“Çocuk” dediğimiz varlık ne kadar karmaşık görünürse görünsün sadece duygularıyla ve mantığıyla hareket eden, küçücük hayatına sığdırdığı tecrübesizliğiyle niyetini açıkça belli eden bir varlık.
Biz bir isteğimizi dile getirirken ne kadar komplike cümleler kuruyor, kaç bin dereden su getiriyorsak onlar da aynı oranda yalın, açıkça ve plansızca söyleyiveriyorlar istediklerini.
Genelde rol model olan biziz ama bence bu konuda çocuklardan öğrenecek çok şeyimiz var.
Çocuklara bir şeyi zorla yaptırmanın ne kadar imkansız olduğunu hepimiz biliyoruz. Bana kalırsa da onlardan ilk öğrenmemiz gereken şey HAYIR demek. Sahi, çocukken istemediğimizi bize yaptıramayanlara karşı ne ara bu kadar kabullenici hale geldik? Bizi değiştiren ne oldu? Üstelik Hayır demeye bu kadar ihtiyacımız varken ne zaman kendimizi zorunlu Evet’lerle mutsuzlaştırdık? Nasıl bu hale geldik bilmiyorum ama Hayır demek kendi sınırlarınızı göstermenin en basit yoludur. Biz sınırımızı çizmedikçe alanımıza müdahil olacaklara da tepki gösterme hakkını bulamayacağımızı belirtmek isterim.
Bir diğer konu ise isteklerimizi dile getiriş biçimimiz. “Acıktım, susadım, benimle oyna, uyuyalım, yatalım, kalkalım” gibi binlerce istek belirten cümle kuran varlıklarken gittikçe sübliminal mesaj ustaları haline geliyor veya getiriliyoruz. İsteklerimizi ve beklentilerimizi açıkça dile getirmek yerine karşımızdakini dolambaçlı yollardan geçirmeyi, üstelik açıkça söylemediğimiz şeyleri anlamadığında da surat asmayı kendimize hak görüyoruz. Aslına bakılırsa bu tavır karşımızdakinden ziyade bizim hayatımızı zorlaştırıyor. Çünkü beklentilerimizi veya bizi rahatsız eden şeyleri açıkça dile getirmeden karşıdan bir aksiyon beklemek bizi sadece yavaşlatıyor ve gereksiz beklenti içine sokuyor. Sonuç ise çoğunlukla hüsran oluyor.
Hayatta her şeyin yeterince karışık olduğu ve yaşamak gayesiyle uğraştığımız yetmezmiş gibi bir de ilişkilerimizi karmaşıklaştırıyor ve aslında kendimizi özümüzde olmadığımız bir kalıba girmiş halde buluyoruz.
Çözüm ne mi?
Söyleyin.
Talep edin.
Beklentileri dile getirin.
Rahatsızlıkları anlatın.
Ancak ve ancak bu sayede, alınan aksiyon 'yalnızca' karşınızdakini bağlayacaktır. Derste anlatmadığını sınavda soran öğretmen gibi olmayın. Söylemediğinizin anlaşılmasınıgeçtim bir de doğru anlaşılıp tepki verilmesini beklemeyin.
Evet, beklemeyin.
Beklemekle ömür geçirmeyin.
İçinizdeki çocuğu kaybetmeyin lafına bence bir de bu açıdan bakmayı deneyin. İçinizdeki çocuğun sadece heyecanını ve mutluluğunu değil yalınlığını ve açıklığını da korumaya çalışın.
Sizin çocuklarınızda fark ettiğiniz ve keşke "Biz de böyle olsak" dediğiniz neler var? Bana aşağıdaki e-posta adresinden ulaşabilirsiniz.
Gizem Aydoğan