Kızım yuvaya başladığında 3 yaşını doldurmamıştı. Gayet sosyal, konuşkan, oyuncu, çişini, kakasını halletmiş, yemeğini yiyen bir çocuktu. E ben de çalışıyordum, yarım gün okula gitmesi, yeni arkadaşlar edinmesinde ne sakınca vardı. Fakat işler hiç de beklediğim gibi gitmedi. Sınıf kapısındaki bekleyişim, tüm anne/babaların bir bir çekilmesine, okulun rutin programına dönmesine rağmen bitmiyordu. İçime sinmeyen şeyler vardı, o ağlarken ya da gözlerimin içine endişe dolu bakışlarla bakarken çıkıp gitmek asla doğru gelmiyordu. Üstüne üstlük Derin giderek daha gergin oluyordu. Kesinlikle okula gitmek istemiyordu. Her gün bin bir yalvarma ve hatta zorlama ile ilk dönemi geçirdik. İkinci dönem ise toplamda 1 ay zor gitti diyebilirim.
Bir yerlerde bir yanlışlık vardı ama nerede… Neden benim çocuğum da herkesin çocuğu gibi güle oynaya okula gitmiyordu. Ne güzel okuldu işte, neden korkuyordu. Kafamda bunun gibi onlarca soru ile hem ona hem kendime hayatı zindan ettiğim bir dönem Sevgili Nilüfer Devecigil ile tanıştım. Ve hayatım/hayatımız değişti. Okul hayaline 1 yıl ara verdik ve bu süreci oyun terapileri ile geçirdik. Ve ben sorduğum soruların cevabını yanlış yerde aradığımı anladım. Bugün geldiğimiz noktada, 1 yıldır okula giden, hatta yaz tatilinde sürekli okulum ne zaman açılacak diyen bir çocuk var.
Bağlanmak kadar ayrışmak da zor
Yuvaya başlama çok kritik bir konu. Şahsen, Türkiye’de halen bu konunun öneminin pek çok anne/baba hatta eğitimci tarafından anlaşılmadığını düşünüyorum. 2-3-4 yaşındaki bebelere çok hoyrat davranıyoruz. İstiyoruz ki, seçtiğimiz okulu hemen sevsinler, hiç arıza çıkarmadan, arkalarına bile bakmadan, güle oynaya sınıfa girsinler. Biz de bir görevi daha başarıyla tamamlamış olmanın hazzını yaşayalım. Oysa ki ebeveyne bağlanma kadar ayrışma da çok zor, sancılı ve kritik bir süreç. İlmek ilmek işlenmesi gereken, emek verilmesi gereken.
Pek çok özel okul da dahil, öğrenci seçerken, sadece davranış odaklı yaklaşıyor. Duyguları düşünen yok. Bu yaşımda, hiç bilmediğim bir ortama girdiğimde, birileri bana soru sorsa, sonra da benim hakkımda karar verecek olsa, elim ayağım birbirine dolanır, kendimi yeterince anlatamam. Böyle bakınca okulların mülakat süreçleri çok korkunç değil mi? 3-4 yaşında bir oda dolusu çocuğa bir şeyler yaptırıp, o çocuklar hakkında 10 dakikada karar vermek… Bana çok acımasız, yanlış ve amatör geliyor.
Sevgili Nilüfer Devecigil’e bu süreçte ailelerin dikkat etmesi gerekenleri sordum. Lütfen okuyun. Söyledikleri çok kıymetli. Ve şunu sakın unutmayın, hiçbir çocuk, herhangi bir şeye ağlayarak alışmaz. Okul öncesi çağda çocuğunuzu okula başlatmayı düşünüyorsanız, bu işin bir süreç olduğunu, regülasyon işi olduğunu, güvenli bağlanmayla ilgili olduğunu, öğretmenle iş birliğinin önemini, çocuğun sinyallerini görmenin ve cevap vermenin kıymetini ve asıl kendinizin tüm bunlara hazır olup/olmadığınızı sorgulamayı unutmayın!
Yuva seçiminde nelere dikkat etmeli?
En yakın en iyidir fikrine katılmıyorum artık. Ebeveynlere mutlaka yuvayı gidip görün diyorum.
Kaç dil öğretiyor, hangi ekipmanları sunuyor hiçbir önemi yok. Zaten o dönemde çocuk öğrenmeyi böyle öğrenmiyor. Aynı anda birkaç dili öğrenebilir ama kullanan kişiyle öğrenir çünkü o dönem çocuğun dili oyun.
Oyuna alan veriyor mu?
Disiplin anlayışı nasıl? Çocuklar çatışma yaşayınca ne yapıyorlar?
Geçiş dönemlerini nasıl yönetiyor? Yemekten masaya, masadan oyuna vs?
Oryantasyonu nasıl yönetiyor? Siz nasıl istiyorsanız değil. Onların yaklaşımları ne? Mesela bana şunu dese, çocuk ilk günden alışmış gibi dursa da 5 gün burada durmanızı istiyorum gibi…
Okula başlama sürecinde çocuk tarafında neler oluyor?
Bizim milyonlarca yıllık bir ilkel beyin geçmişimiz var. Çocukta da bu dönemlerde ilkel beyin çalışıyor. Yeni girdiği okul ortamı onun için vahşi orman. Ebeveynine yapışıyor ki, ormanda kimse onu yemesin. Durum böyle iken çocuğu götürüp hiç tanımadığı bir öğretmen ve ortama sokup “burada kal” diyoruz. O zaman sistem alarma geçiyor. Bu nedenle ebeveyn ve eğitimci olarak bu geçişe süre vermem gerekiyor. “Ben buradayım, güvende olana kadar bir yere gitmiyorum” diyerek.
Önemli olan geçiş sürecinde öğretmene bağlanması. Öğretmen kavramı çok önemli. Kreşte önemli olan regülasyon. Özel okul/devlet okulu önemli değil. Biz hep ne öğretiyor da kayboluyoruz ki bu dönemde bunlar da ekstra stres sebebi olabiliyor.
Çocuğu okula gitmek istemeyen ebeveynler ne yapmalı?
Ebeveyn diyor ki; “6 aydır kapıda oturuyorum.” Bu hiçbir işe yaramaz. Herkes gitmiş sen oturuyorsan demek ki bu çocuğun sisteminde problem var. Artık konu okul değil, çık oradan git bir terapiste sonra çalışalım. Bu çocuğa da, anneye de ekstra yük. Çocuğu ağlata ağlata anneden/babadan koparmak hiçbir işe yaramaz. Ağlayarak kimse bir şeye alışmaz. Ormanda aslanı görüp donarsın ya, çocuk da bir süre sonra susuyor ama bu sefer de neden çekingen, neden konuşmuyor diye endişe ediyoruz. Altına işiyor, kabus görüyor vs… Sinir sistemini düşünerek hareket etmezsek, ileride başka sorunlarla çıkıyor karşımıza.