Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

1997’de ABD’de üniversiteye başladığım yıl tanıdım Kate Spade markasını.
Bir moda editörünün New York’ta Çin mahallesinde küçük bir atölye kurup kendi çantalarını üretmesi de, Christian Louboutin’in ayakkabı tabanlarını kırmızıya boyaması gibi çantaların içinde yer alan etiketi son anda çantaların ön yüzüne dikmeye karar vermesi de ilgimi çekmişti.

‘Ulaşılabilir lüks’ün öncüsüydü

Ama asıl ilgi çekici olan, o zamanlar bırakın Amerika’yı, dünyanın hiçbir yerinde ‘Affordable luxury’ modası daha başlamamıştı ve adını çantalara özellikle küçük harflerle yazan Kate Spade, ulaşılabilir lüks markalar akımının öncüsüydü.
Önce genç kızların kendilerini yetişkin gibi hissetmek istemelerine aracı oldu çantalarıyla, daha sonra çantaların fiyatları her ne kadar hızla yükselse de...
Ev aksesuarlarından kıyafete her alana girdi, eşi Andy ile birlikte kurduğu markasını çok büyüttü, 2006’da 124 milyon dolara Liz Claiborne’a sattı.
Çok kısa bir sürede milyar dolarlık bir şirket haline geldi marka, 2017’de Coach’ın da sahibi olan Tapestry grubuna 2.4 milyar dolara satıldı.
Daha sonra kendi adını bile değiştirdi Kate Spade, Kate Valentine yaptı, sattığı markasıyla mesafeyi biraz açmak, kızının adıyla yeni kurduğu Frances Valentine markasını tanıtmaya başlamak için...
Kate Spade yeni markasını kurarken, kendi adını taşıyan sattığı marka büyüdükçe büyüdü ve ilk günkü gibi tasarımlarıyla müşterilerine neşe verdi.
İşte o yüzden Kate Spade’in daha 55 yaşında ani ölümü, üstelik milyar dolarlık bir marka yaratmayı başarmış olmasına rağmen, eşini ve 13 yaşında kızını geride bırakarak intihar etmesi daha da üzücü.
Bu kadar büyük başarı bile mutluluk ve huzur getirmiyor işte.

McQueen belgeseli gösterimde

Üstelik bu acı haberin tam da Alexander McQueen’in belgeselinin dünyada sinemalarda gösterime girdiği zamanda gelmesi de iyice düşündürücü.
Alexander McQueen, İngilizlerin çok gurur duyduğu bir moda tasarımcısıydı.
Tam 8 yıl önce 40 yaşındayken annesini kaybetti, moda haftasına sayılı günler kala intihar etti.
Moda evinin başına sağ kolu Sarah Burton geçti ve Kate Middleton’ın gelinliğini bile tasarladı.
McQueen’in İngilizlerin ikoncanı Daphne Guinness’e özel tasarladığı kıyafetler New York’ta Fashion Institute of Technology müzesinde sergilendi önce.
Dünyada ilk kez bir influencer’ın gardırobu müzeye girmeyi başardı.
Bir dönem sırf Alexander McQueen’in onun için özel olarak tasarladığı kıyafetleri giyiyordu, Karl Lagerfeld hâlâ ona özel kıyafetler tasarlıyor.
Nedeni basit, çünkü onun sınırları yok, her şeyi giyebilir, her şeyi giyebilecek bir fiziği var, 53 yaşında olmasına rağmen.
Tabii bir de bunları satın alabilecek maddi gücü.
Sergisi ziyaretçi rekorları kırdı, aynı Metropolitan’daki Alexander McQueen sergisi gibi.
Zaten Daphne Guinness’in gardırobu da bir nevi McQueen sergisi gibiydi.
Daha sonra Londra’da Victoria & Albert müzesinde Alexander McQueen’in ‘Savage Beauty’ sergisinin önünde kuyruğa girerken “Ne kadar bekleriz?” dediğimde, “Bilet alabilirsiniz ama alsanız da bugün gezip gezemeyeceğiniz belli değil” cevabını duyduğumda şaşırmıştım.
O da ne demek?
Sergiyi günde sadece 200 kişinin gezmesine izin veriliyordu, “Eserlere zarar verilmemesi için”.
Peki ama bu dünyanın en önemli çağdaş sanatçılarından biri mi, yoksa klasikler arasına girmiş ustalardan biri mi?
Hayır, ama günümüzde moda da sanat olarak kabul ediliyor, her ne kadar hızlı tüketilse de...
Moda dünyasında yükseldikçe tasarımcılar daha da zorlanmaya başlıyor, hem ağır stresle baş edebilmek hem de sürekli yeni şeyler yaratabilmek için.
Peki ama değer mi bu kadar strese?
Hiç sanmıyorum.