Kafa rahatlığı çok güzel şey
En büyük eleştiriyi santrforsuz oyun tercihinden alan Montella’nın canına tak etmiş olacak ki, İzlanda karşısında Umut ile başladı. Formasyon takıntısında değilim, illa santrfor demiyorum. Rakibe göre, kadrona göre dizilişin her maç, hatta bir maçın içinde belli periyotlarda bile değişebilir. Ama bir oyuna takıntılı teknik adamların da kendisine yapılan eleştirileri anlaması lazım.
İzlanda karşısında erken gelen golü doğru mevkilerde oynayan oyuncularımızın ön alan baskısı ezberine de verebiliriz, rakibin savunmasının ağır kalışına da... Ama ben üç golün de sahibi Kerem’e payeyi vermek istiyorum. Kafa rahatlığı çok güzel şey değil mi? Kendinizden düşünün. O rahatlığın verdiği huzur özgüveni çarpar, performansı katlar. Kerem de artık Türkiye’de oynamayacak olmasının ve haliyle de acımasızca eleştirilmeyecek olmasının verdiği rahatlıkla oynadı. Kalitesi hep belliydi ama kafası rahat olmayınca sahaya yansıtamıyordu. Galatasaray’da oynadığı sürede 88 gol katkısı yapmış bir oyuncuyu eleştiren taraftarlar dün, “Benfica’da bir çocuk var keşke bize gelse” demiş midir?
İkinci yarı başında oyunun düşmesinin en büyük sebebi, Hakan’ın çıkmış olmasıydı. Takımın her daim en çok eleştirilen oyuncusu Hakan. Ama ne kadar özel bir oyuncu olduğunu anlamak için ya yokluğunda oyuna bakmak ya da varlığında maçı değil sadece onu takip etmek lazım. Takımın yerleşmesini, pasların doğru adamlarla buluşmasını, maçın temposunu hep o belirliyor.
Dünya Kupası yolunda bu maçların her birini bir basamak yapıp üzerine koyarak, oyunu geliştirerek devam etmeli. Kulübede İtalyan bir teknik adamla dilerim bu gelişime savunmadan başlarız da artık aynı sorular kafamızda dolaşmaz: Duran toptan gol yemek bizim makus talihimiz midir? Öğrenilmiş çaresizliğimiz midir?
9 Eylül’de, güzel İzmir’in doğum gününde, günlerdir gülmeyen yüzümüzü tebessüm ettiren Milli Takımımıza teşekkürler. 102 yıl önce İzmir’i kurtaran Atatürk’ün bir sözünü unutturmamak dileğiyle: Vatanı korumak çocukları korumakla başlar.