17.10.2008 - 20:19 | Son Güncellenme:
Emre BAYLAN/ANTALYA (DHA)
Kişilerin takıntılarının farkına varması ve tedaviye başlamasının uzun yıllar aldığını kaydeden Demet, tedaviye başlanılmasının bazı hastalarda 10 yılı bulduğunu kaydetti.
Türk Psikiyatri Derneği tarafından Antalya'da gerçekleştirilen 44'üncü Ulusal Psikiyatri Kongresi ve Anksiyete Sempozyumu düzenlenen basın toplantıyla sona erdi. Bu yıl etik ve bilimsel sorumluluk ana temasıyla düzenlenen sempozyumu 1100 pisikiyatr takip etti. Sempozyum çerçevesinde 38 panel, 9 konferans ve 6 uydu konferansında 146 Türk, 5 yabancı konuşmacı katıldı.
Türk Psikiyatri Derneği Genel Başkanı Dr. Şeref Özer, kapanış toplantısında yaptığı konuşmada yıllardır üzerinde çalıştıkları Ruh Sağlığı Yasa'sına hükümetin ilgi göstermemesinden yakındı. Derneğin son 5 yılını neredeyse bu yasa tasarısının hazırlığına ayırdığını aktaran Özer, “22 Temmuz'da yapılan genel seçimlere öncesi yasa tasarısını Meclis'e kadar ulaştırmayı başarmıştık ama sonra tasarı gündemden düştü” dedi. Dr. Özer, yasayı çıkartmak için kararlı olduklarını kaydetti.
İNTİHAR ORANLARI ARTTI
Sempozyumun kapanış bildirgesini okuyan Prof. Dr. Cengiz Kılıç, ruhsal hastalıkların önemli sonuçlarından birinin de intihar olduğunu söyledi. Son 45 yılda intihar oranlarının yüzde 6 seviyesinde artığına dikkat çeken Prof. Dr. Kılıç, ruhsal rahatsızlığı olan her 7 kişiden birinin tedavi için başvurduğunu söyledi. Genetik etkenlerden bağımsız olarak yoksulluk, kötü yaşam koşulları, savaş, işkence, doğal afetler, göç, ayrımcılık, ırkçılık gibi faktörlerin de ruhsal bozukluklara yol açtığını kaydeden Prof. Dr. Kılıç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Ruhsal hastalıklara yol açan ekonomik ve toplumsal koşullarla mücadele en önemli toplumsal mücadele alanı görülmektedir. İşsizliğin, yoksulluğun, savaşların, ayrımcılık ve şiddetin ortadan kaldırılması yöneticilere ve kamuoyu önderlerine anlatılmalıdır. Ruh sağlığının bir lüks değil, temel bir hat olduğunun tüm kamuoyuna benimsetilmesi gerekir. Bunların yanı sıra ruh sağlığı bütçesi tüm sağlık bütçesinin yüzde 1'ini bile bulmamaktadır. Ruh sağlığına ayrılan yatak sayısı olması gerekenin ancak 10'da biri kadardır. 2008 verilerine göre Türkiye'de 100 bin kişiye düşen ruh hekimi sayısı 2.15'tir. Bu rakam Avrupa ortalamasının ancak 6'da biridir.”
ÖLÇÜ GÜNDELİK HAYAT
Toplantıda sosyal anksiyete bozuklukları konusunda bir sunum yapan Prof. Dr. Tunç Altın, sosyal fobilerin kendini ön ergenlik dönemi olarak isimlendirilen 12- 15 yaşları arasında gösterdiğini söyledi. Bekarlarda sosyal fobiye daha sık rastlanıldığına dikkat çeken Prof. Dr. Altın, normal utangaçlıkla sosyal fobinin birbirinden ayırt edilmesi gerektiğini söyledi. Bu ayrımda temel ölçütün gündelik hayatın aksaması olduğunu kaydeden Prof. Tunç Altın, erkeklerin tedaviyi daha rahat kabullendiğine dikkat çekti. Kadınlarda utangaç ve çekingen olmanın toplum tarafından da olumlu karşılanmasının hastalığın tanısını güçleştirdiğini önemle vurgulayan Prof. Dr. Altın, hastalık nedeniyle tedaviye başlanmasının bile sorun olduğunu kaydetti.
100 KİŞİDEN 3'Ü TAKINTILI
Kapanış toplantısında ikinci sunumu yapan Dr. Murat Demet, farklı takıntı türlerinden bahsetti. Kişiye obsesif teşhisi konulabilmesi için, gündelik hayatın sekteye uğraması gerektiğini kaydeden Demet, bir çok takıntının da toplumsal olarak pekiştirildiğini kaydetti. Dr. Murat Demet, özellikle ev kadınlarında titiz ve düzenli olmanın toplumsal beğeniyle karşılandığını ve erkeklerde evin her tarafını kontrol edip evden çıkmanın güvenli erkek imgesini beslediğini aktardı.
Hastalığın tedavisinde, “Temiz, tertipli olmanın ne gibi bir zararı var” şeklinde görüşlerle de mücadele etmek zorunda kaldıklarını ifade eden Dr. Demet, “Elbette bir ev kadının temizlik yapması hastalık değildir. Ama günün her saatinde bunu yapması hastalıktır” dedi. Her 100 kişiden 2- 3'ünde bu hastalığın görüldüğünü kaydeden Murat Demet, kişinin hastalığının farkına varmasının ardından tedaviye başvurma süresinin ise 10 yılı bulabildiğine dikkat çekti.