Büyük takımlar, görece daha favori olarak çıktıkları takımlara karşı böyle galibiyetler alması normal ve beklenendir.
Kasımpaşa çok uzun yıllardır istikrarsız bir takım görüntüsüyle Süper Lig’de tam olarak neyi hedeflediği anlaşılmaz ve ayırt edilmez bir şekilde duruyor.
Muhtemelen diğer takımlarla kıyaslandığında en fazla teknik direktör değiştiren kulüp olarak uzak ara bir yerde kendisine yer buluyor.
Kuşkusuz bu haliyle de Fenerbahçe’nin attığı 51 golün 11’ini yemesi kimseyi şaşırtmıyordur.
Bu yoruma neden ihtiyaç duyduğumu da hemen yazayım; Kasımpaşa sahipli bir Kulüp ve yıllardır Süper Lig’de mücadele ediyor. Kendine göre yetecek bir taraftar kitlesi var ayrıca tarihi değere de sahip. Yöneticilerinin Kasımpaşa’nın bu gerçeğine göre hareket etmeleri hem kendileri hem mücadele ettikleri ligin kalitesi ve değeri için önemlidir.
Galatasaray derbisi sonrasında Fenerbahçe’ye bir hedef rota çizmiştim.
Sahasında oynayacağı Beşiktaş derbisine kadar 7 maçlık seriyi kayıpsız geçmesi şampiyonluk mücadelesi için önemli bir eşik olacaktı.
Fenerbahçe bugün itibarıyla 3/7’lük bir seriyi yakaladı.
Kazanması güzeldi, farklı kazanması, taraftarına keyif vermesi çok daha güzeldi.
Jesus’u Dünya Kupası sonrasında yaptığı tercihler konusunda çok eleştiriyoruz.
Özellikle puan kaybıyla sonuçlanan 2 büyük karşılaşma kristalleşen ve diğer maçlarda da göze çarpan; Fenerbahçe’nin futbolunda belirgin bir düşüş gözleniyordu.
Burada Portekizli teknik adamın bazı oyunculara daha fazla şans vermesi, kimilerini de dışarıda tutması ve daha fazla süre bulanların düşen form grafiğinin toplam takım performansını etkilemesi kritikti.
Dün sahaya çıkan Arda ve Zajc Kasımpaşa maçında orta sahadaki pas trafiğini hızlandıran ve takımın daha çabuk hücuma çıkmasını sağlayan oyuncular oldular.
Arda Güler hücumda 5 şut pası vererek uzak ara ön plana çıktı.
Zajc’ın hücumda etkisinin ne olduğunu ayırt etmek kolay değil belki ancak bu oyuncunun orta alanda dinamik ve gezen bir pas istasyonu olarak topun olduğu her yerde Fenerbahçe’yi bir adam fazla haline getirmesini doğru etüt etmek gerekiyor.
Artık biliyoruz ki Jesus topla ileri, dikine ilerleyen futbolcuları seviyor.
Emre Mor, Rossi, Valencia’ya diğer oyunculara göre daha fazla süre vermesinin bir nedeni de bu.
Ancak bir takımın tek oyun planına bağlı bir şekilde hareket etmesinin sıkıntılarını tıkanan maçlarda net olarak görme şansı yarattı.
Nasıl geçen hafta Attila’nın rakip alana gönderdiği uzun top bir hücum opsiyonu olmuşsa orta alanda pas istasyonuna göre oyun kurmak da özellikle büyük maçlar için önemli bir alternatif plandır.
Arao ve Crespo orta alanda rakip oyuncularla kora kor mücadele verirken takımın ileriye doğru hücum etmesinde hep bir eksik taraf kaldı.
Trabzonspor ve Galatasaray karşılaşmalarında aksayan da buydu.
Rakip defansı yarmak üzere dikine yapılan hücumlar çok etkisiz kaldı.
Oysa topu tutmak, dolaştırmak, orta alanda bir oyuncu fazla pas kurgusu ile 2’ye 1, 3’e 2 yapıp savunmaların dengesini bozmak gerekiyordu.
Arda Güler tüm bunların ötesinde çok özel bir oyuncu olduğunu dakika aldığı her karşılaşmada bize gösteriyor.
Topu nereye açacağını bu kadar yüksek isabetle doğru tercih eden bir futbolcuyu uzun yıllardır sahalarımızda görmemiştik.
Arda bu kadar etkili bir oyuncuyken bir teknik direktör onu neden her seferinde ilk çıkacak oyuncu listesine yazar veya ilk on bire almak için bu kadar güçlü bir kamuoyu baskısı oluşmasını bekler sanırım bu soruyu her maç öncesi ve sonrası kendimize sürekli soracağız.
Farklı galibiyetin hücum tarafında hep Arda vardı.
Takım kurgusu ve sorumluluğu ile hareket eden bir diğer oyuncu da Ferdi Kadıoğlu’ydu.
Bu sezon Fenerbahçe’nin bulunduğu pozisyonda büyük emeği olduğuna şüphe yok. O da topu nereye çıkaracağını çok iyi biliyor ve oynuyor.
Zajc, Arda Güler, Ferdi ile Fenerbahçe bir oyun planı varmış gibi hücuma çıkıyor ve bunu her seferinde tekrar edebiliyor.
Yukarıda bir tanımlama yaptım; “takım kurgusu ve sorumluluğu ile hareket eden.”
Dünyanın neresine giderseniz gidin her takımın farklı özelliklere sahip oyunculardan kurulduğunu görürsünüz.
Eğer yakından takip etme şansınız varsa bu sezon Arsenal takımını izlemenizi tavsiye ederim. Ne demek istediğimin hemen tüm örneğini orada görmek mümkün.
Ekibiniz kaliteli ayaklardan oluşur ancak takım olamazsınız; bunun ne kadar çok örneği vardır değil mi?
Valencia...
Eğer sabırla okuyup, bu satırlara gelmişseniz, içinizden şöyle bir tepki vermeniz doğaldır; “pes artık, 4 gol atan oyuncuyu mu eleştireceksin?”
Valencia’nın kendi milli takımı ve Fenerbahçe’deki gol performasına bu sezon şapka çıkarmamak insafsızlık ve haksızlık olur.
Ama bu bizim gerçekleri görmemizi engellerse son 3 sezondur Fenerbahçe’de oynayan Valencia fenomeninin etkisinin ne olduğunu anlayamayız.
Kasımpaşa’nın attığı tek gol öncesinde, önünde bir defans bloğu varken Valencia’nın neredeyse 30 metreden şut denemesinin futboldaki karşılığı “disiplinsizlik, ciddiyetsizliktir.”
Kasımpaşa gibi bol gol yiyen bir takım bile bunu cezalandırmayı başarabiliyorsa görece çok daha dirençli takımların Fenerbahçe’ye ne türden sorunlar yaratacağını hesaba katmak gerekiyor.
Mesela Fenerbahçe’nin bundan sonraki iki rakibi; Adana Demirspor ve Konyaspor.
Egoizmden ve bencillikten sıyrılmış, takım oyununa kendini adamış bir Valencia Süper Lig’in uzak ara en iyisi olmaya aday olduğunu buradan rahatlıkla iddia edebilirim.
Meselenin özeti budur.