Gonca Kocabaş / Milliyet.com.tr - İstanbul Bayrampaşa’da dünyaya gelen Sinem Özer (36), ticaretle uğraşan bir babanın ve dikiş öğretmenliğini kazanmasına rağmen okutulamamış bir annenin kızı. Sinem, henüz 9 yaşındayken babasıyla işe gidiyor, onun personelle yaptığı konuşmaları ve iş yönetim tarzını dikkatle izliyordu. Öğrencilik yıllarında derslerinde oldukça başarılıydı. Üniversiteyi hiçbir destek almadan kazandı, ancak babasının o dönemde iflas etmesi nedeniyle maddi imkânsızlıklar yüzünden eğitimine devam edemedi. Liseden mezun olduktan bir yıl sonra evlendi. Evliliğinin birinci yılında ilk kızı, üçüncü yılında ise ikinci kızı dünyaya geldi. Ancak içindeki okuma aşkı hiçbir zaman sönmedi.
30 yaşından sonra yeniden üniversite sınavına girdi ve İstanbul Üniversitesi dâhil birçok üniversitede örgün eğitim programlarına yerleşti. Ancak ailesi ve işleri nedeniyle örgün eğitime devam edemeyeceğinden Ankara Üniversitesi Uzaktan Eğitim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne kaydoldu. Şu anda üçüncü sınıf öğrencisi. Bu süreçte, kendini geliştirmek adına karşısına çıkan tüm fırsatları değerlendirdi. İki ay önce ise Karadağ’ın Budva şehrinde bir şirket kurarak yatırımcılarla müzakerelerine devam etmeye başladı.
'MASAYA YUMRUĞUMU VURUP O PARAYI BULACAĞIM DEDİM'
Sinem, ikinci kızı henüz iki aylıkken KOSGEB’in girişimcilere destek verdiği 15 günlük kursuna katılarak girişimcilik sertifikasını aldı. Daha sonra eşi ve bir ortağıyla birlikte KOSGEB destekli ilk işini, bir halı yıkama fabrikasını kurarak hayata geçirdi. Burada hem telefonlara bakıyor hem de kışın dondurucu soğuğunda, buz gibi akan sular eşliğinde mutfakta 12 personelin öğle yemeklerini hazırlıyor ve bulaşıklarını yıkıyordu. Ancak bir süre sonra ailesinin, çocuklarının bakımını tamamen üstlenmesi gerektiğini söylemesi üzerine gözyaşları içinde işini bırakıp eve dönmek zorunda kaldı. Bir yıl sonra ise emlak sektörüne adım attı. Gerekli belgeleri ve eğitimleri tamamladıktan sonra, eşinin mahalleden tanıdığı ve 'Mustafa abi' dediği kişiyle birlikte gayrimenkul danışmanlığı işine başladı. Sektörde hiç tecrübeleri olmamasına rağmen çevrelerinin desteğiyle başarılı satışlar gerçekleştirdiler. Ancak ekonomik krizle birlikte ülke genelinde emlak satışları durmuştu. Girişimci kadın o günleri şöyle anlattı:
“Mustafa abim de Tekirdağ’ın en eski sulu yemek ustalarından biriydi. Hatta o kadar sevilirdi ki yemekleri, Tekirdağ valimizin evine ve cemiyetine kadar yemek yapmışlığı vardır. Fakat daha sonra sağlık sorunları nedeniyle kendi mahallesinde kahvehane işletmekteydi, aynı zamanda da emlak tarafını da idare etmeye çalışıyordu. Bir gün ofiste otururken tam karşımda bir dükkanın boşaldığını gördüm ve Mustafa ağabeyime gösterdim. 'Buraya çok güzel sabah çorbacısı ve tavuk pilavcı açılır' dedi. Bu fikri duyunca yerimde duramadım, çok mantıklı gelmişti. Eşimi de çağırıp fikrimizi ona da anlattık fakat ikisi de bana dönüp paramızın yeteri kadar olmadığını söyledi. Bunu duyunca ne yapacağımı şaşırdım fakat ben karar verdiysem o iş yapılacaktı. Masaya yumruğumu hafifçe vurup 'Ben bulacağım o parayı bize' dedim ve kadın girişimcilere verilen 100 bin TL’lik kredi desteğini almak için hemen başvurdum. Fakat bu sırada bizim köşe başındaki dükkanı başka biri bizden önce davranıp tutmuştu bile.”
'BUGÜNÜN PARASIYLA 20 MİLYON LİRA KAYBETTİK'
"Ekonomik krizdeydik ve ben bir kere kafama koymuştum" diyen Sinem, “Elimizde çok ufak miktarda para olmasından bütçemize uygun bir dükkan bir türlü bulamıyorduk. Kısa süre sonra devirli bir dükkan bulduk. Bir yılın sonuna doğru yaklaşırken işlerin büyümesiyle eşim de halı yıkama şirketini bir başkasına devredip bizim yanımıza destek olmaya geldi. Tam her şey çok güzel dükkan tıklım tıklım dolup taşıyor derken ilk taşımalı hizmet teklifi il sağlık müdürlüğünden geldi. Fakat taşımalı hizmet yapabilmemiz için catering kurmamız gerekiyordu. Oysaki biz sadece ufak bir esnaf lokantasıydık. Catering kurmak çok maliyetli bir yatırımdır, prosedürü birçok iş koluna göre çok çok fazla ve ağırdır ama kurmaya karar verdik. Kredi limitlerimizi sonuna kadar zorladık ve tekrar araştırmaya koyulduk. Bir kaç ay araştırma yaptıktan sonra çok büyük bir şans eseri, ara sokakta daha önce de catering olarak işletilmiş bütün bölmeleri hazır, tavana kadar kalebodurları döşeli hazır halde bir üretim yeri bulduk ve hemen tuttuk. Bu süreçte insanların yemeklerimizi beğenmesi her alanda duyduğumuz övgüler bizim en büyük motivasyon kaynağımızdı. İl sağlık müdürlüğü sonrasında özel bir hastaneyle de hemen arkasından anlaşma imzaladık. Anlaşmaları imzaladıkça kendimize olan inancımız katbekat artmaya başladı” dedi.
Catering sektöründe kendileri gibi sıfırdan başlayan firma sayısının yok denecek kadar az olduğuna dikkat çeken Sinem, kenarda nakit akışının çok önemli olduğuna değinerek yaşadığı sıkıntılı günleri şöyle anlattı:
"Yalnız gıda değil, birçok sektörün etkilendiği, bir çok büyük global işletmenin iflas etmesine sebep olan pandemi gündeme geldi ve biz lokantayı kapatıp catering ile devam etmek zorunda kaldık. Bu süreçte ayakta kalmamız, elimizde ne var ne yok satmamıza mal oldu. Toplamda bu günün parası ile 20 milyon lira kaybetmiştik. Bu süreci de hizmetimizi en iyi şekilde müşterilerimize ulaştırarak başka firmalarla da anlaşma yaparak büyümemiz sonucu aşmış olduk. Şimdilerde yeni taşındığımız yerimizde 2 bin metrekarelik kapalı alanı bulunan, 4 katlı binamızda toplamda 15 bin kişiye günlük yemek hizmeti verebilecek kapasitedeyiz. Bu güne bakıldığında ortalama 3 bin 500 kişiye, ortalama 70 personelle hizmet veriyoruz."
'GÖREVLİNİN BENİ BAŞTAN AŞAĞI SÜZMESİNİ HİÇ UNUTMUYORUM'
Bir kadın girişimci olarak en önemli prensibinin güvene dayalı bir iletişim kurmak olduğunu belirten Girişimci Sinem, “Fakat çoğu yerde kadın olarak var olabilmek ve görülebilmek için çok fazla sessiz savaşlar vermeniz gerekiyor. Ben ilk işletmemi kurduğumda 24 yaşındaydım. Kaydımı yaptırmaya spor ayakkabı, pantolon ve bir sweatshirt ile gitmiştim. Karşımdaki görevlinin beni baştan aşağıya ağızını büke büke süzmesini hiç unutmuyorum. O günden beri spor ayakkabı giymiyorum ve sadece topuklu ayakkabıyla işe gidiyorum, neredeyse markete bile. Dış görünüş sizin kartvizitinizdir. İşimi ciddiye aldığımı hem kendi dış görünüşüme dikkat ederek hem de personelimin gerekli formalarımızı giymeleriyle göstermekteyim” ifadelerine yer verdi.
Bu sektörde kadın olmanın dezavantajına değinen Sinem, “Maalesef ki kadın elinin hamuruyla fabrika işletemez bakış açısını yenmem çok zor oldu. Minyon görünüşüm kendimi kanıtlamak zorunda bırakılmama sebep oldu ve ben de tabir-i caizse, elimdeki hamurla börek yaptım, müşterilerime yedirip paramı kazanarak işletmemi yönettim. Eşimin de muhasebe departmanındaki büyük tecrübesi ve sonsuz desteğiyle bu günlere gelebildik” diyerek sözlerini şöyle sonlandırdı:
"Doğal kaynaklarımız azalıyor, dünya üzerinde birçok kurumsal ve yerel firma bunu engellemek için farklı projeleri hayata geçiriyor. Yemek atıkları gibi geri dönüştürülebilen tüm materyallerin değerlendirilmesi çok önemli düşüncesinden yola çıkarak yakın tarihte hayata geçirmeyi hedeflediğimiz projelerimiz var. Bunlardan bi kaçını örnek olarak verecek olursam, oluşan yemek atıklarının gerekli laboratuvar işlemlerinden geçirilerek hayvan yemine dönüştürülmesi projesi. Bu proje sayesinde maliyeti düşük üretim yapılacağından hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımız da pahalı yemleri almak yerine daha uygun yeme ulaşmış olacaklar. Bir diğer projemiz ise topraksız tarımla kendi sebzemizi kendimiz üretmek. Topraksız tarım ile ilaçsız daha sağlıklı ürünleri müşterimize ulaştırmayı hedefliyoruz."