Futbol icat edildiğinden beri, birçok sistem ortaya çıktı, birçok futbol adamı kendine uygun olanı uygulamaya çalıştı.
"Futbolcuya göre sistem mi yoksa, sisteme göre mi futbolcu?" tartışması, "Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıktı?" konusu kadar popüler... Ama genelgeçer kurallarda, elindeki adama göre takım çıkarmak en ideali...
Bunları neden yazdım? Son dönemde Kapıkule dışından hangi hoca gelse, bir üçlü savunma sevdasını da yanında getiriyor. Son düzlükte önce milli takımda Stefan Kuntz'da bunu tartıştık, ardından Jesus'la devam ettik.
Jorge Jesus, 3-0'lık Galatasaray hezimetinin ardından, üçlü savunmaya tövbe etti diye düşünülmüştü. Gerçekten de, o günden, Beşiktaş derbisine kadar geçen 7 maçta, hep 4-4-2 ya da 4-1-3-2 oynadı, 6 galibiyet, bir beraberlik aldı. Ne zaman Beşiktaş'ı karşısına aldı, yine üç stoperle sahaya çıktı.
Belli ki Portekizli, bu şekilde kendini daha güvende hissediyor. Güçlü rakipleri karşısında, beklerle birlikte 5'li savunmaya döndüğünü düşünüyor. Ama olmuyor işte... İşlemedi, işlemiyor.
Başkan Ali Koç da ona, "Arkadaş, ben dört yıldır şampiyonluğu bekledim. Dünya kadar para verdim. Sana da çuvalla para uzattım. Seni ben Fenerbahçe'nin dibine dinamit koy diye getirmedim" diyemedi belli ki... Belki de, Koç'un bazı yaptıkları onu bu duruma getirdi, kim bilir! Örnek mi? Portekizlinin, "Bana ev tutun. Otel köşelerinde kalmayayım" dediği, Koç'un da, "O kadar para veriyorum. İsterse kendi kiralasın" diye direttiği söyleniyor.
Aslında bu üçlü savunmadan ağzı yananlar çok Türkiye'de... Sumudica, hem Kayseri'de hem de Gaziantep'te şöyle bir deneyeyim dedi, suratına tokadı yedi.
Pereira var ya, Vitor Pereira... Fenerbahçe'de aynı tartışmanın içinde değil miydi? Gidişi de bu ısrar ile gerçekleşmedi mi?
Valerien Ismael'in hayallerinde hep üçlü defans vardı, adam başaramadan gitti! Farioli'nin macerası, üçlü savunma sayesinde Alanya'da çok çabuk bitti.
Şimdi de Jesus... "Dediğim dedik" tavrı, büyük ihtimalle Galatasaray'ı şampiyon yapacak. Hep tartışılır ya, "Bir takımın başarısında teknik adamın etkisi nedir?" diye... İşte size örnek; Jesus... Hem Fenerbahçe'ye hem de Galatasaray'a etkisini gösterdi!
A Milli Takımı'nın teknik patronu Kuntz da, hem yaşadıklarını hem de Jesus'un başından geçenleri ders kabul etmeli... Aksi takdirde...
Yıldırım ve Koç
Demek Aziz Yıldırım'ın 20 yılda 6 şampiyonluğuna burun kıvırırsınız ha! Demek, Aziz Başkan'a tarihi farkla "güle güle" dersiniz.
Fenerbahçe camiası, Ali Koç'u başkan yaparken, yüzde 80'lik bir teveccüh ortaya koymuştu. 20 bin kişinin 16 bini, "Koç başkan olsun" derken, bugün ne düşünüyor acaba?
Bazılarının aklından, "Beterin beteri varmış" sözü geçmiştir. O söz bu duruma hiç mi hiç uygun değil... 5 yıllık yaşananları gördükten sonra, Aziz Yıldırım dönemine "beter" diyebilen, beter olur.
Ancak Koç'un da burada hakkını vermek gerek. 4 yılda 4 farklı takımın şampiyonluğunu görse de, döktüğü çuval dolusu para, her sezon başında, başarı uğruna yaptığı atılımlar ve diğer icraatları, onun "günah"larının bir kısmının kefareti olarak sayılmaz mı?
Peki ya bugün Ali Koç ile Aziz Yıldırım tekrar sandık başına geçse, acaba yine eski sonuç ortaya çıkar mı?
Hem hakim hem savcı
Fenerbahçe, geçen hafta ilginç bir açıklama yaptı:
"16 Mart 2023 tarihinde Ülker Stadyumu Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Spor Kompleksi'nde oynadığı UEFA Avrupa Ligi son 16 turu rövanş karşılaşmasında meydana gelen tribün olayları hakkında açıklama ve bilgilendirme yapmak istiyoruz. Kulübümüzün bu konu ile ilgili bizzat tespit ettiği 7 kişinin süresiz olarak stadımıza girişinin yasaklandığını bildiririz."
İlk başta hepimiz, doğal olarak "Oh olsun" diyoruz. Çünkü yaşanan olaylar, hem kulübe hem de tribünlere ceza olarak geri dönüyor. Holiganların yaptıkları tabii ki yanlarına kar kalmamalı...
Ancak Fenerbahçe Yönetimi'ne sormak gerek; savcı mısın, hakim mi? Yargılama hakkın var mı?
Sporda Şiddeti Önleme Yasası olarak bilinen 6222 sayılı kanun yok mu? Türkiye Cumhuriyeti'nin mahkemeleri yok mu? Kanunda, "Seyirden men" olarak bilinen bir yaptırım yok mu?
Veya, lig maçlarında, TFF'nin Disiplin Talimatı'na uygun olarak, bu kişiler cezalandırılmıyor mu?
Fenerbahçe, "Anonim şirket" olarak, "Ben ticari bir kuruluşum, istediğime malı satarım" diyebilir mi? Veya, malı satan Fenerbahçe mi yoksa Passolig mi?
Maçlar, kamusal bir alan mı? Öyleyse, "süresiz yasak" yargısız bir infaz ve de özgürlüğü kısıtlama olmuyor mu?
Bırakın spor savcıları ve mahkemeler işini yapsın. O 7 kişi de, "kanun neyi hükmediyorsa" o cezayı alsın.
İçinden Pirlo çıktı!
Trabzonspor'un Adana Demirspor ile yaptığı karşılaşma öncesinde, Teknik Direktör Orhan Ak'ın kadrosu, tam kamikaze takımıydı. Bol gollü geçeceği her halinden belliydi ama, doğrusu bordo-mavililerin böyle çaresiz olacağı hiç düşünülmemişti.
Nitekim Orhan Ak'ın içinden bir Pirlo çıktı. Karagümrük'ün başında, "Yediğimden fazlasını atayım" diye düşünen İtalyan adamın, Trabzon versiyonu sahnedeydi.
Ancak Orhan Hoca'nın hesap edemediği bir şey vardı. Böyle camia takımlarında, her şey skora göredir. İyi oynayıp, yenilirsen; Karagümrük'te, Ümraniyespor'da kredin olur, primin olur. Ama Trabzon'da iki maçta anahtarı teslim edersin.
Nitekim Ak, kupa hezimeti sonrasında veda etti.