Film gibi bir sezonun ilk yarısını geride bıraktık. Bu güzide ligimizin ilk yarısının gelin birlikte bir Z raporunu alalım. Oynanan 153 maç sonucunda kimler ne yapmış, ne yapamamış, ligin marka değeri nereye gidiyormuş bir bakalım.
Film gibi bir sezonun ilk yarısını geride bıraktık. Her yıl, “Bu sene zor geçti” dediğimiz Süper Lig, bu sene gerçekten zor geçiyor. Yanlış anlamayın konu yoğunluk, çok çalışmak falan değil, zira Çehovcu bir yaklaşımla, “Bizi tek kurtaracak şeyin çalışmak” olduğuna inanıyorum.
Zor geçiyor, çünkü her yıl bir öncekinden kötüye giden, sertleşen, insani bazı değerlerin yozlaştığı, rekabetin hınca, adaletin intikama döndüğü bir ortamda, tüm başrol oyuncuları artık giderek Erol Taş’laşıyor. İşte bu güzide ligimizin ilk yarısının gelin birlikte bir Z raporunu alalım. Oynanan 153 maç sonucunda kimler ne yapmış, ne yapamamış, ligin meşhur marka değeri nereye gidiyormuş bir bakalım.

G.Saray'ın başarısı tesadüf değil

Haberin Devamı

Toplam 439 golün atıldığı sezonun ilk yarısının lideri, 47 golle en çok gol atan takım Galatasaray oldu. Aynı teknik direktörle ve omurgasındaki değişmeyen oyuncularına eklediği sansasyonel transferi Osimhen ile sarı-kırmızılılar, bu sezonun da favori şampiyonluk adayı...
Peki nasıl oluyor da Galatasaray bunu her yıl tekrar ediyor? İçinden “yapı” diyenler için merak etmeyin elbette meşhur yapıdan da bahsedeceğim ama yeri burası değil.
19 takımın yer aldığı ve 12 teknik adam değişikliğinin sadece sezonun ilk yarısında yapıldığı ligde, Galatasaray’ın başarısının ardındaki ilk madde, “istikrar” bence. Okan Buruk’un modern teknik adamlara öykünerek oluşturduğu stratejileri, güncel futbol anlayışı, oyuncularla iyi ilişkileri ve dışarıda kopan fırtınalara karşı Florya’da kapıları sıkıca kapatmasıyla tekrar eden başarının gelmesi tesadüf değil.
Herkes Osimhen-Icardi nasıl olacak, hala bek yok, Mertens yaşlandı derken, kurduğu planlar tıkır tıkır işleyen, takıldığı yerde alternatif çalışan planlar üreten, her sezon bir yerli oyuncu geliştiren teknik adama sahip sarı-kırmızılılar. Ve görünen o ki, ligde rakiplerinin öne geçmesi için Okan Hoca’nın Avrupa’ya transfer olmasını beklemeleri gerekiyor.
Çünkü Mourinho gibi bir dünya yıldızı bile gelip hayal kırıklığı yaratabiliyor.

Haberin Devamı

Mourinho şampiyonluğu unutmuş

Bu yılın en, “Mümkün değil, hayatta olmaz”ı ne derseniz, hiç şüphesiz Mourinho gibi bir ismin Türkiye’ye gelmesi ve hem oynattığı oyunla hem de topladığı puanla bekleneni henüz verememiş olması derim. İçeride Galatasaray mağlubiyeti, baskısız oyun, üst sıra takımlarının hiç birini yenememiş olması bir yana, geldiği günden beri hiç bir oyuncuyu geliştirememiş hatta gerilemesini izletmiş olması diğer yana.
Maalesef Mourinho, uzun süredir şampiyonluk adayı bir takımı çalıştırmadığı için, şampiyonluk oyunu oynatmayı unutmuş. “Öyle bir takım kuracağız ki...” diyen yönetim, herkesin yapacağı gibi bu dev isme güvenip transferi de teslim etti. Ancak yeni oyuncularda da yüzü gülmedi. İlk yarı geride kalırken Fenerbahçe Yönetimi’nin Mourinho’yu getirmiş olmaktan pişman olduğunu söyleyebilirim ama ispatlayamam.

Haberin Devamı

'Beyin çürümesi'

Oxford Sözlüğü her yıl, gündemi ve toplumu en çok etkileyen “yılın kelimesini” seçiyor. Bu yıl bu unvan “beyin çürümesi” (brain rot) ifadesine verildi.
Hızlı dijitalleşmenin ve ciddi bir bağımlılığa dönüşen sosyal medyanın beyin sağlığımız üzerinde yol açabileceği tehlikeye dikkat çekiyor bu ifade. Biz de her yıl futbol dilimizde gündemi ve toplumu en çok etkileyen kelimeyi seçsek, 2024 senesinin kelimesi şüphesiz YAPI olurdu. Kimsenin tam açıklayamadığı ama başına negatif bir şey geldiğinde onu mutlaka yapıya bağladığı, büyük, karanlık bir güç. Tüm mağlubiyetlerin bahanesi, kılıfı. Yani aslında ortada futbol diye bir şey yok, emek yok, çalışmak-kazanmak yok. Bir distopya. İnanıp inanmamak size kalmış. Başta da dedim, ya ben çalışmaktan, kusuru ise “yapıda” değil, kendinde bulmaktan yanayım, o yüzden inanmıyorum.
Hepinize sevdiklerinizle birlikte sağlıklı, mutlu bir yıl dilerim. Her zaman gülümseten bu kötü espriyle bitirelim: Seneye görüşürüz!

'Kayıp' ilanı astılar

Yeni başkanı ve yepyeni umutlarıyla sezona başlayan Beşiktaş’ta ise öyle şeyler oldu ki, yıllar sonra bile hiç bir taraftar hatırlamak istemeyecek. 5-0’lık Galatasaray galibiyetiyle herkesi kandıran takım ve yöneticiler, kısa sürede öyle bir noktaya geldi ki; önce Hasan Arat’ın anlamsız çekilmesi sonra Samet Aybaba’nın dinamit etkisi açıklamaları, “Paralar nerede?” sezonundan daha beteri de olabilirmiş dedirtti. Bu akşam kulübün yeni başkanı belli olacak ama bir sezon daha “kayıp” ilanını astı siyah-beyazlılar. Onlardaki hayal kırıklığı ise geldiğinde büyük ve havalı sözler söyleyen başkanlarına dairdi.
İki sezondur transferleri kim yaptı, hocaları kim seçti, kime kaç para verildi, içeride neler oluyor kimsenin cevap veremediği, sorumluluk almadığı bir dönemin ardından, yarın sabah Beşiktaş’ı yeni bir dönem bekliyor. Yeni yılda yeni umutlara, yeni başlangıçlara en çok ihtiyaç duyan takım siyah-beyazlılar.

Sihirli kelime: Adalet

Seyir zevki deyince tabi ki hakemler ve VAR’dan bahsetmeden de olmaz. Tartışmalı kararlar, devreye giren-girmeyen VAR bir yana; Trabzonspor -Kasımpaşa maçında Enis Destan’ın penaltı pozisyonu ile Sivasspor-Galatasaray maçında Rey Manaj’ın Barış Alper’e faulünde verilen karar, listelere en üst sıradan girdi.
Fenerbahçe’nin yabancı hakem talebine diğer kulüplerden artarak eklenen destekle, sezonun kalanında yeni hakemlerle bambaşka bir gündeme geçebiliriz. Ben de aynı fikirdeyim, madem hakem yetiştiremiyoruz, yetişenlere sahip çıkamıyoruz, o zaman “Bırakınız gelsinler, bırakınız geçsinler” efendim. Ancak mevcut TFF belli ki bu konuya direnebildiği kadar direnecek.
İbrahim Hacıosmanoğlu’nun başından bu yana en büyük hatası, tutamayacağı sözleri, tutabileceğini zannedip bir çırpıda söylemiş olması. “VAR hakemi hata yaparsa artniyet ararım” dedi, VAR hakemleri hala hata yapıyor. “Amacım futbolda adaleti sağlamak” dedi, herkes hala “Adalet yok” diye bağırıyor. O yüzden “Yabancı hakem gelmeyecek” sözü ne derece kalıcı olur bilinmez.
Sorun şu ki, oyunun doğası gereği hakem hatası hep olacak. Ama nereye kadarı adaletli, nereye kadarı adaletsiz, kime göre adalet ve daha da önemlisi, adalet kavramı ne demek sorularının cevabı; zamana-mekana-kişiye göre değiştiği için Türkiye’de futbolun en büyük sorunu hep bu sihirli kelime olacak: Adalet.

Anadolu bildiğiniz gibi

Ligin geri kalanı ise yine bildiğimiz gibi. Şampiyonluğa oynayan takımların rekor üstüne rekor kırmasını sağlayanlar, ligin alt sıralarında bulunan takımlar. Artık bir klişe haline gelen “makas açıldı” sözü her sezon kendini bir kez daha doğruluyor. Hatay, Adana Demirspor, Kayseri gibi şehir kulüpleri giderek batağın eşiğine geliyor. Bu sezon bu takımlar sırasıyla, sadece 1-2-3 galibiyet alabildiler.
Eskiden Anadolu takımlarında parlayan yerli oyuncular olurdu. Ya da düşük bütçeli ama büyük kulüplerde ikinci santrfor olarak oynayabilecek golcüler bulup getirirlerdi. İyi bir sezonun ardından bu oyuncular illa ki İstanbul’dan bir teklif kapardı. Ama şimdi bırakın oyuncu parlatmayı, bir zamanların büyük Anadolu takımları ligde kalıp kalmamaya oynuyor. Kulüp başkanları futbolun popülaritesini kullanmak, kendi reklamlarını yapmak için gelip takım batınca ortadan kayboluyor.
3.lige kadar düşen koskoca Bursaspor’un halinden bahsetmeyeceğim bile. Büyük kulüpler dışındaki takımlar iyi yönetilmediği sürece, ligde rekabet olması mümkün değil. Dolayısıyla da ligin seyir zevkinin ve marka değerinin yükselmesi de olası durmuyor.