Müzik denince kuşkusuz akla pek çok isim gelir. Ancak bu yüzlerce yıldır hayatımızın olmazsa olmazı olan bu sanat dalına damga vuran isimler dense herhalde akla ilk gelen kişilerden biri Beethoven olur. Muhtemelen 16 Aralık 1770 tarihinde Almanya'nın Bonn kentinde dünyaya gelen Beethoven'in bu sene 250. doğum günü kutlanacak.
Başta Almanya ve hayatının önemli bir bölümü geçiriği Avusturya olmak üzere dünyanın pek çok yerinde bu büyük müzisyen anılacak. Bu listede elbette ki Türkiye de var. Konser salonları ve müzik festivallerinde çeşitli etkinliklerle anılacak olan Beethoven hayattayken de insanların belki biraz çekindiği ama çokça da saygı duyduğu bir isimdi.
Müzik tutkunu bir ailede dünyaya gelen Beethoven, pek çok kardeşini çeşitli hastalıklar nedeniyle kaybetti. Dönemin koşulları düşünüldüğünde sıradan bir olay olan bu durum elbette Beethoven'in duygusal durumuna da etki eder.
Ailesinin pençesini bırakmayan hastalıklardan biri Beethoven'in de peşini bırakmayacaktı. Viyana yıllarında yaşamaya başladığı işitme sorunu ilerleyen dönemde ünlü besteci ve piyanistin duyma yetisini tamamen kaybetmesine neden oldu. Ay Işığı Sonatı olarak bilinen 14 nolu Piyano Sonatı'nın yanı sıra 7. ve 9. Senfoni gibi başyapıtlarını sağırken besteleyen Beethoven'in bu şaheserlerini hiç duyamamış olması şüphesiz hayatının en büyük trajedilerinden.
Avrupa'nın en çalkantılı dönemlerinden birinde yaşayan ve kıtayı kasıp kavuran devrimlere tanıklık eden Beethoven, bu değişimlerden de etkilendi. Aydınlanmacı bir besteci olan Beethoven, Fransa'dan başlayan devrim dalgasına gönülden bağlıydı. Müziği kilise ve saray çevresinden çıkarıp geniş halk kitlesine sunan bestecinin en önemli yönlerinden biri de kuşksusuz buydu.
26 Mart 1827'de hayata veda ettiğinde on binlerce müziksever Viyana'da Beethoven'i son yolculuğuna uğurlamak için orada hazır bulundu. Aradan geçen yüzyıllarda bu büyük bestecinin değerinin daha da iyi anlaşıldı.