Fenerbahçe canını zor kurtardı!
Önce Kulüp Başkanı sahaya girdi, hakemi yumrukladı.
Sonra Kulüp Başkanı sahaya girdi takımını maçtan çekti...
Ve Trabzon’da, Trabzonspor taraftarı, Fenerbahçeli futbolculara saldırmak, dövmek için, bilmiyorum daha ötesinde başka bir amaçları var mıydı, sahaya girdi. Bir çok oyuncuya müdahaleleri oldu. Yanlış görmediysem Livakovic bir yumruk darbesi aldı. Oyuncular hemen soyunma odasına kaçtılar; sahaya giren taraftar sonra hiçbir şey olmamış gibi elini kolunu sallayarak tekrar geldikleri yerlerine geri döndüler.
Yani şu an maç yazısı yazıldığı sırada muhtemelen arkadaşlarıyla olayları, pozisyonları değerlendiriyorlardı. Belki de nasıl içeri girdiklerini ve hiçbir şey olmadan oradan çıkışlarını gülerek, eğlenerek anlatıyorlardır.
Hayat olağan akışında ilerlemeye devam ediyor.
Bu ülkemizin normali haline geldi veya getirildi.
Bir iki gün üzerine beylik laflar ediliyor, bir takım temenniler sıralanıyor; ceza alması gerekenler üstlendikleri rollerine kaldığı yerden devam ediyor. Benzerleri etrafta racon kesiyor.
2005-06 sezonunun son maçında sahaya onlarca kamyon dolusu tuvalet kağıdı, konfeti atıldı. O gün orada bir takımın şampiyonluğu gitti.
Hayat normal akışında yine devam etti.
Ertesi sezonun son derbi maçı tarihe “sulu derbi” diye geçti. Yine kamyon kamyon su şişesi atıldı sahaya; yetmedi tribünlerden sökülebilenler parçalanarak futbolcuların üzerine yağdı.
Maç son düdüğe kadar devam etti.
Dün de Trabzon’da benzer görüntüler vardı. İkinci yarının hemen başından itibaren kamera açısına giren tribünlerin önemli bir kısmından sahaya “organize, planlı ve sürekli” su şişesi yağdı.
Maç yine olağan akışında devam etti.
Trabzonspor’un attığı birinci gol öncesinde oluşan faul pozisyonu sırasında Fenerbahçe ceza sahasının içine atılan bir meşale nedeniyle görüş açısı tamamen kapanmışken karşılaşma yine doğal akışında sürdü.
İlk yarı her şey çok daha normal bir seyirde devam ederken Fenerbahçe maçı 2-0 önde kapatırken, ikinci yarı futboldan uzaklaşılan bir atmosferde Trabzonspor bir anlamda karşılaşmayı eşitlemiş oldu.
Maç 2-2 olunca yabancı maddelerin sahaya atılışı durdu.
Bu oyunculardan herhangi biri daha önce benzer bir karşılaşma oynamış mıdır? Hiç sanmıyorum.
Şu maç UEFA’nın herhangi bir organizasyonunda bu ortamda devam edebilir miydi? Hiç mümkün görmüyorum.
Peki niye devam etti?
Devam etmeseydi, maçın sonundaki o kargaşa, hiç hoş olmayan görüntüler ortaya çıkar mıydı?
Bu ortamda pozisyon, oyun, taktik konuşulur mu?
Hakem oyunu devam ettirdiğine göre onun için de hayat normal akışında sürüyor demektir.
Hakem kim?
Yazının başında yazdığım yumruğu yiyen kişi Halil Umut Meler.
Görüntüleri gözünüzün önüne getirin; ceza sahasının içinde yanan bir meşale var; Fenerbahçeli oyuncu gidip eline alıyor, Halil Umut Meler oyunu devam etttiriyor ve bir faul pozisyonu oluşuyor. Sonrasında da gol geliyor...
Abdullah Avcı da bize bütün bunları saha içi olayları olmuyormuş gibi saha içi taktik organizasyonlarını anlatıyor.
Oyun sahada oynandığı sürece sanırım hepimiz Abdullah Hoca’nın yanındayız.
Ancak bu sahaya dışarıdan müdahaleye dönüştüğünde “gözümü kaparım vazifemi yaparım” anlayışı olan her şeyi aynı zamanda normalleştirmek, aklamak anlamına gelir.
Buradan son söz değil, ilk cümleye kınamak ile başlamak gerekir.
Fenerbahçeli oyuncuların saha içinde taraftarla baş başa kaldığı anlarda güvenliği sağlamak kimin işiydi?
Ortada bir güvenlik var mıydı?
Daha beteri olsaydı ne olurdu?
Sorulması ve cevabının aranması gereken çok fazla detay var bu karşılaşmada.
Geçen hafta Pendikspor’un, bu hafta Trabzonspor’un Fenerbahçe maçlarını hedef karşılaşma olarak görmeleri ve gerilimi üst seviyeye çıkarmaları anlayabilmek ve açıklayabilmek hiç kolay olmasa gerekir.
Fenerbahçeli oyuncuların canlarını zor kurtardıkları bir ortamda futbol konuşmanın anlamı da kalmıyor.