1 - Evliliğin süresine bakılmıyor
Süresiz nafakanın adil olmadığı, hakkaniyete uymadığı örneklerin sayısı daha fazla. Öyle süresiz nafaka kararları var ki, adalet duygusunu zedeler.
Süresiz nafaka bağlanması için evliliğin ne kadar sürdüğünün bir önemi yok. Eski Medeni Kanun zamanında, evlilik ne kadar sürmüş olursa olsun, nafaka 1 yıl ile sınırlı iken şimdi tam tersi olmuş, evlilik ne kadar sürmüş olursa olsun, nafaka süresiz hale getirilmiştir.
Şimdiki TMK md 175, 1 gün de evli kalsa, süresiz nafaka bağlanmasına olanak veriyor. 1 gün evli kalan kişi, hemen evlenmeden önceki haline geri dönüp eşinden ayrı yaşamaya başlamışsa, nasıl yoksulluğa düşmüş olabilir ki!
O, düne kadar hangi maddi koşullara sahipse, 1 günlük evlilikten sonra da aynı maddi koşullara sahiptir, yoksulluğa düşme söz konusu olamaz. 1 gün önce neyse, 1 gün sonra da o’dur. Böyle birisine ömür boyu nakafa ödemek adil midir!
2 - Fiilen birlik kurulmadıysa...
Öyle bazı evlilikler vardır ki, taraflar hiç birliktelik yaşamamışlardır. Henüz düğün bile yapmamışlardır.
Genellikle tayin, askerlik, işe girme, ekinin - buğdayın parasını aldıktan sonra düğün yapmak üzere, resmi nikahın önceden kıyıldığı evlilikler vardır.
Bunlar çeşitli sebeplerle resmi nikahın yapılıp, henüz düğünün yapılmadığı, gerçek anlamda karı - koca hayatının yaşanmadığı, kâğıt üzerindeki evliliklerdir.
Ama bu tür evliler dahi daha karı - koca hayatı yaşamadan boşanabiliyorlar.
Var mı böyle evlilikler ve boşanmalar? Elbette var ve bunlarda dahi süresiz nafaka bağlanabiliyor.
Resmi nikah yap, ama henüz evlilik birliği fiilen kurulmadan, düğün yapmadan, 1 gün bile karı - koca hayatı yaşamadan boşan, sonra da nafaka öde, hem de süresiz! Adil mi? Bence değil!
3 - ‘Sosyal devlet’ten eş sorumlu!
Anayasa Mahkemesi nafakanın süresiz olmasını ‘sosyal devlet’ ilkesinin gereği olarak görüp devletin sorumluluğunda olan yoksullukla mücadeleyi boşanan eşe yüklüyor. Ayrıca evlilik birliği içindeki dayanışma yükümlülüğünün boşandıktan sonra da devam edeceğini, süresiz nafaka yükümlülüğünün boşandıktan sonra da devam eden dayanışma gereği olduğunu belirtiyor. Her 2 gerekçe de hukuka uygun değil ve hayatın gerçekleriyle bağdaşmıyor. Öncelikle, Anayasa ile sosyal devlet olması gereken, yoksullukla mücadele etmesi gereken anayasal olarak ‘devlet’in görevidir. Sosyal devlet’in sorumluluğu, ömür boyu sürecek bir yükümlülük olarak boşanan insanlara yüklenemez.
Evlilik birliği içindeki eşler arası dayanışmanın evlilik birliği bittikten sonra da ömür boyu sürmesi sonucuna götürecek yorumlar, hayatın sosyolojik ve psikolojik gerçekleriyle bağdaşmaz. Kocasına ‘domuza benziyorsun’ diyen kadın ile, akrabalarının karısına cinsel tacizine ses çıkarmayan kocanın boşandıktan sonra hangi dayanışmasından söz edilebilir ki!
4 - Öz evlada süreli, boşanan eşe ise süresiz nafaka!
Bir kimsenin eşi ile karı - koca ilişkisi evliliği devam ettiği sürece vardır. Evlilik iradidir. Taraflar istemiş, evlenmişlerdir. İstemişler, mahkeme kararı ile boşanmışlar ve karı - koca ilişkileri bitmiştir. Ama öz evlat öyle mi! İnsanın evladıyla ömür boyu anne - baba ilişkisi devam eder. Burada sormak gerekir: Bir insanın öz evladına kural olarak 18 yaşını tamamlayıncaya kadar iştirak nafakası ödemesi gerekirken, 1 ay, 1 yıl, her neyse, kısa bir süre evli kaldığı eşine ömür boyu yoksulluk nafakası adil midir?
5 - İkinci evlilik ne olacak?
Süresiz nafaka yükümlüsünün ikinci evlilik yapması, yapsa bile çocuk yapması, mali yönden eski eşe ödenen nafakanın süresizliğinin gölgesinde kalacaktır.
Süresiz nafaka yükümlüsünün yapacağı ikinci evliliğindeki eşi bir de çalışıyorsa, o da kendisini eski eşe ödenen süresiz nafakaya ömür boyu katkıda bulunuyor gibi görecektir.
Bir de çocuk yönünden bakmak gerekecek: Süresiz nafaka ödediği eşinden çocuğu bile yoksa, ikinci evliliğinden de çocukları olmuşsa, nafakanın süresizliği terazinin adil olmayan kefesini daha da ağırlaştıracaktır. İkinci eş ve çocukları, kocalarının, babalarının 1 yıl evli kalıp 10 yıl önce boşandığı bir ‘yabancı’ya olumsuz duygular besleyecektir.
6 - Çalışmada eşitlik yok mu?
Süresiz nafaka yükümlüsü asgari ücretli de olsa, sonra işsiz de kalsa nafaka yükümlülüğü sona ermiyor. Yani Yargıtay diyor ki, işsiz kalmak senin sorunun, nafaka ödemeye süresiz biçimde devam etmek zorundasın. Ama burada bir eşitsizlik var! İşsiz nafaka borçlusuna, “yine de ödemelisin” diyen Yargıtay, işsiz nafaka alacaklısına “niçin çalışmıyorsun, nafakadan kurtulup neden kendi ayağın üstünde durmuyorsun” demiyor.
Elbette sosyal hayatın ve ekonomik şartların göz ardı edilmemesi gerek. Nafaka alacaklısı gayret ediyor, iş arıyor, ama yine de iş bulamıyorsa, söyleyecek bir şey yok.
Ama eğer bir nafaka alacaklısı meslek sahibi, eli ayağı iş tutacak kadar sağlıklı ise, iş aramak, çalışmak zorunda. Anayasa Mahkemesi’nin nafaka yükümlüsüne yüklediği “Sosyal Devlet” sorumluluğunu, koşulları olmasına rağmen çalışmayan nafaka alacaklısına yüklemek daha adil olmaz mı!
Ama maalesef, eli ayağı iş tutacak kadar sağlıklı, meslek sahibi kişiler, çalışmaktan imtina etmekte, iş aramak yerine süresiz nafakadan yararlanmayı tercih etmekteler.
7 - ‘Yaşa takılan’a benzetirsek...
Süresiz nafaka, Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) sorununu da çözüyor.
Ömür boyu süresiz nafaka alabilmek için yoksulluğa düşme ve 1 gün bile olsa resmi olarak evli olmak yeterli. Ama sosyal sigortalar ve diğer özel sigortalar için belirli bir yaş, ve gün prim ödeme şartı var. Şimdi düşünelim, 18 yaşında işe başlamış, 19 yaşında evlenmiş ve işten ayrılmış, 20’sinde de boşanıp süresiz nafaka hakkı almış. Bu kişi “yaşa takılmadan erken emekli” olmuş sayılmaz mı?