Hafta arasında Sevilla karşısında Avrupa’ya havlu atan Fenerbahçe, Galatasaray’ın puan kaybettiği bir hafta deplasmanda da olsa sahaya mutlak kazanmak için çıkması gerekiyordu.
Jesus’un, karşılaşma öncesindeki tercihlerinin bu vurguya uyup uymadığını anlaması için ilk 45 dakikanın tamamlanmasını bekledik, hep birlikte.
Portekizli Hoca neyin ısrarında veya inadında bunu sanırım birçok sporsever merak ediyor olmalıdır.
Sevilla karşılaşmasına Alanyaspor maçında kullanmayı düşünmediği Arda ve Zajc gibi aslında hiçbir zaman ilk on bir tercihinde olmayan bu iki futbolcu ile neden başladığını da bu merakın içine dahil edebiliriz sanırım.
Aslında cevabını sorunun içinde de okuyabiliyor veya en azından bir çıkarımda bulunabiliyoruz.
İkinci yarıya 3 değişiklikle başlaması ısrarından vazgeçtiğinin bir işareti olmakla birlikte bir sonraki maça da “aslında doğru kadro bu ve ben bu oyuncuları istiyorum, belki sisteme uymuyor ama yine aynı tercihi yapmaktan geri durmayacağım” mesajını vermekten geri kalmadığını da bilmemiz iyi olacaktır.
Haftalardır aynı yerlerde dönüp duran, çabalayan, bocalayan bir Fenerbahçe izliyoruz ve bunun sorumlusu da öyle ya da böyle Jorge Jesus’tur.
25. haftaya gelindiği bir dönemde taşların yerleri ile bu kadar oynayarak doğru bir oyun, yerleşik bir sistem, oyuncuların birbirileriyle uyumunu sağlamak ne kadar mümkün olursa Fenerbahçe’nin bize verdiği genel görüntüsü buna uygun düşüyor.
Hala Ferdi Kadıoğlu bir maçta sağdan sola geçiyor veya zorunda kalıyorsa buralarda bir tuhaflık olduğunu konuşmamız yerinde olur sanırım.
Kadrosunda bu kadar sol ayaklı bir oyuncu bulunuyorken, özünde savunma oyuncu özelliği yokken hem sağda hem solda oynayabilecek bir kanat bekine evrilmeyi başarmış Ferdi Kadıoğlu örneği ortadayken, Jesus’un sezon başından bu yana tek opsiyonunun bu olması da bizi Fenerbahçe’nin bu sezona dair yine planlama sorunlarına götürüyor.
Hemen her takımın inişleri, çıkışları, sarsıntıları, sallantıları oluyor.
Galatasaray da kaybediyor, Beşiktaş da...
Ama Fenerbahçe sezona böyle başlamadı ki?
Adını andığımız iki rakibinin de önünde duran ve uzak ara şampiyon olabilecek bir takım görüntüsünden buralara geldi.
Peki ne oldu da hem takım kurgusu, hem kadro hem de sistemde böylesine gerileme yaşandı?
Esas cevap aranması gereken soru veya düğüm bu olmalıdır.
Jusus işini iyi veya doğru yapıyor mu?
Konsantrasyonu yerinde mi?
Gerçekten en başta olduğu kadar çalışıyor mu?
Evet, Fenerbahçe’nin kendisinden kaynaklanmayan ve onu kuşatan bir dizi dış sorunlar açmazı da var ki Adana Demirspor maçının sportif bir olay olmadığının manşetini buraya yazmıştık.
Dün akşam da Rossi’nin attığı golün ofsayt çizgisinin VAR’dan çıkma süresi ve sonucu kafaları hem karıştırdı hem de “neden böyle çizgilerin önünde hep Fenerbahçeli oyuncular kalıyor?” sorusunu bir kere daha sordurdu.
Bu pozisyonda kritik detay Rossi’nin yeri değil, topun İrfan Can’ın ayağından çıktığı anın tespitiydi.
Gerçekten doğru an mı işaretlenmişti?
Türkiye’nin dörte üçüne göre bu sorunun cevabı net “evet” ama dörtte biri için “asla” değil.
Birkaç gündür yeni MHK Başkanı Lale Orta aleyhine başlatılan karalama sürecine yayıncı kuruluştaki eski mesai arkadaşlarının güçlü malzeme taşıması; normalde kimsenin görmediği arşiv görüntülerin bir anda servis edilmesi iyi saatte olsunların hep aramızda olduğunu bize sürekli hissettirirken, Alanyaspor-Fenerbahçe mücadelesinde ekranlara bir türlü net görüntülerin gelmemesi, kamnuoyunu rahatsız eden kararlara eşlik eden flu pozisyon açılarının gösterilmesi, VAR’ın hazırladığı çizgilerin hazırlanma süresi de ortamı gerecek ve yepyeni polemiklerin çıkmasına zemin hazırladı.
Böyle bir süreçte Jesus’un peş peşe ikinci kırmızı kartı görmesinin kendi agresifliğinden mi yoksa çevresel etkinin oluşturduğu algıdan mı kaynaklandığının cevabını vermeye gönüllü olan var mı aramızda?
Ne oldu da Jesus gibi biri kırmızı kart gören kendi oyuncusuna bile “akıllı ol” diye kenarda ders veren teknik adam yerinde duramayan, sürekli itiraz eden diğerine dönüştü?
Onu bu hale getiren kendisi mi yoksa sistemin arızaları mı?
Eğer kendisinden kaynaklanıyorsa bu ortamın içinde normalde birbirinin yüzüne bakamayacak kadar ağır konuşan yöneticilerin, hakem eskilerinin, idarecilerin yarattığı kaosu Jesus’a nasıl açıklamalıyız?
Bunu açıklayacak kişiler elbette Fenerbahçe’nin kamuoyu değil; yöneticileri olmalıdır.
Yeni bir şey olmadığı gibi Fenerbahçe’nin bugünkü yöneticileri bundan 5 sene önce göreve talip olurken eski yönetimin yönetemediğini iddia ederek buralara gelmişlerdi ve temel meselenin sahada kazanılarak çözüleceğini vurgulamışlardı.
Evet, Ali Koç ve arkadaşları için bu 5 yıllık süre daha önce farkında olmadıkları ama kendileri için yaşayarak öğrendikleri çok etkili bir ders oldu.
Kuşkusuz bu iyi bir şeydir de “mezuniyet ne zaman” diye insan ister istemez kendisine soruyor.
Artık bir şeyler hem öğrenilmiş hem de önlemleri alınıyor olmalıdır, değil mi?
Eğer bizim gerçekten bilmediğimiz bir başka neden yoksa, sistemin de yarattığı algının etkisinde kalan Jesus’un yakın iki deplasmanda üst üste oyundan atılmasının sorumluluğunun büyük bölümü Fenerbahçe yönetimindedir.
Yönetim, Jesus’u Beşiktaş maçında takımın başında sahaya çıkarabilme başarısı gösterebilecek midir, işte gerçek sınavlardan biri de bu olacaktır.
Başta sistemin kendisi, teknik direktörünün hali ve yönetiminin durumuna rağmen; Fenerbahçe Alanya’dan böylesi kaotik bir durumun içinden geçerek 3 puana ulaşmayı göstermişse büyük bir iş yapmış demektir.
Her zaman eleştirmeye futbolcunun işini yapma pencerisinden yola çıkarak başlarım; ama artık mesele futbolcular olmaktan başka bir hal almıştır.
Onlardan bir ekip oluşturmak, doğru ekibi bir araya getirerek bu zorlu mücadelede ayakta kalmayı başaracak sağlam bir takım yaratmak gerekiyor.
Bu takımın havasına uymayan, onu bozan veya öncelik sıralamasında ilk tercih olmayacak bazı oyuncuları zaman zaman isim vererek, kimi de ima ederek vurgu yaptığım oldu.
Jesus eğer onları kullanarak hedefe yürümek istiyorsa bu durumda oyuncuyu eleştirmenin anlamı kalmıyor demektir.
Mutlu sona ulaştığında “büyüksün Jesus” diyerek özrümü elbette kendisine her fırsatta sunmaktan geri durmam.
Ancak bu Fenerbahçe’nin mutlu sona ulaşabilmesi için çok daha fazlasını yapabileceğini göstermesi gerekiyor.
Mart ayı bitti ve final Nisan’da başlıyor.
Göz açıp kapayana kadar da final maçları bitiyor.
Umarım özür dileyen ben olurum.