“Kışın en kara günlerinde öğrendim ki içimde bitmek bilmeyen bir yaz mevsimi var.” Albert Camus
Gün bitti. Belki de tüm gün boyunca hayalini kurduğun anda ve sonunda evdesin. Kim bilir belki de koşar adım geldin. Peki neydi koşar adım kaçtığın? Kalabalık, gürültü, sorumluluklar, hatalar, geçmiş, söylenemeyen sözler… belki de kendin? Kendini suçlu hissetme; kaçmalıyım, gitmeliyim buralardan diyenlerden misin sen de? Şu uzaklar senin için belki de şimdilik evin. Eğer sen de uzakları hayal ediyorsan eminim ki bir serçenin cıvıltısına kulak vermeyeli çok olmuştur.
Uzaklaşmaya her geçen gün duyulan gereksinim artıyor gibi. Gündelik hayatın sorumlulukları da bir işverene, okul yönetimine veya aile bireyine ‘ben biraz uzaklaşıp geleceğim 3-5 gün yokum’ denebilecek gibi durmuyorsa eğer bunu da yapamadığın için eve geldiğinde kendini sosyal medyaya mı boğuyorsun? İnternette geçen zaman farklı ve daha hızlı akıyor gibi değil mi? O kadar yoğun bir veri akışı var ki o bunu söylemiş, bu bunu giymiş, şu şuraya gitmiş derken gece yarısı oldu bile. Eğer öyleyse üzgünüm bu öykünün sonu mutlu bitmeyecek. Fiziksel olarak kaçış olanakları mevcut değilse biz de duygusal kaçış yolları buluruz, öykümüz mutlu bitmeli.
Nörobilim uzmanı Maite Sauvet, ‘Kaçma duygumuz, yaşadığımız anı algılayışımızdan kaynaklanıyor’ diyor ve ekliyor ‘Bu durum yeni algı biçimleri keşfettiğimizde ya da sevdiğimiz ama günlük yaşantımıza sıkça dahil olmayan algı biçimleriyle yeniden karşılaştığımızda başımıza geliyor. Kaçarak kendini kendini iyi hissetmenin tek koşulu dikkatimizi verdiğimiz unsurun derinlerdeki gereksinimlerimize yanıt vermesidir’
Kendini yenilemek için bir şeyler yapmalısın. Düşünsene hep kış mevsimi olduğunu, hep yağmur yağdığını havanın hep soğuk olduğunu. Seni bilmiyorum ama benim güneşe ihtiyacım var, çiçeklere, renklere; bazen yağmura da her mevsime.
Bir alıştırma yapmaya ne dersin? Biraz yürümeye ihtiyacın olduğunda o kadar iyi gelecek ki. Sadece yarım saat ayır kendine. Daha önce hep araçla geçtiğin bir cadde veya sokak olabilir ya da hep telaşla koştur koştur yürüdüğün bir yer. Mekan tamamsa sıra malzemelerde; ihtiyacın olan tek şey cep telefonun ama uçak modunda olmalı. Ah belki bir yandan da müzik dinlersin. Her zaman geçtiğin bu caddede ne yapacaksın peki? Hedefin gözüne güzel görünen şeylerin fotoğrafını çekmen. Köşedeki çiçekçi, duvardaki posterler, kaldırımların deseni, sokak kedisi, başını gökyüzüne çevirdiğinde ağaç dalları, bir ağacın gövdesi belki… acaba kaç tane fotoğraf çektin ve acaba daha önce bunları fark etmiş miydin? Sen bütün bunları yaparken beynin binlerce yeni nöron ağı kurdu bile. Bu sayede düşünce gücünü ve yaratıcılığını geliştirmiş oldun.
Peki bir alıştırma daha? İç sesin olumsuz senaryolarıyla çığlıklar atmaya başladığında o kadar iyi gelecek ki. Seni kaygılandıran bir sınav, görev, tedavi veya bir başarısızlıktan korkuyorsan eğer tam zamanı. Hedefin gerçekten neyi arzuladığını keşfetmen. Çünkü bunu net bir cümleyle dile getirebilmelisin. ‘Sunumda başarılı olmak istiyorum’ gibi. Gözlerini kapat, rahat bir oturuş bul. İlla şu anda aklına gelen meditasyon veya yoga oturuşu olmak zorunda değil, sen nasıl rahat ediyorsan ve neye ihtiyacın varsa öyle otur. Nefes al ve nefes ver. Nefesine odaklan. Nefesini takip et. Sunum yapacağın yeri hayalinde canlandır. Kapıyı açıp içeriye girdiğin andan itibaren tam da nasıl olmasını istiyorsan aynısını yavaş yavaş zihninde yaşa. Prova et. İşte oldu. Bu anın tadını iyice çıkar. Hayal et.
İçindeki bitmek bilmeyen yaz mevsimini keşfetmek için denemekten korkma. Çünkü insanın içinde gerçekten her mevsim var. Soru şu peki ya sen hangi mevsimi tercih ediyorsun?
Film Önerisi: Pan’in Labirenti (Pan’s Labyrinth)
Guillermo del Toro’nun İkinci Dünya Savaşı’nda geçen film, küçük bir kızın yaşadığı zorlukları ve yeni taşındığı evin arka bahçesinde keşfettiği masalsı bir labirente girmesini konu alıyor. 10 yaşındaki Ofelia, çevresinde yaşananlardan uzaklaşmak için kendisini hayal gücüne bırakıp akıl almaz yerlere gidiyor.
Sevgiyle..
Psk.Dan.Gizem KOLÇAK