17.01.2025 - 04:15 | Son Güncellenme:
Nükhet Everi
Nükhet Everi- İstanbul… Hiç şüphesiz dünyanın en güzel şehirlerinden biri.
Binlerce yıllık tarihi, eşsiz yapıları, Boğaziçi gibi doğal güzellikleriyle herkesi büyüleyen bu şehrin her noktasında müthiş hazineler saklıdır ve her köşede karşınıza inanılmaz sürprizler çıkar.
İstanbul’da dolaşırken hiç düşündünüz mü, bu şehir sadece gözümüze görünenden mi ibarettir? Tabii ki hayır, attığınız her adımda, ayak bastığınız her noktada yerin altında gözle görülemeyecek katman katman bir tarih yatar.
Elbette bu tüm dünya için geçerlidir ama İstanbul bu konuda kesinlikle en renkli örnektir. Tarihinin zenginliği ve eskiliği konusu, Yenikapı kazılarıyla belgelenmiş olan İstanbul’un aslında altında herkesi alıp bambaşka diyarlara götüren bir başka şehir daha yer alır.
Bizans sarnıçları
Bizans Dönemi sarnıçlarından söz ediyorum. Tarihte İstanbul’un ihtiyacı için çok sayıda sarnıç yapılmış. Dünyanın hiçbir kentinde bu sayıda sarnıç yok ve en anıtsal örnekler de yalnızca İstanbul’da.
Evet, bu çok sayıdaki muhteşem sarnıçla İstanbul’un altında bir başka İstanbul yer alır.
Bu konunun en heyecan verici yanı nedir biliyor musunuz? Bizler çok şanslıyız. Bugün bu yer altı yapılarını gezip ziyaret edebiliyoruz. Düşünsenize, sonuçta suyla dolacak olan ve yer altında bulunan, inşaat süreci, tamir ve temizleme gibi işler dışında o dönemde hiç kimsenin görmeyeceği yapılar söz konusu olan. Ne imparatorlar görmüş, ne sultanlar ne de başka birisi.
Roma Dönemi ve daha eski dönemlerde biriktirilmiş su kullanılmıyordu. Sular çeşmelerden akarak geçiyor ve şehre dağıtılıyordu. 4. yüzyılda Roma İmparatorluğu artık gücünü kaybetmeye başladığı ve kırsal alanın güvenliğini sağlayamadığı için surlar inşa etmek zorunda kalmışlardı. Düşman saldırılarında en büyük tehlike şehirlerin susuz kalmasıdır. Su yollarının bir borusu çıkartılsa, su kaynakları durdurulsa yeter. O nedenle sarnıçlar gerekliydi. Bizans Dönemi’nde bu sular içmek için kullanılıyor, suları ya dışarıdan getiriyorlar ya da sarnıcın yanında bulunan bir kaynaktan sağlıyorlardı. Yani günlük ihtiyaç dışında, düşman saldırılarında şehir susuz kalmasın diye suları toplayıp bu sarnıçlarda biriktirirlerdi.
Yerebatan Sarnıcı
İstanbul’un çok sayıdaki sarnıçlarından en önemlisi ve herkesin ilk aklına gelen Yerebatan Sarnıcı’dır hiç şüphesiz. Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından 6. yüzyılda yaptırılan bu sarnıç, suyun içinde yükselen 336 adet sütunuyla yüzyıllar boyunca su yollarından ve yağmurdan elde edilen su ile imparatorların yaşadığı Büyük Saray’ın ve çevresindeki yapıların su ihtiyacını sağlayan sarnıçlardandı. Osmanlı’nın İstanbul’u fethinden sonra sarnıçlar kısa bir süre daha kullanılmış olsa da Osmanlı Dönemi’nde su sistemlerinin kurulmasıyla birlikte tamamen devre dışı kalmışlardır.
Osmanlı İmparatorluğu’nu ziyaret eden Avrupalı gezginler sayesinde yeniden gündeme gelen ve aslında o dönemde halkın da varlığından haberdar olduğu Yerebatan Sarnıcı, Osmanlı Dönemi’nde bazı önemli restorasyonlardan geçer. Cumhuriyet Dönemi’nde ufak bir sandalla gezilebilen bu sarnıç, 1963 yılında bir James Bond filmi olan “From Russia with Love” ile tüm dünyanın ilgisini de üzerine toplar.
1985-1987 yılları arasında geçirdiği restorasyon ve temizlik sonrası bir gezi platformu inşa edilir. Sarnıcın en dibinde bir köşede Medusa kafaları vardır. Yıllarca çeşitli ulusal ve uluslararası etkinliklere ev sahipliği yapmış olan bu yapı en son yapılan büyük restorasyon sonrası Temmuz 2022 tarihinde müze olarak yeniden kapılarını açmıştır. Yerebatan Sarnıcı geçici sergiler, çağdaş sanat gösterileri, kültür sanat etkinlikleri ve dinletilere ev sahipliği yapmaktadır.
Ayasofya’daki çalışmalar
İstanbul’un tüm sarnıçları bizi akıl almaz diyarlara götürürken önümüzdeki günlerde İstanbul, Ayasofya ziyaretlerine eklenecek yepyeni mekânlarla gezginlerin nefesini kesmeye devam edecek gibi duruyor. Beş yıl önce Ayasofya’nın yer altı yapılarının mimari görselleştirme çalışmaları başlatıldı. Şimdi de bu yapıların yani Ayasofya’yı çevreleyen yaklaşık 1 km uzunluğunda, içerisinde mahzenlerin ve mezarın olduğu yer altı yapılarının, bir yıl sürmesi planlanan bir çalışmayla temizleneceği duyuruldu. Bu çalışmanın sonucunda mevcut mekânların belli bir kısmı ziyaret edilebilecek duruma gelecek.
Düşünsenize kültürel mirasın yer altında olan önemli bir kısmı hem İstanbul’un tarihine ışık tutacak bilgiler verecek hem de yüzyıllarca çok az sayıda kişi dışında kimsenin görmediği bu yapıları gezebileceğiz.
Ne kadar heyecan verici değil mi?
Şerefiye Sarnıcı
İstanbul’da bulunan çok sayıdaki sarnıçtan çok önemli olduğunu düşündüğüm bir diğeri de büyük ihtimalle Bizans İmparatoru Theodosius Dönemi’nde, yani 5. yüzyılın başlarında inşa edilmiş olmasından dolayı “Şerefiye Sarnıcı” (bazı kaynaklarda Theodosius Sarnıcı) olarak anılan sarnıçtır.
Yapıdaki mimari detaylar bu tarihlemeyi doğrulasa da sarnıcı kimin yaptırdığına dair kesin bir bilgi yoktur. Çok özenilerek yapılmış olan ve bu özelliğiyle de diğer tüm sarnıçlardan farklı olan bu sarnıç, imparator, başka bir hanedan mensubu veya o dönemin önemli kişilerinden biri tarafından yaptırılmış olabilir. 32 adet sütunu olan ve 7.5 metreye kadar su depolandığı düşünülen, devşirme malzeme yerine özel olarak imal edilen mermerlerin kullanıldığı bu sarnıçta dışarıdan su geldiğine dair bir kanal tespit edilememiştir. Muhtemelen yanında bir kaynak bulunduğu düşünülmektedir.
400 yıllık mevlevihanede sema töreni
İstanbul’da bulunan Yenikapı Mevlevihanesi, 16. yüzyılın sonunda kurulmuştur. Galata Mevlevihanesi’nden sonra İstanbul’da kurulan ikinci mevlevihanedir. 20. yüzyılda yangınlarla büyük zarar gören yapı, 2009 yılındaki restorasyonun ardından yeniden kullanılmaya başlandı.
Şeyh Galip, İsmail Dede Efendi gibi kültür dünyasından birçok önemli ismin yetiştiği bu mekân günümüzde de çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapıyor.
Son dönemde pek çok önemli etkinliğe imza atan Musıkî Eğitim Vakfı’nın Mevlana’nın ölümünün 751. yıldönümü nedeniyle 17 Aralık’ta düzenlediği Hisarbuselik Mevlevi Ayini de burada gerçekleştirildi.
Sanat yönetmenliğinin M. Hulusi Yücebıyık tarafından üstlenildiği etkinlikte Sadettin Heper’in “Hisarbuselik Mevlevi Ayin-i Şerifi” icra edildi.