Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, korona vakaları haftalık periyotlarla katlanarak artıyor. 13-19 Haziran 2022’de 10 bin 954 olan haftalık vaka sayısı, 20-26 Haziran 2022’de 26 bin 635’e yükseldi. 27 Haziran-3 Temmuz arasında vaka sayısı ise 57 bin 113 oldu. Gerçek vaka sayısının 100 binin çok üzerinde olduğunu öne süren bilim insanları da var. İddialarının dayanağı da açıklanan rakamlar sadece bir belirti gösteren ve bu nedenle hastaneye başvurduğunda da kriterlere uyup test yapılan insanlarda bulunan pozitif vaka sayısı şeklinde. “Bu Omicron’da da böyleydi, BA.1-2-3-4-5 gibi birçok alt varyantında da böyle; yüzde 90’ı belirtisiz seyrediyor” diyorlar. Yani belirtisi olan kişi sayısı ile enfekte olan virüsü bulaştırma potansiyeli olan insan sayısı çok daha farklı. Evet, rakamlar eskiye kıyasla çok azalmış durumda ama bu yükselme ivmesi virüsün nasıl bir bela olduğunu anımsatması açısından kritik önemde. Çünkü normalleşme süreciyle birlikte toplumda tedbirler de tamamen esnedi. Hatta tam bir boşvermişlik, umursamazlık durumu söz konusu. Bu da büyük risk. Hem dünyada hem de ülkemizde. Mesela Dünya Sağlık Örgütü’nde uzun yıllar görev yapan Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Bedirhan Üstün, geçenlerde gittiği İsviçre’de tanık olduklarını şöyle anlatıyor:
“DSÖ’ye gittiğimde orada çalışan arkadaşlarımdan kimi sorsam Kovid’di. İsviçre’de iki yıldır evden çalışıyorlar, yeni yeni işe gitmeye başlamışlardı. Bunların hepsi de bilinçli, DSÖ’de çalışan üst düzey doktor olan insanlar ama şimdi Kovid nedeniyle evlerindeydiler. Neden? Onlar da mayısın 22’si ile 30’u arasında Dünya Sağlık Assamblesi vardı, hepsi oraya katılmış ve Kovid’i kapmışlar. Yaz gelince orman yangınları başlar tarzı bir durum. Yani büyük katılımlı toplantılar yaparsan olacağı bu. Herkes de nasıl ola hafif geçiyor diye aldırmıyor, takmıyor ama baktığında yatırıyor ve risk büyük. Sonuçta bu bağışıklık sistemine etki eden bir hastalık.”
Yine bir başka örnek de son günlerde vakaların pik yaptığı İstanbul’dan. On gün önce geniş katılımlı bir toplantı için Ankara’dan İstanbul’a gelen 10’un üzerinde profesör ve doktorun çoğunluğunun dönüşte yaptırdıkları
Kovid testleri pozitif çıktı. Hepsi de evlerinde yatıyor.
Yani iki yıllık bir yaşanmışlık deneyimimize rağmen görüntü çok nadir istisnalar hariç hemen her yerde aynı. Dolayısıyla, şimdilerde pek önemsenmeyen maske takma ve aşıyı anımsama yani “Aşıya devam mı?” tartışması da gündemde. Bu anlamda da Prof. Üstün şunları söylüyor:
“Öncelikle üç doz aşısını tamamlamamış olanların bunları yaptırması şart. BioNTech’in şu andaki aşısının bu son varyantlara karşı yeterince etkili olmadığına dair yayınlar da var. Geçenlerde Türkiye’ye gelen BioNTech’in sahibi kendisi de söyledi, ekim ayında bütün bu Omicron ve alt varyantlarını da içeren aşılar dizayn ediliyor.
Aşı mühendisliği gibi bir şey çıktı ortaya yani.”
Ne demek bu?
Kovid’deki mutasyonlara göre aşıları özel olarak üretiyorlar. Biz aşılandıkça korunmamızı nasıl artırıyorsak, virüs de bizim aldığımız önlemlere karşı farklı özellikler geliştiriyor, doğal olarak kaçıyor. Bin bir surat gibi yani eşkâli bağışıklık sistemimiz tarafından tanındıkça, bilindikçe onlar yakalanıyor öldürülüyor ama bu sefer başka suratlı olanlar ortaya çıkıyor.”
Virüs kaçıyor, aşı evriliyor yani?
“Evet, virüs kaçıyor, biz kovalıyoruz. Bizim öngörerek yani virüsün yeni eşkâlini tanımlamadan aşı yapmamız mümkün değil ve o çok kısa bir sürece girdi. Martta, nisanda gelişen varyanta eylül, ekimde aşı yapmış olacaklar. Altı aylık bir gecikmeyle. Bu ilk 6 aylık dönemde de yine önlemleri eğer elimizdeyse çok fazla gevşetmemek lazım. Lüzumsuz yere yüz yüze partiler, toplantılar, kapalı mekânlarda buluşmalar çok akıllıca değil.”
Ekimde yeni versiyonla aşılama dönemi mi?
“Aynen, alabilirsek eğer. O bakanlığın kararına bağlı olacak. Aşının 15 dolar maliyeti var. Alınması uygulanması 80 milyonla çarparsan bir milyar 200 milyon dolar, o da bütçe gerektiriyor. Oradaki kâr/zarar dengesi hesaplanacak. Karar verici ben olsam mecburi olsun derim. Hastalık kontrolsüz olduğu için aşı pahalı da olsa her hal ve şartta en ucuz korunma yolu. Hasta olmak daha pahalıya patlayacak bize.”
Özetle, dememiz o ki virüse karşı kesin zafer diye bir şey yok, olmadığı da apaçık ortada. En korkulan senaryo ise olmadık bir mutantın ortaya çıkması. Malum, virüs hayatta kalmak için sürekli şekil değiştiriyor. Aşılar da bu değişime uygun şekilde güncellenme yarışı içinde. Yani aşı ile virüs arasında amansız bir mücadele söz konusu.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024