Sinan Genim

Sinan Genim

sinan@sinangenim.com

Tüm Yazıları

Sevginin gelişmesi için öncelikle kendimiz ile barışık olmalı, kendimize karşı sevgi duymalıyız. İnsanın kendini sevmesi ile başlayan bu duygu daha sonra aile ortamına yayılır, oradan da bulunduğumuz her ortamın sevgi topluluğu hâline gelmesine imkân sağlar. Sevgi mutlaka bir karşılık bulur ve başka olumlu gelişmelere de kaynak olur

Sevgi paylaşıldıkça çoğalan bir duygudur

“Aşk ile sevgi ebed-bünyâd ola, Ger sûret gam-nâk ola, ger şâd ola.”

“Aşk ve sevgi sonsuza kadar yaşasın ister kederle olsun ister mutlulukla.”

Âşık Paşa

Yazılarımı okuyan, bazı konularda beni uyaran sevgili kızlarım Esra ve Âzra, bir gün “Baba ‘Sevgi Üzerine’ de bir yazı yazsana” dediler. Uzun bir zamandır bende böyle bir yazı yazmayı düşünüyordum. Elbette sevgi konusunda bazı düşüncelerim vardı, ama arama arzum daha baskın çıktı ve başladım araştırmaya…

Haberin Devamı

“Sevgi” sözcüğü Türkçe bir kelimedir. Ferit Devellioğlu’nun “Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat”inde yer almaz. Eski Türkçe’de sevgi yerine; Arapça’dan dilimize geçen muhabbet (aslı mahabbet), meveddet, aşk (aslı ışk) gibi kelimeler ile Farsçadan dilimize geçen sevdâ kelimesi kullanılmaktadır. Kâşgarlı Mahmûd, “Dîvânü lûgāti’t-Türk” adlı eserinde kelimenin aslını “Sewüklük” olarak belirtiyor. “Sewük” ise sevilen herhangi bir şey; “İnsanın karşılık beklemeden yakınlığa, dostluk, şefkat, bağlılık göstermeye yönelten ve fedakârlıkları göze alacak kadar güçlü olabilen duygu, sevme duygusu, muhabbet” olarak açıklanıyor.

Lamartine

Alphonse de Lamartine’nin; “Sevilmek umuduyla sevmek insanidir. Fakat sevmek için sevmek, meleklere özgüdür” sözleri, üzerinde uzun süre düşündüğüm bir açıklamadır. Gerçekte yaşam boyu kaç kez sevgimizi herhangi bir karşılık beklemeksizin ifade etmişizdir? Çocuklarımıza, yakınlarımıza, dost bildiğimiz insanlara gösterdiğimiz sevginin kaçta kaçı bir beklenti olmaksızın ifade edilir? İncil’in Korintliler 13:13 bölümünde; “… kalıcı olan üç şey vardır: İman, umut, sevgi. Bunların en üstünü de sevgidir” deniliyor. Sevgi olmadan iman etmek, umut beslemek ne kadar mümkün? Tevrat’ın Yasanın Tekrarı 8:6 bölümünde ise “Rabbinizden korkun” denilmekte. Buna karşın MÖ II, yüzyılda yazıldığı düşünülen “Ölü Deniz Yazmaları”nda bu bölüm “Rab’binizi sevin” olarak belirtiliyor. Nasıl olurda aradan geçen zaman içinde sevgi sözcüğü, korku ile yer değiştirir? Sevginin yüceliğine karşın korkunun dehşetiyle insanlık yeni bir anlayışa mı yöneltilmiş?

Haberin Devamı

Sevgi

Sevgi paylaşıldıkça çoğalan bir duygudur. Sevginin gelişmesi için öncelikle kendimiz ile barışık olmalı, kendimize karşı sevgi duymalıyız. İnsanın kendini sevmesi ile başlayan bu duygu daha sonra aile ortamına yayılır, oradan da bulunduğumuz her ortamın sevgi topluluğu hâline gelmesine imkân sağlar. Sevgi mutlaka bir karşılık bulur ve başka olumlu gelişmelere de kaynak olur. Tüm inançlara göre yaratıcıya giden yol sevgiden geçmektedir. İnancın günlük hayattaki gösterisi sevgi üzerine kurulursa, bugün yaşamakta olduğumuz sıkıntıların büyük bir bölümünün ortadan kalkacağını düşünürüm. Sevgisiz ve sevginin arka plana itildiği toplumlar, yaşamdan rahatsız olmaktalar. Hepsinin bir beklentisi var; yaşadıkları ve memnun olmadıkları hayattan kurutulmak için bir şeyler bekliyorlar. Hiç kimsenin aklına bekledikleri şeyin “Sevgi” olduğu gelmiyor. Her şeyden şikâyet etmenin bir çözüm olduğu düşünülüyor. Çözümün içimizdeki sevgi duygusunu geliştirmek ve onu topluma yaymak olduğunun ne yazık ki farkında değiliz.

Haberin Devamı

Herkesin sevecek birine ya da bir şeye ihtiyacı olduğunu unutmuş gibiyiz. Sanki insanlık sevginin olmadığı bir topluluğa dönüştü. Sevginin olmadığı yerde bu kez nefret duygusu ağırlık kazanıyor. Herkesten ve her şeyden nefret eden insanlar ise büyük bir umutsuzluk içinde ve gelecek kaygısı yaşıyorlar.

Sevgi paylaşıldıkça çoğalan bir duygudur

Çanakkale testi

Yıllardır yatağımın baş ucunda bir Çanakkale testi durmakta. Testinin ağzını tavşana benzetirim, üst dudağı yukarı kıvrılmış gülen bir tavşan. Her sabah uyandığım ve yataktan kalktığımda ona bakar ve “Günaydın” derim. Elbette, testinin de bana “Günaydın” demesi gibi bir beklentim yok. Ama onun gülen yüzü beni motive ediyor, günümün güzel geçmesine vesile oluyor. Yıllardır onun vasıtasıyla ben kendime “İyi günler” diliyorum. Günlerden bir gün testinin en az iki yüz yıllık olduğu aklıma geldi, kim bilir benden önce kaç kişiye daha gülümsemişti? Acaba onun bu görünüşü kaç kişiyi etkiledi ve güne yaşam sevgisi ile başlamasını sağladı? Varlığını iki yüz yıldır sürdürdüğüne göre uzun bir zamandır sevgi gördüğü anlaşılıyor, kırılmadan, zarar görmeden var olmaya da devam ediyor. Onun yok olmaması için elimden gelen özeni gösteriyorum, eminim ki benden sonra da varlığını sürdürecek, gülümsemeye devam edecek. Çocuklarıma “Bu testiye iyi bakın, benden sonra uzun süre size de sevgiyi, hayatın yaşamaya değer olduğunu hatırlatsın” diyorum.

Sevgi paylaşıldıkça çoğalan bir duygudur

Otuz santimetre yüksekliğindeki bir toprak testi, ona gösterdiğim sevginin bir karşılığı olabilir mi? Çoğunluk “Bir testiye gösterilen sevginin karşılığı olmaz!” diye düşünecektir. Ama bir karşılığı var, gerçekte onun vasıtasıyla kendime olan sevgiyi ifade ediyorum. Güne sevgi ile başlamak bazı şeyleri daha rahat kabul etmemi, hayata daha farklı bakmamı sağlıyor.

Kuzguncuk

Her ne kadar son zamanlarda pek çok kişi tanımadığınız bir kişiye sevgi göstermemizin yanlış sonuçlara yol açabileceği endişesi içindeyse de sevgimizi göstermek bizi her zaman yüceltir. Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği Kuzguncuk kocaman bir sevgi toplumuydu. Herkes birbirine sevgi ile yaklaşırdı. Sinagogun hahamı, kiliselerin papazları, caminin imamı güler yüzlüydü, çocuklarla konuşurken sevecendiler, söz ve davranışlarımızı eleştirirken de sözlerinin sevgi dolu olmasına özen gösterirlerdi. Biz çocuklarla konuşurken söz ve davranışlarımızı eleştirirken önce sevgilerini göstermeye, hissettirmeye dikkat ederlerdi. Bize verdikleri öğütler korku üzerine değil, sevgi üzerineydi. Nereden nereye? O günlerin çoğalmasını ve çocukken alıştığım bu sevgi ortamının yaygınlaşmasını beklerken ne yazık ki tam tersi oldu. Herkes birbirinden uzaklaştı, eleştiri ve çekememezlik yaygınlaştı. Şimdilerde hemen hemen hiç kimseyi tanımadığım, çoğunluğun birbirine nerede ise selam vermekten kaçındığı Kuzguncuk’a gitmek hiç içimden gelmiyor. Hâlbuki orada ne çok hatıram var.

Sevgi bir ihtiyaçtır

Zaman zaman sokakta bir kedi veya köpek görürüm, ufak adımlarla bana yaklaşır, biraz tedirgin, biraz çekingen… Çok acele bir işim de olsa onun bu yaklaşımından etkilenir, elimi uzatırım. Sakince başını elime sürer, gözlerine bakarım ve bir yakarış, bir sevgi beklentisi görürüm. Belki karnı açtır, ama öncelikli isteği sevilmek, biraz olsun var olduğunun farkına varılmasıdır. Bu davranış içgüdüseldir, insanlara yakın yaşayan her canlı sevilme arzusu taşır. Onları yok saymak ne derece insancıl ve ahlaki bir yaklaşımdır? İnsanların hemen hepsinin aynı duyguyu taşıdığını düşünürüm. Belki onların başlarını okşamak hoş olmayabilir, ama yüzümüzdeki bir gülümseme onların var olduğunu ve onlara değer verdiğimizi gösterir. Sanırım toplumumuzun bu tür sevgi gösterilerine şiddetle ihtiyacı var. Çoğu kişinin giderek gelişen teknoloji karşısında yalnızlaştığını görmekteyim. Buna karşı direnmeli, her canlıya karşı sevgimizi ifade etmekte cömert olmalıyız.

Aşk

Sevginin bir diğer yönü ise aşktır. Âşık olmak, birini veya bir şeyi sevmek. İnsanlığın varoluşundan beri bu tür bir sevgi de var... Üstelik bu yalnızca bizim türümüze ait bir duygu değil, bazı canlıların hayat boyu tek eşli yaşadıklarını bilmekteyiz. Bu davranış da bir nevi aşk gösterisi değil midir? Anlaşılan “Âşk Üzerine” başlıklı bir yazı yazmakta farz oldu. “Hicran gün ortasında neden böyle seslenir. Birden hatırlatır unutan kalbe sevgiyi.” Yahya Kemal Beyatlı