Gonca Kocabaş / Milliyet.com.tr - İlk olarak Çin’de başlayan A4 kâğıdı akımı kısa sürede Instagram, TikTok ve X gibi platformlarda da yayılmaya başladı. Çinli genç kadınlar, bellerinin bir A4 kâğıdından daha geniş olmadığını kanıtlamak için sosyal medyada tuhaf bir moda akımı başlattılar. Bu akım, katılımcıların bel ölçülerinin ortalama bir yazıcı kağıdının genişliğine eşit veya daha dar olduğunu göstermeye çalışmalarıyla ortaya çıktı. Kızlar, kot pantolonlarının arkasına bir parça kâğıt sıkıştırarak poz veriyor, zayıflıklarını ortaya koyuyor ve endişe verici sonuçları internette paylaşıyorlar. Kâğıdın arkasında tamamen kaybolan gövdeler, 'ince olmanın' ölçüsü olarak sunuluyor. Bu akım, görünüşte masum bir meydan okuma gibi görünse de altında yatan mesaj, beden algısı açısından tartışmalı. Kullanıcılar, bu 'yarışa' katılarak kendi bedenlerini ölçülebilir bir şeye indirgemeye başlıyor. Paylaşılan videoların ve görsellerin çoğunda, kağıdın arkasında kalan vücutlar övülüyor, sığamayanlar ise çeşitli etiketlerle dalga konusu olabiliyor.
‘YÜZ TANIMA SİSTEMLERİ İÇİN VERİ SAĞLIYOR’
'Kâğıda sığmak' gibi sembolik ama etkili bir görselin yaygınlaşması, kullanıcılar arasında görünmeyen bir rekabet yarattı. Kendi bedenini yetersiz ya da 'uygunsuz' hissedenler, akıma katılmadıklarında bile baskı duyabiliyor. Ancak kadın bedeni üzerinden algı oluşturan bu akım kişisel verilerin korunması açısından bazı tehlikelere yol açabilir!
Bu tarz akımların yüz tanıma sistemleri için veri sağladığına da dikkat çeken Teknoloji ve Siber Güvenlik Uzmanı Osman Demircan, "A4 kağıdı sabit bir ölçek sunuluyor olması, fotoğraftaki tüm yüz oranlarının, kafanın gerçek boyutunun, tam vücut ölçüsünün kolaylıkla çıkartılmasını sağlıyor. Bu sosyal medyada paylaşılan diğer fotoğraflardan farklı olarak tam yüz ve beden ölçülerinin tespit edilmesini sağlayabiliyor. Mevcut görüntüler, yüz tanıma algoritmalarının gerçek ölçülerle eğitilmesinde çok rahat bir şekilde kullanılabilir. Her şeyden önce sosyal medya platformlarında bu görüntüler, uygulamayı kullanmaya başlandığı anda kabul edilen sözleşme gereği gönüllü veri sağlanması gibi görüldüğü için kullanıcının açık rızasıyla paylaştığı varsayılıyor” bilgisini paylaştı.
'DİJİTAL SAHTEKARLIKLARA ZEMİN HAZIRLAR'
Kimlik tespitinin ciddi anlamda kolaylaştığını söyleyen Siber Güvenlik Uzmanı Demircan, “Arka plandaki nesneler, ortam ışığı, yüz netliği ve A4 kâğıt üzerinde bulunan yazılar, konum, kimlik, ruh hali gibi çıkarımlara yol açabilir. Takıntılı bir sevgili, takıntı haline getirdiği kişiyi bu verileri kullanarak kolaylıkla bulabilir. Özellikle yapay zekâ destekli lokasyon belirleme, görüntüden kişi bulma gibi sistemleri de kullanılarak fotoğraf sahibi kolaylıkla tespit edilebilir. Birçok platformdan sızdırılan ve bir havuzda toplanan kişisel veriler bu tarz özel fotoğraflarla eşleştirilerek kişinin tam kimliğine erişim sağlanmasına neden olabilir. Ayrıca yapay zekâ destekli gözetim sistemleri için de bu tarz görseller mükemmel veri sağlama kaynakları olarak kullanılabilmektedir” diyerek şunları söyledi:
“Deepfake ve sahte kimlik oluşturma riski ciddi anlamda bulunmakta. A4 akımında genellikle tam yüz ve vücut önden pozlandığı için bu görüntüler, deepfake teknolojileriyle dijital sahtekârlıklara zemin hazırlar. Olmayan müstehcen görüntüler yapay zekâyla oluşturulup servis edilebilir. Okul ve kariyer anlamında kötü amaçlar için kullanılabilir. Bu oluşturulan görüntüler ses verisiyle birleştirildiğinde hiç konuşulmamış, söylenmemiş sözler o akıma katılan ve fotoğrafını paylaşan kişi tarafından söylenmiş gibi gösterilebilir. 'A4 kağıdına sığma' gibi trendler, ilk bakışta zararsız eğlenceler gibi görünse de aslında siber suçlar için benzersin altın değerinde görseller sunuyor. Özellikle yüz, beden, duruş ve ölçek bilgisi içeren bu tür paylaşımlar, siber suçluların gelişmiş yapay zekâ algoritmalarıyla kimlik kopyalama, yüz tanıma sistemlerini kandırma ve deepfake üretimi için kullanabileceği veriler sağlıyor.”
‘PAYLAŞ TUŞUNA BASMADAN BU SORULARI SORUN’
"Özellikle ergenlik çağındaki gençler, sosyal kabul görme ve çok beğeni toplama isteğiyle bu akımlara daha kolay dahil olabiliyor" diyen Siber Güvenlik Uzmanı Demircan, “Bu noktada ailelerin, okulların ve dijital platformların doğabilecek sorunları, bu gençlere aktarması büyük önem taşıyor. Gençler, 'görünür olma”'arzusunun onları nasıl savunmasız hale getirebileceğini mutlaka öğrenmeli. Hatta ebeveynler sosyal medya platformlarının onlara sunduğu ve 16 yaş altı çocukların her türlü hareketlerini ve paylaşımlarını kontrol edebilmeleri için eklediği gözetim alanlarına çocukların hesaplarını ekleyerek sürekli kontrol altında tutmalı” diye konuştu.
"Bir sosyal medya trendine katılmak eğlenceli olabilir, ancak unutulmaması gereken gerçek internetin hafızasının sonsuz olduğu gerçeğidir" diyen Osman Demircan, “Bu yüzden paylaş tuşuna basmadan önce kendimize bazı soruları sormamız gerekiyor. Yüzüm, bedenim ya da özel bir alanım görünüyor mu? Bu sorunun yanıtı 'evet' ise başta yüz tanıma sistemleri olmak üzere yapay zekâ eğitimi için altın madeni olan pozları vermekten kaçının. Fotoğrafın çekildiği alanın arka planında konum bilgisi veya yaşadığım ya da olduğum konumla ilgili ipuçları var mı? Pencere manzarası, orada görünen net bir yapı gibi detaylar kimliğinizin ve oturduğunuz konumu açık edebilir. Bu içerik yıllar sonra bir şekilde bana karşı kullanılabilir mi? İş başvurularında, ilişkilerde veya sosyal hayatta bu görsellerin karşımıza çıkması imkansız değil. Çünkü internette hiçbir şey silinmez” dedi ve paylaşılan içeriklerin dijital izlerinin kalıcılığına dair şunları söyledi:
"Trendler geçer, meydan okumalar geçer ama veriler kalır. Bugün eğlence için ya da biraz beğeni almak için yapılan paylaşımlar, yıllar sonra bir işe başvururken, bir sınava girerken, kamuya açık bir görev alınırken karşımıza çıkabilir. İnternette paylaşılan her içerik bir dijital ayak izidir. Bu nedenle sosyal medyanın artık hayatın rutin akışının bir parçası olduğu da düşünülürse, 'dijital ayak izi farkındalığı', çocuk yaşta öğretilmesi gereken ve öğrenilmesi gereken bir beceriye dönüşmüş durumda."
'BEN NEDEN BÖYLE DEĞİLİM?'
Bu tarz akımlar sadece dijital mecrada sorunlara yol açmakla kalmıyor, bu davranışların bir de psikolojik tarafı bulunuyor. Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz Uzman psikolojik danışman / yazar Enes Çelik, "İdeal beden algısının sosyal medyada sürekli değişmesi, bireylerin kendilerini sürekli yetersiz hissetmelerine yol açabiliyor. Özellikle ergenlik ve genç yetişkinlik dönemindeki bireyler, kimliklerini ve benlik algılarını oluştururken dışsal onaya daha açıktırlar. Sosyal medyada karşılaştıkları kusursuz ve filtrelenmiş beden imgeleri, gerçeklikten uzak standartlar oluşturur. Bu da 'Ben neden böyle değilim?' sorgusuyla birlikte özgüven kaybına, beden memnuniyetsizliğine ve kronik kıyaslama davranışına neden olur” ifadelerine yer verdi.
'AYNADAKİ HALİNİ KABUL ETMEKTE ZORLANIYORLAR'
Sürekli kıyaslama halinin, depresyon, anksiyete, beden dismorfik bozukluğu ve yeme bozuklukları gibi ciddi psikolojik sorunlara zemin hazırlayabileceğine dikkat çeken Çelik, “Kişi zamanla kendi bedeninden uzaklaşır, kendini olduğu haliyle kabul edemez hale gelir. Bu da özdeğerin yalnızca görünüşe bağlı olarak inşa edilmesine neden olur. Uzun vadede sosyal geri çekilme, sosyal medyaya bağımlılık ya da sürekli onay arayışı gibi davranışlar da gelişebilir” diyerek şu ifadeleri kullandı:
“Filtreler ve meydan okumalar, gerçek beden görüntüsünü saptırarak kişinin kendi fiziksel gerçekliğine olan algısını çarpıtıyor. Bu çarpıtılmış algı, bireyin 'olması gereken' şeklindeki idealize edilmiş bir versiyonla kendi halini sürekli karşılaştırmasına neden oluyor. Kendi yüzünü ya da bedenini filtreli görmeye alışan birey, aynadaki gerçek halini kabul etmekte zorlanıyor. Bu da benlik saygısını ciddi şekilde zedeleyebiliyor ve 'Yetersizim' düşüncesinin kökleşmesine neden olabiliyor.”
Çelik'e göre bu çaba, zamanla kişinin yaşam kalitesini doğrudan etkileyebilir. "Takıntılı şekilde yeme düzenlerini değiştirme, aşırı egzersiz yapma, sosyal ortamlardan uzak durma, fotoğraf çekimlerinden kaçınma gibi davranışlar sık görülür" diyen Enes Çelik, "Ayrıca bazı bireylerde sürekli diyet denemeleri, kilo takibi ya da dış görünüşle ilgili sürekli endişe duyma hali gelişebilir. Tüm bunlar kişinin sosyal ilişkilerinden akademik başarısına kadar birçok alanda işlevselliğini düşürebilir" diyerek sözlerini noktaladı.