Yapay zekâ, çağımızın bütün sektör ve mesleklerinde olduğu gibi onkolojik yöntemlerle açılımlarda da kendisine bir yer arayışında... En basit tanımla; bir bilgisayarın veya bilgisayar kontrolündeki bir robotun, çeşitli faaliyetleri, zeki canlılara benzer şekilde, önceden edinilmiş maksimum veriyle etüt ederek yerine getirme kabiliyetidir.
Sevimliliğiyle ilgili yorucu tartışmalara girebileceğimiz bu kavramın hayatımıza girmesi ise, Apple logosuna bile ilham verdiği söylenen İngiliz matematik dehası Mathison Turing’in, 1950’lerde sorduğu ve üzerinde dikkat çekici olumlamalar gerçekleştirdiği o ünlü soruya dayanır: “Makineler düşünebilir mi?”
Makineler düşünebilir ama bizleri daha ne kadar düşünebilir veya insani aymazlıklarımızı daha ne kadar tolere edebilir, onu bilmiyorum. Yine de yapay zekâ ve radyoterapinin bir süredir bizlere çok zaman kazandıran bir iş birliği içinde olduğunu söyleyebilirim.
Özellikle 2000’li yılların başından bugüne, kliniklerde kullandığımız otomatik atlas bazlı konturlama (hedef doku hacmini ve korunması gereken normal dokuları bilgisayarlı tomografi kesitleri üzerinde belirleme işlemi) sistemlerini, yapay zekânın en iyi örneklerinden biri olarak kabul edebiliriz. Otomatik konturlama konsepti; daha önce de konturlaması yapılmış hastaların tomografi datalarından elde edilen bilgilerle belli aralıklarda bir şablon oluşturma ve oluşturulan şablonu yeni hastaların tomografi datalarına aktarmaktır.
Konturlama sistemi
Birmingham Queen Elizabeth Hospital’da (QEB) yapılan bir çalışmada kullanılan otomatik konturlama sistemiyle, 90 dakika olan ortalama hacim belirleme süresinin, 54 dakikaya indiği rapor edilmiştir. Yani zaman kazanıldığı gibi, kişisel özelliklere bağlı gelişebilecek hataları da en aza indirgemek mümkün olabilmektedir. Burada yazarken çok da tedirgin etmeyen ‘kişilere bağlı hatalar’ söyleminin, radyoterapide hassasiyetle önemsediğimiz başlıklardan birincisi olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim...
Günümüzde, çok sayıda otomatik konturlama sistemi bulunmaktadır ve bunlar ticari kurgulardır. Mevcut durum, göz ardı edilemeyecek bir yan sanayi gelişimini de beraberinde getiriyor. Bunun yanı sıra 2015 yılında, Bethesda’da gerçekleşen, American Society for Radiation Oncology, National Cancer Institute ve American Association of Physicist in Medicine ortak toplantısında vurgulanan bir nokta oldukça dikkat çekici: “Radyasyon onkolojisi, kanser araştırmalarından kalite kontrol ve klinik uygulamalara kadar birçok konuda, ‘big data’ denilen büyük veri kullanımının öncü platformlarından biri olacaktır.” Özetle yapay zekâ bizlere, ‘daha çok iş birliği yapacağız’ demek istiyor ve umarım haklı çıkar.
Radyoterapi ve yapay zekâ birlikteliği
Yine radyoterapide özellikle son yıllarda yapay zekânın kullanıldığı iki alana daha rastlıyoruz, ‘radiogenomics’ ve ‘radiomics’. Bu iki okuması zor başlıktan özellikle radiogenomics ile, radyoterapiye girecek hastaların tedaviye yanıtını ve gelişecek doku toksisitesini tahmin etmek mümkün olabilecek.
Bu durum gerçekten fayda görecek hastaların bu tedaviye yönlendirilmesini sağlayacak. Radyoterapi ve yapay zekâ birlikteliği hâlihazırda devam ederken, yakın zamanda hastaların ya da hastalık şüphesi olanların tüm muayene-laboratuvar bilgileri sisteme girilerek, tanı ve tedavi önerisi alınabilecek.
Bugünlerde hastalara ait duygusal ve sosyal etkileri değerlendirmede eksik kalacağı için eleştirilse de, işimizi elimizden alacağı kaygısını artırsa da, kazanacağımız zamanın, yaşamsal gelişim olarak çalışmalarımıza yepyeni ufuklar açacağına inanan iyimser taraftayım. Bilim yakanızı bırakmasın, sağlıkla ve bugünlerde evde kalın.