Terapistle danışan arasında kurulan bağ, diğer kurduğumuz tüm bağlardan farklıdır. Çünkü terapi danışanın en saydam ve en şeffaf olduğu yerdir. Kendimizle ve diğerleriyle olan ilişkimizle yüzleştiğimiz, çözemediğimiz, fark edemediğimiz açıların manzarasını görebildiğimiz bu yer için bazı kurallar esastır. Bu yerin oluşması için kişiye uygun koşulları sağlamak önce onunla doğru ilişkiyi kurabilmekten geçer.
Terapistle kurulan ilişkide danışanın kendini açması, güvenmesi, kendisini ifade edebilmesi terapötik ilişkinin gücüyle eş değerdir. Ancak bu profesyonel ilişki sonrasında terapi süreci başlatabilir. İnsan anlaşılamadığını hissettiği, güven duygusunun oluşmadığı, sınırlarını bilemediği bir ilişki sistemi içinde nasıl iyileşmeye yönelik adımlar atabileceğini de bilemez. Terapistini konumlandıramadığı arkadaşından, eşinden, dostundan, ailesinden ayıramadığı bir sistem içinde çözüm arayamaz ve farkındalık kazanamaz. Terapistin utanç, kızgınlık, korku veya keder/yas gibi yoğun duygular ile çalışırken açık, şefkatli ve kabul eden bir tavrı sürdürmesi çok önemlidir. Empati ve saygı/önemseme kabullenme ile üst üste gelen unsurlar başarılı bir terapinin önemli ilişkisel özelliklerini taşır. Çünkü danışanlar terapiye kanayan yaralarını getirir. Kimse mutlu ve iyi hissettiğinde değil; sorunlarını aşamadığına, bir seçeneği kalmadığında terapinin kapısını çalar. İnsanın bu zor anında terapi sürecine başlaması ve yarar sağlaması içinde terapinin ve terapistin diğer insanlardan farklı özellikleri taşıyor olması gerekir. Terapötik ilişki bu nedenle kişinin diğer insan ilişkilerinden farklı bir bağ kurduğu yeridir. Danışanın terapisti ile arasında ki bağ, hem terapiye hem de terapistine duyduğu güven, işbirliğine açıklığın en önemli birleşeni olmaktadır. Terapötik ilişki, hem terapist hem de danışan için terapinin gücünü ve yararını belirleyen en temel baş unsurdur. Terapötik ilişki kavramı en sade haliyle, danışan ve terapist arasında kurulan profesyonel ilişkiyi kasteder. Bu ilişkinin belirli özellikleri ve belirli sınırlar vardır. Danışan ve terapist ilişkisi mahremiyeti olan, mesleki etik sınırları ile biçimlenmiştir. Bu ilişki içerisinde dikkat edilmesi gereken önemli unsurlar vardır. Güven duyulabilir bir psikolog danışan ilişkisi, kabul edici bir atmosfer, bilgi paylaşımına açık olmak, empatik dinleme, gizlilik esası, psikopatoloji bilgisi gibi bir çok öğe bu ilişki bağını etkiler. Terapötik ilişki çerçevesinin içeriğinde terapiye ait kurallarda yer alır. Terapinin başlangıç ve bitiş süresi belli olmalıdır. Danışan ne zaman gelip gideceğini, terapinin süresi hakkında bilgilendirilmelidir. Danışanla terapinin gerçekleşeceği ortamın düzeni ve göz teması kurulması da önemlidir. Terapi ortamında danışanı rahatsız edecek, çağrışım getiren unsurların bulunmaması, eşyaların yerlerinin hassasiyetine kadar dikkatli bir düzen oluşturulmalıdır. Danışan tüm seans boyunca dinlendiğinden ve anlaşıldığından emin hissetmelidir. Bunun için terapist etkin dinleme, empati, yansıtma, özetleme gibi birçok kavramı kullanabilmelidir. Ayrıca danışanla gizlilik ilkesine sadık kalınması da terapötik ilişki kurulmasında etkendir. Danışanın terapistine güven duymasında en önemli unsuru gizliliğe sadık kalmadır. Danışan hangi durumlarda gizlilik ilkesinin ihlal edilebileceği konusunda bilgilendirilmeli ve bu harici durumların aksine gizlilik hakkından yoksun bırakılmamalıdır. Güçlü bir ilişkide güven duygusuna hakimdir. Terapötik ilişki sağlanamadığında ya da bozulduğunda terapist danışanı yönlendirme yapmalıdır.