“Depresyonda gibiyim ama depresyonda değilim” “enerjim var ama bir şey yapasım yok” cümlelerinin sonucu gibi duran bir duygu-durum hali. Bilimsel olarak tükenmişlik sendromu ya da depresyondan ayrı değerlendirilen bu durum aslında ilk olarak pandemiden sonra 2021 yılında konuşulmaya başlandı.
Konsantrasyon eksikliği, heves ve istek eksikliği gibi sonuçlar veren bu tatsızlık duygu durumu aslında tam olarak bir boşlukta süzülüyor hissi uyandırıyor. Önce neden pandemiden sonra yoğunlaştığını söylersek durumu da açıklamış oluruz. Pandemi bizlerin en kök hipotalamus komutlarını yani “savaş-kaç” tetikleyicilerini aktive etti. Bunlar o kadar yoğundu ki bu komutlara göre kendimizi korumak, korkmak, savaşmak ya da karşı karşıya olduğumuz durumlarla baş etme yöntemleri geliştirmek gibi sonuçlar veriyordu. Hasta olmadığımıza sevinmek, iyileştiğimize sevinmek ve pandeminin geçmeye başladığına sevinmek gibi sonuç motivasyonlar da ekstrası. 2021 itibariyle hipotalamusun en kök komutlarının hala işlemeye devam etmesine gerek kalmadı, pandemi bitti güçlü tetiklenmeler bitti. İşte bu tam bir “boşluk”. Hayatınızdaki çok önemli birinin hayatınızdan çıkması ya da uzun yıllar çalışıyorken birden evde oturmaya başlamanız gibi yüksek bir değişkenlik durumu.
Beyinlerimiz o kadar uzun zaman bu güçlü tetikleyicilerle aktiveydi ki onlar gittiğinde yerine yeni güçte bir şey koyabilmek kolay olmadı. “Ee şimdi neye güdüleneceğim, ne için savaşacağım” diyor beyin. Bir taraftan da pandemide tabiri caizse “küçük yaşama” sisteminde olduktan sonra perde aralandı ve şimdi her şey normale döndükten sonra da büyük yaşayabilecekken küçük alanda mı kaldık düşüncesi de dürtüyor olabilir.
Languishing bu yüzden tam olarak tükenmişlik ya da depresyon değil. Günlük rutinlerimizde hissettiğimiz kısa zamanlı ya da uzun zamanlı huzursuzluk halleri. Gün içinde bir şeyleri yapmak isterken onları yapmaya girişemeyişimiz ya da bir şeyler yaparken de onu isteksiz yapıp sanki mecburiyetle günü sürüklüyormuşuz gibi hissedişimiz bundan.
Languishing için biraz daha ele alınması gereken alanın “tetikleyiciler” olduğunu düşünüyorum. Tarif edilen her detay bize beynimizin pozitif tetiklenmelerinin gitgide azaldığını gösteriyor. Buna temel 5 neden sayacak olsak:
- Eski sosyal yaşamın yeniden oluşmaması
- Antidepresanlar
- Sosyal medya etkisiyle ilerleme farkı kıyas huzursuzluğu
- Yalnızlık hissinin değişen tanımıyla yoğunlaşması
- Ekonomik kısıtlanmalar
Bir kere mecbur kalmadıkça antidepresan gibi ilaçların kullanılmaması önemli, çünkü doğal olarak tetikleyicileri susturma görevi gören bu ilaçlar ihtiyacımız olan pozitif tetiklenmeleri de hayatımızdan birer birer siliyor.
Pandemi sonrasında “hiçbir şey eskisi gibi olmuyor” diyebileceğimiz şekilde sosyal yaşam normale dönemiyor. Eskiden olan komşuluk ilişkileri, daha sık görüşmeler rafa kalktı. Bu bir hastalık korkusu temelinden çıkarak insanlarla diyalogun yoruculuğuna ve istek azlığına dayandığı aşikar. Hem insanlar yorucu geliyor ama hem de yalnızlık artık bazen sevilen bazen nefret edilen güçlü bir kalıp haline dönüşüyor. Bireysel olabilmenin zorunlu tecritini yaşadığımız pandemiden sonra bunu iyi yapabilsek de bir yandan hayata bir “yaren” ihtiyacı da tatsız bir enerji olarak kıvam alıyor. Ve son olarak da sosyal medyanın bize verdiği bilgilere dayanarak herkes pandemiden ok gibi fırlayıp kaldığı yerden devam etmiş ya da çok iyi yerlere ışınlanmış veya sanki kimseye bir şey olmamış da biz kötünün en iyi sonucu ola ola sadece yerimizde saymışız gibi geliyor.
Sonuç olarak önce hayatımızda gelir geçer tatsızlık huzursuzluk hissini görelim ve normal sayalım. Büyülü hayatlar yaşadığını sandığınız insanlar bile bu hisse günde defalarca giriyorlar. Dolayısıyla bu bir insan “normali”. Ardından bunun çözümü için de kendimizi yönlendirelim:
- Tetikleyicileri artıracak, sağlıklı zihne hizmet eden beslenme (karbonhidrat ve şekeri azaltmak)
- Spor yapmak
- Dışarıda olmak ama bunun pozitif katkılı olmasına özen göstermek. İyi gelen insanlarla görüşmek, bol oksijen almaya yönelik ortamlar ve yürüyüşler, dans-müzik-eğlence olabilir.
- Ufak hedefler koyup onlara ulaştığımızı görmek. Bunlar amaç-başarı dengesinde motivasyon tetikleyicilerini uyarır ve açar. Çok basit ev düzenlemeleri bile olabilir, küçük işler bol dürtülmeler diyoruz ama unutmayın bunlar hedef, yani başarınca kendinizi alkışlayın.
- Hatırlatmalar. Bunu çok severim ve az söylenir ama gerçekten huzursuz ve tatsız hissettiğimiz anlarda bunun huzursuzluk ve tatsızlık olduğunu, herkeste olduğunu, beynin güdülendiğini ve bunu ufak hareketlerle değiştirebileceğimizi bir sistem olarak kendimize hatırlatsak şahaneliği görürüz.
Tadınız huzurunuz bol olsun.
Betül Yergök