05.04.2012 - 01:00 | Son Güncellenme:
RÖPORTAJ: M. Nedim Kocan
Kusursuz cinayet var mıdır?
Kusursuza yakın vardır. Kusursuz olsaydı onun cinayet olduğunu anlayamayacaktınız. Ona intihar veya kaza gözüyle bakacaktınız. Cinayet olduğu belli, fakat faili yoksa kusursuz olabilir. Faili bulamamak da çeşitli kusurlu olaylar meydana gelmiş olabilir.
Bire bir şahit olduğunuz kusursuza yakın cinayet var mı?
Türkiye’de değil ama dünyanın çeşitli bölgelerinde karşılaştığım vakalar var. Bunlarda önemli nokta, maktulun tamamıyla ortadan kaldırılmaya çalışması oluyor. Asit fıçılarının içine atmak gibi bazı olaylar kusursuza yakın oluyor. Öte yandan polisin suçluyu bulayım derken yanlış yaklaşımı ortaya çıkıyor. Hindistan’da şahit olduğum bir olayda, bir uşak ve iş adamının karıştığı pedofiliye bağlı cinayetlerde o çocukların zengin iş adamına getirildiği ve öldürüldüğü belli olmasına rağmen suç uşağın üzerine kalmıştı. İş adamı gözünden bakılırsa kusursuz cinayet... Çocuklarla cinsel ilişkiye giren de iş adamı, öldüren de o. Ama çocukları bulan uşak... İşin içinde birkaç kişi olduğunda daha güçsüz isimlere suçun yıkıldığı görülür.
Sizin gibi bu konuları yazan bilim insanları var. ‘CSI’ gibi diziler var. Bu konular, suçluları daha kusursuz suç işleme konusunda bilgilendirmiyor mu? Sadece CSI değil, daha marjinal olursak, ‘Dexter’ dizisi var. Bunlar
10 yıldır dünyada yayınlanıyor. En baştan beri söylenen tartışma bu...
Bunu eleştiren ilk polisler oldu. Polisler, “Bunları öğretmeyin; suçlular nasıl hareket ettiğimizi öğreniyor” dedi. Yüzde 50’den fazla olay, parmak izinden bulunur. Parmak izini bilmeyen suçlu yok. Fakat yine de parmak izi bırakılıyor. Demek ki dizi seyretmesine kitap okumasına gerek yok. Hâlâ cinayet silahı da bulunabiliyor. Bana göre de bu şeylerin caydırıcılığı daha fazla, ne yaparsa yapsın yakalanacağını görüyor suçlu. Bir de şu var; birini öldürmeyi kafasına takmış biri “Bu kitabı okuyayım, şu diziyi seyredeyim” demez. Gider, öldürür. Aksine, mağdurları öğreten bir tarafı var. Dizi seyreden veya kitap okuyan biri başına benzer olay geldiğinde daha temkinli ve zekice davranabiliyor.
Meşhur bir ‘saç bırakma’ davası vardı galiba bununla ilgili....
Evet, ABD’li bir seri katil, kadınları kaçırır, terk edilmiş askeri bir üste ırzına geçip öldürür. Adam bulunamaz. Sonunda bir araçtan şüphelenirler. Aracı incelediklerinde kadın saçı bulurlar. Bu saçlar adamdan kurtulabilmiş tek mağdurun saçıdır. Kaçan kadın, kendi saçını koparıp arabaya bırakmıştır. Mahkeme de, “Ben öldürülsem bile, saçlarıma ulaşırlarsa, katili bulabileceklerini düşündüm; bunu da CSI dizisinde seyrettim” demiştir.
Peki, Dexter karakteri gibi veya adli bilimler konusunda uzman birinin kusursuz cinayet işleme olasılığı nedir?
Yüksektir. Niye yüksektir? En kolayı zehirlenmektir. Zehirleme sonrası çıkan tablo, size zehirlenmeyi değil de, bir kalp krizini, bir şeker komasını, tansiyon yükselmesini gösteriyorsa, cinayetten şüphelenmez, doğal ölüm sanırsınız. Vücutta zehir ararsınız ama aranan diyelim ki 500 çeşit zehirli maddedir. Fakat 3 bin çeşit zehir vardır. Geri kalan
2 bin 500 zehirden şüphelenmezsiniz. Bunlardan şüphelenecek, iyi adli tıp uzmanları, iyi polisler gerekir bunları bulmak için.
Bu diziler ve filmlerin doğruluk payı nedir?
Gerçek hayattan birebir alınanlar var. Fakat genellikle dizilerin gerçeklik ve olay çözümünün bağlantısı yok. Mesela geçenlerde ‘Criminal Minds’ dizisini seyrediyorum, dedektif diyor ki, “Bana şu bölgede kısa süreli kira sözleşmesi yapanların listesini bul!” Bilgisayar başındaki kız da 20 saniyede buluyor. Kira sözleşmesi yapanların emniyetin veri tabanında ne işi var? Bu kayıt olsa olsa maliyede olur veya olmaz. Ama olayı çözen bu oluyor. Bu gibi şeyler gerçekte yok ama teknolojinin çok ileride olduğu bir gerçek.
Hayatınızda sizi en çok etkileyen olay mahalli hangisiydi?
Türkiye’de değil ama Los Angeles’ta gördüm. Burada en fazla etkileyen bir çocuk cinayeti olmuştu. Kitle halinde ölümlerin olduğu bir yer bile olsa kundakta veya beşikte öldürülmüş bir bebek gördüğünüz anda insan ister istemez rahatsız oluyor.
Suçluyu bulmada en büyük açmaz ne oluyor?
Birden fazla kişinin olaya karışmış olması. Maktulun nasıl öldürüldüğü değil, kimin öldürdüğü sorusu ortaya çıkıyor. Birden fazla şüpheli, birden fazla silah var. Ama hangisi öldürmüş? Özellikle kırsal kesimlerde karşılaşılan türler... Olay yeri incelemeye de daha çok jandarmanın ifade alımında beklenen sorular sorulmadığında, gerektiği gibi kağıda dökülmediğinde, tanık ifadelerin aynı olması durumunda açmazlar oluyor. Zabıt kâtibinin senaryosu o kağıttan diğerine aktarılıyor. Mesela elimde bir dava var. İki sevgilinin işlediği bir cinayet... Fakat ikisi de “Ben öldürdüm” diyor, birbirlerini korumak için. Mahkeme; kadın ısrarla “Ben öldürdüm” dediği halde “Kadının öldürmesi hayatın doğal akışına aykırı” diyerek “Erkek öldürmüştür” diyor. Başka bir delil yok ortada... Böyle bakıldığında doğru görünüyor. Ama kadının ailesinde silah kullanımı var. Avcı var, evinde tüfek var, muhtemelen daha önce silah kullanmış, buna “Hayatının akışına bağlı” demek mümkün olmuyor bu durumda.
Bu durumlarda ne yapılmalı?
Cinayeti işlediğini itiraf eden olsa bile bunu böyle kabul edemezsiniz. Çeşitli senaryolar geliştirmek zorundasınız. İtiraflar dahil, hiçbir şeyi kabul edemezsiniz. Önce iyi bir olay yeri inceleme gerekir. Tanıkların “Ben gördüm” demesine bile kuşkuyla yaklaşılmalı.
”Ben katili el kol hareketlerinden, davranışlarından, gözlerinden anlarım” diyebilir misiniz?
Bunu kimse söyleyemez. Vücut dili zaten farklıdır. “Yalan söyleyenin göz bebeği büyür” falan gibi bir sürü tanımlama var fakat bunlar kültüre bağlı olarak değişir. ABD’de “Gözünün içine bakmadığında şüphelen” derler. Anadolu’da bunu nasıl uygulayacaksınız? Tanık olarak kadın karşına oturur, sürekli yere bakar, çünkü kültüründe bir erkeğin gözüne bakmak yoktur.
Münevver Karabulut cinayeti sonrası “Bu vahşi bir cinayet değildir” demiştiniz. Vahşi cinayet nedir?
Münnevver olayında, delilleri ortadan kaldırma amacı var. Cesedi zar büyüklüğünde ufalayan katiller var. Çocuk, kızı valize sokmak için parçalamış, diğerinde adam
karısını nehire serpmek için un ufak etmiş. Bunlar vahşet değil. İnsan canlıyken, can
çektirerek işkenceyle ölüme yaklaştırmak vahşettir. Yavaş yavaş öldürmekten zevk duyar katil.
Vahşilik, ırksal olarak farklılık gösteriyor mu? ABD’nin ünlü seri katilleri var, Afrika’da deri yüzenler var, Uzakdoğu’da farklı farklı fantazilerle cana kıyan var...
Vahşet ırksal, milletsel ayrım göstermez. Çünkü akıl hastalıklarının coğrafyası yoktur.
Son yıllarda neden karizmatik suçlu çıkmıyor?
Daha çabuk yakalanıyorlar da ondan.