29.04.2025 - 14:26 | Son Güncellenme:
Her şey, yağmur damlalarının yeryüzüne düşmesiyle başlıyor. Yağmur suyu sanıldığı kadar saf değildir, içinde azıcık karbonik asit bulunur. Bu da yağmuru hafifçe 'asitli' yapar. Yağmur damlaları yere düştüğünde kayalarla buluşur ve onları yavaş yavaş aşındırır. İşte bu aşınma sırasında minik parçacıklar, yani iyonlar ortaya çıkar. İyonları, gözle göremeyeceğimiz kadar küçük, elektrik yüklü parçalar gibi düşünebilirsin.
Peki bu iyonlar ne yapar? Akarsulara, nehirlere karışır ve hep birlikte denizlere, okyanuslara ulaşır. Bir kısmı deniz canlıları tarafından kullanılır; geri kalan kısmı ise suda çözünmüş olarak kalır. İşte bu iyonlar, denizlerin tuzlu olmasının en önemli sebebidir.
Ancak hikaye burada bitmiyor. Denizlerin altında gizli gizli çalışan bir başka 'tuz kaynağı' daha var: Sualtı volkanları. Bu volkanlar, sıcak eriyik kayalarıyla (yani magmayla) deniz suyunu karıştırır ve suya yeni mineraller katar. Böylece deniz suyu biraz daha tuzlu hale gelir.
Şimdi aklına şöyle bir soru gelebilir: 'Denizlere akan nehirler tatlı su, ama deniz suyu neden tuzlu?' Bunun sırrı su döngüsünde. Güneş, denizlerin yüzeyindeki suyu buharlaştırır ama sadece saf su buharlaşır. Tuz ve mineraller geride kalır. İşte bu yüzden, denizlerdeki tuz zamanla birikir.
Bugün okyanus ve denizlerin tuz oranı %3,5 civarında. Yani her 1 litre deniz suyunun yaklaşık 35 gramı saf tuzdan oluşuyor. Öyle ki, yeryüzündeki tüm denizlerdeki tuzları toplayıp yere sersek, tüm dünyayı 150 metre kalınlığında bir tuz tabakası kaplardı. Neredeyse 50 katlı bir bina yüksekliğinde.