Geçtiğimiz iki haftada Avrupa kupalarındaki yarı final maçlarını izlemişsinizdir. Özellikle Avrupa Ligi ve Konferans Ligi maçlarını izlerken hayıflanmadınız mı? Djurgarden’i, Bodo Glimt’i izlerken, Premier Lig’de küme düşme hattına yakınlaşan Tottenham ve Manchester United’ı izlerken, liseli çocuklarla oynayan Chelsea’yi izlerken hayıflanmadınız mı? “Lig daha önemli” deyip Avrupa’dan elenince alkış mı tuttunuz yoksa?
Yukarıdaki takımları küçümsemek değil amacım... Belirli bir kulüp ve oyun disiplini olmadan o seviyeye gelinemez. Ancak kulüplerimizin harcadıkları paralar ile Avrupa’da geldikleri yerler doğru orantılı değil. Galatasaray ve Fenerbahçe tatmin oldular kolayca. Trabzonspor’un bu kötü sezonunda bile Konferans Ligi’nin ön elemesini geçememesi kimsenin canını acıtmıyor mu?
Bir galibiyet alınca, “Kupayı alabiliriz” diyenlerle, elenince mutlu bir şekilde, “Lige dönüyoruz” diyenler aynı kişiler. Yahu 2000’lerin başında herkesin kafasında Galatasaray’ın yaptığını tekrarlamak vardı. Şimdi onlar bile tur maçında ligi düşünerek oyuncu değişikliği yapıyor. Gençlerbirliği’nin, Gaziantepspor’un, Denizlispor’un ve diğerlerinin Avrupa’da tur kovaladığı yıllardı. Bırakın zihniyeti, birincisi dışında bu kulüpler bile ortada yok artık.
Tabii ki lig önemli. Buna kim laf edebilir ki! Ama Avrupa’da harcanan bu paralara rağmen yıllardır 1-2 çeyrek finalin ötesine gidilmiyorsa, zihniyette problem var demektir. Bunu değiştirmezsek sadece Şampiyonlar Ligi gruplarından gelecek paralar için birkaç katını harcamaya devam ederiz. Bunu da beylik bir cümle olarak söylemiyorum. Maddi anlamda şemsiye tersine dönerse ne yapacağız? Tabii ki kulüpleri satacağız.