilenme ihtiyacı neden doğdu?
Bu değişim koleksiyonunuzun yavaş yavaş geliştiğini gösteriyor. Hiçbir koleksiyon gökten inmez. Her şeyiyle dört dörtlük bir koleksiyon diye bir şey de yoktur. Daha önceki koleksiyon sergimiz “Yeni Yapıtlar, Yeni Ufuklar”ı sergilemeye başladığımız 2009 yılından beri hafızalarda yer edinmiş ikonik işlere konsantre olduk. Sonra da bunları bir araya getirirken diğer dönemler ve sanatçılarla olan etkileşimi göz önünde bulundurduk.
“Aslında dijital sanata daha fazla yer vermeliyiz”
Güncel ve gelecek sergiler neler?
“Modernlik? Fransa ve Türkiye’den manzaralar” 16 Mayıs’a kadar devam ediyor. “Prix Pictet: Güç” 28 Nisan’da sona erecek. Vitra’nın “Lütfen Rahatsız Etmeyin” de 7 Nisan’a kadar sürüyor.
28 Mayıs’ta bir Erol Akyavaş retrospektifi açıyoruz.
İstanbul Modern’de bundan sonra ne gibi yenilikler göreceğiz?
Sanatçıların farklı dönemlerini de biriktirmemiz gerekir. Dijital sanata bir sonraki sergilemede daha fazla yer vermeliyiz. Bir de ne yazık ki koleksiyonda olup da bu mekana sığdıramadığımız işler var. Daha büyük bir yere taşınmamız lazım, bu kesin.
Bedri Baykam’ın “Burası Benim Hamamım” isimli çalışması.
“Ataman’ın ‘Peruk Takan Kadınlar’ı, Baykam’ın ‘Burası Benim Hamamım’ı geldi”
Koleksiyona yeni katılanlardan hangileri öne çıkıyor sizin için?
Kutluğ Ataman’ın “Peruk Takan Kadınlar”ı bir başyapıt olarak koleksiyona katıldı. Kadın kimliğini merkez alan, aynı zamanda Türkiye’nin sosyo-kültürel tarihine odaklanan mikro ve makro politikaları analiz eden bir çalışmadır. Onun dışında Taner Ceylan, Nur Koçak, Ramazan Bayrakoğlu, Handan Börüteçene var... Aynı şekilde Ahmet Ertuğ, Seçkin Pirim, Ekrem Yalçındağ... Bedri Baykam’ın 1987’de ilk İstanbul Bienali’nde sergilenen “Ingres Gerome, Burası Benim Hamamım” isimli çalışması var.
Serginin adı “Geçmiş ve Gelecek”...
Bir müze koleksiyonu temel olarak geçmiş ve gelecek arasında bir köprü, bir terminaldir. Farklı zamanları bugünün gözüyle geleceğe taşır ve enerjik bir potansiyel barındırır. Bu serginin de kendisini konumlandırdığı yer, müze kültüründeki o tarihsel birikimle geleceğe yön verme arasındaki muamma dolu, konuştukça ilginçleşen ama bir taraftan da çoğunlukla hissetmediğimiz şeyler.