Okulların kapanma, karnelerin alınma zamanı geldi çattı. Karne hediyesi doğru mu, değil mi tartışmaları sürse de pek çok aile çocuğuna karne hediyesi alacak. Çocuğunuza karne hediyesi ne alırsınız bilmem ama ne almamanız gerektiğini biliyorum. Bir kedi, köpek ya da farklı bir hayvan karne hediyesi olamaz.
Avrupa’da herhangi bir ülkeye gittiyseniz, eminim siz de aynı soruyu kendinize sormuşsunuzdur. “Nasıl oluyor da sokaklarda bir tane bile sahipsiz hayvan bulunmuyor?”
Resmi olmayan rakamlara göre İstanbul’da 200 bine yakın sokak hayvanı var. Bu rakam her yaz sonu biraz daha artıyor. Çünkü karne hediyesi olarak alınan hayvanlar, çocuğun hevesi kaçınca, tuvaletini eve yapınca, havlayınca ya da büyüdü diye sokağa terk ediliyor. Yarısından fazlası da bir yılı geçmeden sokaklarda ölüyor.
Avrupa’nın yaptığı ama bizim yapamadığımız nedir diyerek, aklımdakileri HAYTAP (Hayvan Hakları Federasyonu) Genel Başkanı Ahmet Kemal Şenpolat’a sordum. Şenpolat, sokağa terk etmenin ve kaçak hayvan ticaretinin önüne geçilmediği sürece, sokaktaki hayvan sayısının daha da artacağını söylüyor ve ekliyor: “Sokak hayvanları sorunu diye bir şey yok. Sokak hayvanlarının sorunu var. Sorunu da biz insanlar yaratıyoruz.”
- Sokak hayvanları sorunu nasıl çözülecek?
Sokak hayvanları sorunu dediğimiz zaman sanki ortadan kaldırılması gerekli bir durum olarak algılanıyor. Bir kısmı öldürülüyor, bir kısmı ormana atılıyor ama çare olmuyor. Sokak hayvanları sorunu diye bir şey yok. Sokak hayvanlarının sorunu var. Sorunu da biz insanlar yaratıyoruz.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı bu işten sorumlu ama elimizde envanter yok. HAYTAP’ın tahminlerine göre sadece İstanbul’da 200 bine yakın sokak hayvanı var. İBB’ye göre bu sayı 30 bin. Sayılar tutarlı olmadığı için de teknik ekip, personel, ambulans, malzeme, bütçe gibi konular hep sıkıntılı.
Türkiye’ye sokak hayvanı ithal olarak gümrüklerden geliyor. Cins olan hayvanların yüzde 80’i Moldova, Azerbaycan, Bulgaristan, Romanya, Ermenistan, Rusya gibi ülkelerden kaçak giriyor. Hapis cezası var ama caydırmıyor. Yakalanamayanlar pet shoplara geliyor.
Her dönem farklı bir kedi köpek türü moda oluyor ve onlar doluyor ülkeye. İnsanlar bunu kartvizit niyetine alıyor. İlla şu cins olacak, yavru olacak, ağzı yüzü güzel olacak. Kel, kör, topal kimse istemiyor. Yurtdışına yaralı veya sakat hayvan sahiplendiriyoruz ama burada kimse almıyor. Yurt dışından gelmiyorsa üretim çiftliklerinde üretiliyor.
Karayolları Genel Müdürlüğü’nün bize vermiş olduğu rakama göre, sadece bir hafta içinde İstanbul’da trafik kazası geçiren hayvan sayısı 400’e yakın. Bu derece bir kıyımda, sokakta hayvan kalmaması lazım ama sayı hiç değişmiyor çünkü musluk hiç kapanmıyor. İstanbul’da 40 tane bakımevi var ve bunların hepsi ağzına kadar dolu. Önümüzdeki 6 yıl içinde tahmini 60 bin hayvan girişi olacak. Sürekli yurt dışından hayvan geliyor ya da üretiliyor. O yüzden tek çözüm yukardan akan vanayı kapatmak.
“Tıpkı evlat edinmek gibi ”
- Vana nasıl kapatılacak peki?
Sahiplendirerek, bakımevine koyarak, zehirleyerek bu hayvanları yok edemezsiniz. Yurtdışından kaçak giriş durdurulmalı, üretim çiftlikleri ve pet shop’lar kapatılmalı. Aynı uygar ülkelerde olduğu gibi.
- Avrupa’da neden sokaklarda hiç hayvan görmüyoruz?
Bugün Almanya, Fransa, İngiltere’ye kendi hayvanınızı bile belli bir sayıda, pasaportu ile götürebilirsiniz. Bir de yurtdışında sahiplenme oranı çok yüksek. İklim de izin vermiyor sokakta hayvan yaşamasına. AB standartlarında hayvan sahiplendirirken uzmanlar eve bakıyor, ailenin durumuna bakıyor, ara ara ev ziyaretleri yapıyor. Tıpkı evlat edinmek gibi. Onlar da bir can çünkü.
- Aileler karne hediyesi diye çocuklarına hayvan alıyorlar sonra da sıkılıp bakamayınca sokağa atıyorlar. Bu konuda farkındalık nasıl kazandırılır?
Eylül dönemi sokağa bırakılan hayvan sayısı artıyor. Tatil bitiyor, yazlıklardan dönülüyor. Bakamıyorlar, çocuğun hevesi kaçıyor, alerji çıktı deniliyor, tüyü döküldü, salyası aktı, büyüdü sevimliliği kaçtı diye bahanelerle terk ediyorlar.
Adalar, Moda, Zekeriyaköy, Kemerburgaz, Bodrum, Marmaris, Dalaman, Muğla, Kuşadası, Ayvalık gibi yerler yazlıkçıların terk ettiği cins hayvanlarla dolu. Bunlar sokakta yaşamasını bilmiyorlar, büyük bir kısmı trafik kazalarında telef oluyor. Mikroçip sistemi olsa, aşısı var mı, kim bırakmış görebiliriz.
Aileler çocuğum sorumluluk alsın diye hayvan alıyor ama böyle sorumluluk kazandırılmaz. Sonra o hayvanlar ailenin başına kalıyor. Nerede yaşadıkları, evlerinin durumu, koşulları hayvan sahiplenmesi için önemli. Bakamayacaksanız almayın. Hep diyoruz hayvan bir hediye olamaz. Çocuklara karne hediyesi diye hayvan almayın.
Benim notum: Röportaj sonrası yolda şunları düşündüm: Çocuk istedi diye bir canlı alınması ve sonra sıkıldı ya da bakamadı diye o canlının sokağa terk edilmesi, o canlıya olduğu kadar, çocuğa da çok büyük kötülük. Çünkü bu şekilde değer sistemini en baştan çökertiyorsunuz. Kıymet vermek, önemsemek, emek vermek, empati, fedakarlık, şefkat gibi pek çok değeri, çocuğun dünyasında yok ediyorsunuz. Sonra toplumda, kendinden başka kimseye önem vermeyen, saygı duymayan yetişkinler olarak yer alıyorlar. Kimsenin böyle bir hakkı yok. Aileler konuya bir de bu açıdan bakmalı diye düşünüyorum.
Aileler önce bu soruları cevaplamalı!
- Tüm aile evde bir hayvan istiyor mu?
- Nasıl bir evde yaşıyorlar?
- Ömür boyu o hayvanla yaşamaya gönüllü müyüm?
- Tatilimden, dinlenmemden fedakarlık yapacak mıyım?
- Salyası, tuvaleti, tüyü sorun olur mu?
- Deneme olarak her hafta bir barınakta bir hayvanı gezdirmeye gitsinler, bakalım her hafta gidebilecekler mi?