Bilmediğin bir yere gitmen gerekiyor ve sana yardımcı olması için Google Map’ten ya da klasik bir haritadan destek aldığını düşün. Haritayı inceleyip yola çıkıyorsun ve hedefine ulaşıyorsun. Tüm yolculuk boyunca geçtiğin yollar haritada çizilmiş olanla aynı mıydı? O haritada gökyüzünü, sen yoldayken yağan yağmuru, beton ya da çakıllı yolları, kasisleri, trafik ışıklarını, mis gibi kokan ıhlamur ağaçlarını ya da dağların eteklerindeki kaya parçalarını görmüş müydün? Tabii ki görmedin, çünkü harita, üzerinden geçtiğin bölgenin kendisi değil, sadece ufaltılmış bir temsiliydi.
Anlambilimi (General Semantics) kurucusu düşünür Alfred Korzybski, gerçek dünya ile bizlerin yarattığı içsel dünya modelleri arasındaki farkı şu şekilde dile getirir: “Harita bölgenin kendisi değildir.”
Hepimiz edindiğimiz deneyimlerimiz sonucunda zihnimizde algısal temsillerimizi oluşturuyor, kullandığımız dil ile de bu içsel haritalarımıza bağlı olarak kendi dünya görüşümüzü belirliyoruz. Bu demek oluyor ki her birimiz dışarıdaki dünya ile ne deneyimliyorsak her birinin zihnimizin içinde bir temsilini yaratıyoruz. Yani her birimiz kendi iç dünyamızda kendi gerçekliğimizi yaşıyoruz. Bu, Atlar Ülkesi’ndeki at gözlükleri gibi bizlerde de kendi kişisel zihin gözlüklerimize sahibiz demek oluyor.
Yaşadığımız dünyayı nasıl yorumlayıp nasıl tepki verdiğimizi, deneyim ve davranışlarımızı nasıl anlamlandırdığımızı belirleyen gerçeğin kendisinden çok bizim gerçek hakkındaki kendi zihinsel haritalarımızdır. Ama hiçbir harita, arazinin tam olarak kendisi değildir. Gerçeğe çok yakın haritalar olabileceği gibi gerçekliğin çok çarptırılmış haritaları da olabilir. Dünya, olduğu gibidir ama biz dünyayı kendi gözlüklerimiz gibi ve kendi gözlüklerimiz kadar algılarız.
Shakespeare’in Hamlet’te belirttiği gibi “İyi ya da kötü diye bir şey yoktur bunları oluşturan sahip olduğumuz düşüncelerdir.”
Dış dünyayı önce beş duyumuzla duyumsar ve kendi zihinsel filtrelerimizden geçiririz. Bu filtrelerimizin çoğu çocukluk dönemimizde oluşmuştur. Yani gözlük numarası ve rengi çoktan belirlenmiştir. Dış dünyadan duyularımızla aldığımız bilgi, filtre sistemimizden hızlıca geçtikten sonra ona bir anlam ve duygu yükleriz. Ve son olarak sözlü ya da sözsüz davranışsal bir tepki açığa çıkarırız. Konuşma dilimizi kullanmasak bile beden dilimizi mutlaka kullanırız. Bu tepki karşısında dünya ve insanlar da bize karşılık verir. Zihin göz- lüklerinin farkında ve bilincinde olmayan insan, hayattan ve insanlardan aldığı geribildirimlerden memnun olmayınca şikayet eder. Oysa sorun gözlüktedir.
Önemli Not: Konular hoşuna gittiyse devamını Kendini Hatırlayan İnsan (1 Koç 3 Bilge ve Sen) kitabımda bulabilirsin. Biz seni kitabın içinde bekliyoruz ?