Siyasetin tepesi “muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı kim?” denklemiyle meşgul. İktidar olası rakip belli olsun ona göre pozisyon alayım derdinde, muhalefet cephesinde ise “Mavi Boncuk” şarkısının “Onda bunda şundadır. Şunda, bunda, ondadır. Mavi boncuk kimdeyse benim gönlüm ondadır” sözleri dillerde. Bir anketlere bakacağız deniliyor, hemen sonrasında ise görüntü o yetmez, liderlerin dediği daha önemli veya geçerli noktasına evriliyor.
Vatandaş, örgüt görüşü falan değil, liderlerin işareti, keyfi duruşu ve buna bağlı olarak da gel-git durumu yani. Nitekim 6’lı masanın dünkü 5.inci buluşmasından yansıyanlar tam da bu havadaydı... Tabii bu arada muhalefet cenahının parçalı kesiminden de adaylık olasılıkları söz konusu. HDP’nin kendi adayını çıkarması ya da Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce’nin ısrarlı iddiası gibi. Yine ilk turda her parti kendi adayını çıkarsın ikinci tur için raconu sandık kessin olasılığı da geçerli. Kısacası adaya odaklı siyasetin tepesi epey karışık ve görüntü flu...
Ama bu adaylık boyutunun bir boyutu, görünen yanı, bunun bir de milletvekili olma sevdasından kaynaklı asıl “duygusal(!)” tarafı da var. Çünkü Cumhurbaşkanı’nın kim olacağı kadar parlamentonun nasıl oluşacağı da kritik önemde. Bıçak sırtı dengeler nedeniyle de oy oranlarına bakılmaksızın her partinin katkısı altın değerinde. O nedenle de her iki ittifak ve onları oluşturan partilerin ya da destekçilerinin gönüllerinde birer aslan yatıyor. Özellikle de o partilerden milletvekili olma sevdasıyla yanıp tutuşan binlerce aday adayının…
Yani bir tarafta en fazla vekil biz çıkaralım, parlamentoda söz, yetki bizde olsun, öte yanda her ne olursa olsun 600 vekil arasında ben de olmalıyım hesapları ve kargaşası sürüyor. Hem ilişkileri sıcak tutmak işi sağlama almak hem de olur da zamanından önce ya da baskın bir seçim olursa treni kaçırmamak adına. Malum iktidar seçimler 2023’te diyor ama muhalefet ise ısrarla sonbaharda bir baskın seçim iddiasında. Dahası bir de Yeni Seçim Yasası’ndan kaynaklı olası pozisyon değişiklikleri denkleme girmiş durumda. Şöyle ki; Saadet Partisi, Gelecek, DEVA ve Demokrat Parti, Millet İttifakı çatısı altında barajı aşıp Meclis’e girmeyi planlıyorlardı. Ama değişen yasada “her parti kendi aldığı oya göre milletvekili çıkaracak” denilince hesaplar, beklentiler hepten alt üst oldu. Ya “varım arkadaş” deyip millet terazisinde kantara çıkacaklar mesela DEVA lideri Babacan şimdilik bu havada ya da “bu iş beni aşar” deyip baraj sorunu olmayan partilerin listelerinde yer arayacaklar. Dolayısıyla hem CHP hem de İYİ Parti içinde “seçilecek yer ve sıralarda öne geçecekler, özellikle İstanbul, Ankara, İzmir listelerinde yığılma olacak” rahatsızlığı, tedirginliği söz konusu. Dahası özellikle CHP açısından aday belirleme şekil, yöntemi (önseçim, atama)ne olacak gibi bir başka gerilim noktası da var. Hatta bu İstanbul ve İzmir’de “Nasıl olsa Genel Başkan kendi adaylık durumuyla meşgul” diye listelere odaklı gruplar arası çekişme, faaliyet çoktan pik yapmış bile... Mesela dün konuştuğum CHP’lilerin kesiştiği nokta şuydu:
“Herkes kılıcını almış bekliyor. Hem aday tespit yönteminin belirlenip ona göre pozisyon alma hem de yeni yasanın yarattığı sıkıntı nedeniyle. Çünkü taban dışarıdan gelenlere zaten tepkiliydi. Şimdi de eğer oy oranları düşük partilerin listelere eklenme durumu olursa büyük partilerdeki milletvekili aday adayları haklı olarak rahatsız olacaktır. Şöyle: diyelim ki Konya’da ya da Kırşehir’de bir milletvekilin var ama ittifaklardan dolayı o vekilliği bir başka partiye vermek zorundasın. Senin, Konya, Kırşehir teşkilatın bozulmaz mı?..”
Yani “önce can sonra canan” durumu. Bunun da yeni kırgınlık, küskünlüklere gebe olduğunu belirten deneyimli politikacılar neler yaşanabileceği konusunda şöyle diyorlar:
“Ana omurgaya oy devşirmek amacıyla baraj sorunu olan partilerle yapılan ittifaklarda listelere giremeyen aday adayı ‘Sen x partiyi kurtarıyorsun ama böyle olmasaydı, biz 200 değil, 250 milletvekili çıkaracaktık, ben de onların arasında olacaktım’ der. Yani bu birlikteliğin partisine katkısını düşünmez, kendi hakkının yenmediğini bilse dahi öyle bir şeyin arkasına saklanır. Bu bağlamda da etrafına aslında biz de parlamentodaydık, bu kadar çalıştık partiye ama başkaları geldi hazıra kondular diye konuşur. Seçim sonuçlarını dahi etkiler bu.”
Kısacası dememiz o ki; ittifaklar Cumhurbaşkanlığı seçiminde adaylar açısından hayati değerde. Aynısı parlamento seçimine dönük hesaplar içinde geçerli. Ancak özellikle ikinci hesapta avantaj gibi dezavantaj da söz konusu... Yani ateş gibi hem ısıtır hem de yakabilir...
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024