Diyetisyen Emel Duman, “Mucize ihtiyacını çok iyi anlayabiliyorum ama bilinen ve bulunan son mucize; kişiye özel beslenme... Uzmanlığına inanılan kişiyle el ele vererek ve acele etmeden yürümek lazım” dedi
Bu hafta konuğum birlikte çalışmaktan da çok mutlu olduğum BP Klinik ekibinden bir uzman; Diyetisyen Emel Duman... Sohbetimize diyetin rakipsiz popülaritesi ile başladık, kanser hastalarının tedavi sürecinde beslenmesi ve nutrigenetik ile devam ettik. Duman, “Bir kanser hastasının ayda bir kez diyetisyenle görüşmesi, süreci çok değiştirebilir” diyor.
- Sevgili Emel, biz onkoloji radyologları son derece pahalı ve hassas bir teknolojiyle detaylı takip gerektiren süreçlerle çalışıyoruz. Hastalarımıza kendi süreçlerimizi anlatmaya kalktığımızda değil de diyetle ilgili bir öneride bulunduğumuzda daha çok dikkat kesiliyorlar. Diyetin rakipsiz bir popülaritesi, ilgi toplama enerjisi var. Bize kendini tanıttıktan sonra, bu ilgi odağı olmanın sırlarından bahseder misin?
Ben Hacettepe Üniversitesi Diyetetik mezunuyum, eğitimimin ardından neredeyse tüm büyük sağlık zincirlerinde çalışma fırsatım oldu. Medical Park deneyimimde diyetetik servisinin kurucusu olarak yer aldım. Klinik, poliklinik, onkoloji, obezite, hasta beslenmesi, yetişkin, çocuk vb. çoklu alanlarda, çok sık rastlanmayan bir zenginlikte tecrübeler edindim ve geldiğimiz süreçte sizlerle birlikteyim.
Diyet konusunun popülaritesi ise hem estetikle bağlantılı bir vazgeçilmez hem de zihinlerde hâlâ her şey için bir ‘iksir’ arayışının olmasına dayanıyor sanırım. İnsanların diyet algısı kilo verme ya da estetik iyileşme, obezite sınırlarında kalsa da bu mesleğimizin çok küçük bir bölümü...
Ben 15 yıllık hikayemde bahsettiğim alanlar da dahil çok fazla hasta veya (sağlıklı yaşamak isteyen) sağlıklı insanlarla, kanser ya da benzeri kronik hastalık sahibi kişilerle çalışma fırsatı buldum.
- Kanser veya benzeri kronik hastalıkların diyetlerinde, insanımızın yaklaşımı veya kabullenişi konusunda sorunlar ya da olumlu gelişmeler var mı?
Özellikle kanserli hastalarımızın şifa verebilecek bir mucize besin arayışı olabiliyor. Kültürümüzün kodladığı; tek bir gıda olsun ve tüm hastalığımızı yok etsin dileği, her zaman karşımıza çıkabiliyor. Ama inanın yok. Fakat kanserin öncesinde, yakalanmamak için, kanser sürecinin içinde ise tedaviyi desteklemek için inanın çok yararlı yöntemler var. Bu diyetler doktorun işini ve sonuç almasını kolaylaştırıyor, hastalarımızın yıpranma payını minimalize ediyor ve süreç sonrası beslenme alışkanlıkları değiştiği için nükslerin de önüne geçebiliyor.
Ben mucize ihtiyacını çok iyi anlayabiliyorum ama inanın bilinen ve bulunan son mucize; kişiye özel beslenme... Bir de pazarlanan mucizeler var! Bunlar da son derece önemli. İnsanların o anki duygusal zaaflarından yararlanıp, “O onu yemiş ve iyileşmiş, falanca şu otu çiğnemiş ve şifa bulmuş” benzeri geliştiri-
len söylemler bir anlamda sektöre dönüşmüş durumda. Uzmanlığına inanılan kişiyle el ele vererek ve acele etmeden yürümek lazım.
- Kanseri yaratmada çevresel faktörlerin payı nedir?
Bu konuda sigara faktörünü artık konuşmaya bile gerek görmüyorum. Kesin etkileri ortada yanı sıra beslenmenin rolü ise yüzde 35 oranında ki hiç azımsanacak bir değer değil. Genetiğimizi değiştiremeyeceğimize göre, genetiğimize uygun beslenme tarzını değiştirmemiz gerekiyor. Bu elimizde olan bir şey.
Kırmızı eti yüksek ısıya maruz bırakmadan tüketmek, faydaları saymakla bitmeyecek zeytinyağını yine yüksek ısılarda değil; mümkünse çiğ tüketmek, mangal geleneğinden tüketme ve soluma anlamında biraz uzak durmak yapılamayacak şeyler değil. Bu arada küçük bir öneri, mangal konusunda hiç değilse ateş ve etin mesafesine (en az 15 cm.) ve yakılacak odunun meşe ağacından olmasına dikkat edilirse, bir nebze daha zararsız olacağını eklemek isterim.
- Kanser hastalarının tedavi sürecinde beslenmesi konusunda okuyucularımıza neler önerirsin?
Birinci hatayla başlayayım; diyetisyenin sürece geç eklenmesi. Kanserli hastalarımız süreçte beslenme zorluğu çektiği anda bize yönlendiriliyor. İlk hata bu. Burada yapmaya çalıştığımız gibi, bütünsel yaklaşmamız gereken bir konuyu, bir hastalığı konuşurken masanın başında hepimiz olmalıyız. Yani en önemli konu diyetisyenin tanıyla işe başlaması. Olası önerilere gelince; diyetin çeşitlilik arz etmesi, yüksek protein ihtiyacını karşılayacak bir diyetin gerek besinlerden gerekse başka yöntemlerle tedariki çok önemli.
Bitkisel bazlı proteinler ve yağlı tohumların tüketimi ceviz, badem, fındık vb. Eğer diyetisyen en başından sürecin içinde değilse komplikasyon oluştuğunda müdahaleyi ertelememek gerekiyor. Eskiden diyetisyen sayısı bugünün oranlarında değildi, artık yeterli sayıda uzmanımız var. Bunu hastaneden bile talep edebilirler, bir kanser hastasının ayda bir kez bir diyetisyenle görüşmesi süreci çok değiştirebilir.
Nutrigenetik kavramı
- Kişiye özel beslenmeden bahsettin, nutrigenetik de dediğimiz bu kavramı da açıklayabilir misin?
Bu aslında en anlaşılır haliyle, vücutta bizim için mücadele eden savaşçıların çoğaltılması. Hepimizin önerdiği bir ‘Akdeniz tipi beslenme’ var, tamam... Ama bir de bünyenin kendi yaradılış kodları nedeniyle beklediği besinler var. Bünyenin aynı kodlar yüzünden yakın olduğu hastalık riskleri var; nutrigenetik bunlara hazırlıklı, bertaraf edecek güçlü bir beslenmenin haritasını elde etmenizi sağlıyor.
Ülkemizde hastalık gelmeden hazır ve güçlü olmak adeti henüz yerleşik olmasa da bunun sıklıkla gündeme getirilmesi, talep edilmesi kullanımını ve ulaşılmasını kolaylaştıracaktır. Devletimizin de hastalıklar konusunda tedavi kadar önleme ile ilgili tedbirlere odaklanmasının daha ekonomik ve rahatlatıcı olacağını düşünüyorum.
Pandemide yoğun bakımların yüzde 70’inin obezitenin eşlik ettiği vakalar olduğunu gördük, en basitinden bu konuda ‘tedbire’ yapılacak yatırımların daha ekonomik bir çözüm olacağını bilmemiz gerekiyor. Hem kurumlar hem de kişiler için...
Bu keyifli, bilgilendirici ve etkili sohbet için çok teşekkürler.