Zirvede 'aidiyet duygusu' var
Süper Lig’de Dört Büyükler adıyla tanımladığımız kulüplerin, son yıllarda dörtlü değil, ikili rekabetle zirve mücadelesi verdiğini görüyoruz. Hadi, alfabetik yazalım; Fenerbahçe – Galatasaray neredeyse yapışık ikizler gibi sürekli ağız kavgasına giriyorlar. Paranoya hallerine kapılıp herkesin, özellikle hakemlerin kendilerine karşı olduğunu tanımlayamadıkları “yapı” demekten öte somut örnek veremedikleri bazı güçlerin yollarını kestiğini iddia ediyorlar.
Şampiyonluk yarışının dışında kalanlar, Beşiktaş ve Trabzonspor, kendi taraftarlarıyla birlikte “joga bonito” (güzel oyun) futbolu izlemeyi yaşam biçimine dönüştürmüş futbolseverleri de üzüyor. Bu gidişle oyunu daha iyi oynayan daha mütevazı kulüplerin maçlarına yönelenleri biliyorum.
Bir de şu var: Aynı anda hem Osimhen’e, hem Dzeko’ya, hem de Fernando Muslera, Uğurcan Çakır ve Mert Günok’a takılıp taraftarlık baskısını aşan “bireysel” ve “mevsimsel” meraklılar var. Kimse şaşırmasın.. Böyle seyircileri daha çok önemsiyorum.
Futbol takım oyunu… Tamam... Ama takım kadrolarının içinde “aidiyet” duygusu olanlar da bireysel olarak öne çıkıyor. Aidiyet duygusu nedir? Haydi, kısa adres Google’dan bakalım: Kişinin kendisini diğerine, güvenli bir şekilde sivil toplum kuruluşlarına bağlılık, beraberlik anlayışı da aidiyeti tanımlıyor.
Süper Lig tam anlamıyla futboldaki dünya fuarı gibi. Her kıtadan, her ulustan oyuncu var. Yabancı sayısı da sahada serbest, kadroda sınırlı (14) olduğuna göre, yerli oyunculara “gereklilik” olarak bakıyorum. Çünkü yerli futbolcularda doğal olarak aidiyet duygusu daha ağır basar. Bu da takım başarısında ihmal edilmemesi gereken bir güç kaynağıdır.
Somut örneklere gelelim: Fenerbahçe ile Galatasaray, bu ligde ve milli takımda yeteri kadar “aidiyet duygusu taşıyan oyunculara sahipler. Onlar takımın yıldızı, lideri, sembolü, temsilcisi olabilirler. Tribündeki taraftardan farkları da yoktur.
Kimler mi? Mert Müldür, İsmail Yüksek, Mert Hakan Yandaş, Oğuz Aydın, İrfan Can Kahveci, Cengiz Ünder, Cenk Tosun (erken demeyin, giydiği her formaya saygı gösterir)… Aralarına takıma sürekli katılmasını beklediğim Levent Mercan ve kenarda forma bekleyen gençler de var.
Galatasaray, aidiyet duygusu yüksek yıldız oyuncu yetiştirmede ve oynatmada uluslararası standartlara göre de en başarılı kulüp… Abdülkerim Bardakçı, Metehan Baltacı, Kaan Ayhan, Kerem Demirbay, Berkan Kutlu, Yunus Akgün ve Barış Alper Yılmaz… Dikkatinizi çekerim: Galatasaray’ın yerli oyuncuları hem şampiyonluk yarışının hem de değişen kadrolar ve sistemlere uyabilmenin en iyi örnekleridir.
Dört Büyükler’in iki takımı, Beşiktaş ve Trabzonspor’da, aidiyet sahibi oyuncu sayısı maalesef zirvedeki takımların seviyesinde değildir.
Beşiktaş’ta aidiyeti en yüksek oyuncu, takımda oynasa da oynamasa da Kaptan Necip Uysal’dır. Mert Günok, Salih Uçan ve Semih Kılıçoğlu ile Mustafa Hekimoğlu çok değerli. Trabzonspor’da Uğurcan Çakır, Eren Elmalı, Okay Yokuşlu, Ozan Tufan… Eren Elmalı, Enis Destan da aidiyet saflarında yer alıyorlar. Teknik, taktik ve kişilik… Futbolcu seçerken, kadro mühendisliği yaparken “aidiyet duygusu” unutulmamalı. Çok az yabancı oyuncu kulübünde aidiyet duygusu yaşamıştır. Onları da gelecek haftalarda yazarım.
Oğuzhan Çakır
Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk, 3-3’lük Galatasaray Kasımpaşa maçından sonra genç hakeme “Artık bu sahada maç yönetemeyeceğinizi biliyor musunuz?” demiş.
Tam da TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nu sinirlendiren sözler..
Ne oldu? TFF, aynı hakemi Galatasaray – Eyüpspor maçına verdi. Oğuzhan Çakır, Aslantepe’de maç yönetti. Sonuç 2-2…Sanırım herkes payını aldı.
Jose Mourinho
Fenerbahçe’nin Portekizli Teknik Direktörü, geçen hafta Eyüpsporlu 3 futbolcunun Galatasaray’a karşı oynayamayacaklarını pek manalı buldu. Tespitlerini sundu.
Peki n’oldu? Galatasaray 2- Eyüpspor 2…
Biri “öküz altında buzağı aramanın” Portekizcesini Mourinho’ya anlatsın.
Samet Aybaba
Para pul hesabı yapmayan, mevki makam kovalamayan. Her makamı, her formayı, her görevi onurla taşıyan Samet Aybaba’ya selam olsun! Keşke geri dönüp Beşiktaş hizmetine devam etse!