Kaosu başlatanlar bitirsin!
Türk futbolunda tarihin akışı anaforlara dönüşmeye başladı. Kuruluş, yayılma, iç organizasyonlar, dış turnuvalardaki başarılardan sonra endüstriyel çağın getirdiği zenginlik (!) ve borçlanma masum ve temiz oyunu kirletti.
1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra sivil toplum ve spor tarihimizde saygı ile andığımız inanılmaz gelişmeler oldu. Üç Büyükler olarak tanımladığımız öncü kulüplerimiz, İstanbul’dan Anadolu’nun en uzaktaki illerine kadar, yurt dışına da uğrayarak rekabetin temel taşlarını döşediler. Birbirlerine saygı duyarak, zarif şakalar ve ironilerle çok büyük dostluklar geliştirdiler.
Sonrasında profesyonellik geldi (1951), 60’lı ve 70’li yıllarda futbolda iç rekabet alt liglerle zenginleşti. Kimse aksini iddia edemez: Futbol Türkiye’nin sosyal hayatında olumlu ya da olumsuz olaylarla birlikte önemli bir kültür ortamı, yaşam biçimi yarattı. 90’lı yıllarda endüstriyel futbol çağına girdik. Statlardaki heyecanlar, canlı yayınlarla evlerimize kadar uzandı. Kulüplerimiz ve Milli Takımımız, uluslararası maçlarla oyuna renk ve derinlik kazandırdı. Bu arada futboldaki en önemli yapılanma “özerk” federasyon dönemi de başladı.
2000’de Galatasaray UEFA Kupası’nı kazandı. Milli Takım, 48 yıl aradan sonra katıldığı 2002 Dünya Kupası’nda üçüncü oldu. Önceden yaklaşık 20 -30 futbolcuyla yabancı ülkelere gönderdiğimiz yıldızlar, 2000’lerde daha çok para, daha sağlam kontratlar, yurt çapında ilgi ve heyecan yarattı.
Haydi, günümüze dönelim: Galatasaray Adana Demirspor maçında yaşanan “utanç verici” sahadan çekilme kararı, sonrasında hiç de sürpriz sayılmayan şampiyonluk adaylarının sosyal medya savaşı, geliştirilmeye çalışılan marka değerini yerlere düşürdü.
Anafor dedik, daha anlaşılır sözcükle yazalım: Görülmemiş bir futbol kaosuna tanık oluyoruz.
En başta hakemlerimiz baskı altında ve yalnızlar. Sonrasında federasyon ve kulüp yöneticilerimiz borç batağında mücadele ederken birbirlerinin yolunu kesmeye çalışıyorlar. Demeç ve açıklama savaşlarının sonu gelmiyor. Sağlıksız ortamı tedavi etmek, yine futbolun paydaşlarına düşüyor.
Futbol, kaosu bitirmek zorundadır. Açık söyleyelim: Bitiremezlerse, kendileri biterler!
Spor Bakanlığı ya da TFF, İstanbul Riva’da iki günlük bir “çalıştay” düzenlemeli… Sabancı Üniversitesi Yöneylem Bölümü’nden Arama Kürsüsü Başkanı Prof.Dr.Oğuz Babüroğlu hocamızın başkanlığı çok değerli akademik katkılar sağlayabilecektir. Hayır, laf salatası dinlemek için değil. En çok 60 -70 kişiyle, en az 10 temel konuda çalışma grupları oluşturmak, sorunları ve çözüm önerilerini belirlemek için geç kalmadan çalışmalara başlamak gerekiyor.
Erdal Batmaz “Play Off” dedi
TFF eski başkan yardımcılarından ve SPK üyelerinden ekonomist dostum Erdal Batmaz, “Süper Lig’de play off önerilerine hep karşı oldum. Ama yaşadığımız olaylar, bu dar ve çatışmalı rekabet ortamında play off’un da denenmesi gerektiğini düşündürüyor. Bu olayların ekonomik, sportif ve ahlaki temelinin olmadığını gördük. Artık yeni çirkinlikler olmamalı” dedi. İtirazı olan? En azından play off’u tartışmalıyız.
Haydi gençler gelsin!
Ara transferde harcanan paraların daha i sabetli oyunculara gittiğini düşünüyorum. Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor 18-20 yaşlarında oyuncular getiriyor. Yıllık hak edişlerine baktım, süper imzaların yüzde 10’u bile değil. Bu gençlerin gelişi, kulüplerimizin, henüz adları bilinmeyen oyuncuları eğitip parlatarak Avrupa endüstriyel liglerine satmak gibi önemli yatırım fırsatlarına dönüşebilir.
Beşiktaş’ta Atletico Madrid’den alınan Xavi Montero 20’li yaşlarının başında sol ayaklı bir stoperdi. Son şampiyonluk yılında da kadrodaydı. İlgi ve destek görmediği için İspanya’ya döndü. Umarım bu yıl alınanların kaderi Montero’ya benzemez.